Büyüyen Çin'in yeni kaynağı; Afrika
Büyüyen Çin'in yeni kaynağı; Afrika
Dünyanın tek bir pazar olmaya doğru yol alması; herhangi bir ülkenin ekonomik büyümesinin, bir başkasından etkilenmesi sonucunu doğurmakta. Artık hiçbir ülkenin öyle kendi başına stratejiler geliştirmesi, dünyada olup bitene gözlerini kapatması olası değil. Hemen tüm ülkelerin ekonomi politikaları, büyüme stratejileri, hatta üretim ve tüketim alışkanlıkları dış etkenlere, dünyadaki diğer gelişmelere açık duruma geldi. Dünya tek bir pazar olarak algılandığına göre bu pazarın belirli bir toplam büyüme potansiyeli olacağını da göz önünde bulundurmak kaçınılmaz elbet. Bu da; büyüme çabasındaki ülkelerin önceliklerinin, toplam büyüme potansiyelinden daha çok pay alabilmek, diğerlerinin payından yararlanabilmek benzeri bir yöne doğru kaymasını gerektiriyor. Bu yeni ekonomi yapılanmaları içinde dünyayı kasıp kavuran, nüfusuyla orantılı biçimde her taşın altından çıkan bir dev "Çin" yol almakta. Üstelik her geçen gün büyüyerek ve gelişerek. Sanayi atılımına giren bu dev, bir yandan olağan dışı üretim potansiyeli ile tüm dünyaya satıcı olurken, öte yandan bu üretim potansiyelini gerçekliğe dönüştürebilmek için dünyanın en büyük ham madde ve enerji müşterisi oluyor hızla. Böylesi bir büyüme potansiyelinin özelikle enerji gereksinimini karşılamak, sanıldığı kadar kolay değil kesinlikle. Dünyanın sınırlı enerji kaynaklarından en etkin biçimde yararlanmak durumunda olan Çin, rotasını Batı'nın aksine Ortadoğu'ya değil, Afrika'ya çevirmiş durumda. Çin ile Afrika ülkeleri arasındaki bağ ve ticaret hacmi katlanarak güçlenmekte bu politikanın sonucu olarak. Sömürü mü, alışveriş mi? Dünyadaki doğal enerji kaynakları konusunda sona yaklaşıldığının da konuşulduğu bu dönemde Çin'in ortaya koyduğu bu büyüme ve gelişme; hemen herkesin gözünü var olan enerji kaynaklarına çevirmesine yol açtı. Bilinen en yoğun enerji kaynakları Ortadoğu ve Afrika ekseninde toplanmakta. Bunlardan Ortadoğu, geçmişten beri süregelen huzursuzluk va güvenliksizlik bağlamında Çin'in buradan uzak durmasını getirdi bir ölçüde. Ortadoğu'yu bir yana koyduğumuzda da, bu enerji ve hammadde canavarına tek bir büyük coğrafya kalıyordu; Afrika. Yüzyıllardan bu yana Batı tarafından sömürülen bu coğrafyaya yönelen Çin başka bir strateji, başka bir yaklaşım geliştirdi, Afrika ülkelerinden istediklerini alabilmek için. İstediği ham madde ve enerji karşılığında, onlara altyapı yatırımları, teknolojik destek, sosyal yaşam alanları sağlamaya başladı. Afrika'yı adeta kendisinin bir parçası olarak kullanmaya başlayan bu eğilimin sonunda da, kıtanın hemen her yanında çok güçlü biçimde bir Çin hakimiyeti, varlığı hissedilir oldu. Üstelik Çin, üretimini dünya pazarlarına aktarabilmek, tüm ülkelerin piyasalarına girebilmek için; Afrika'yı kullanarak, kendisine uygulanan ticari kotalardan, sınırlamalardan da kaçmaya yöneliyordu. Dünya enerji kaynaklarının azalmaya başladığı bu ortamda Çin'in Afrika ülkeleri ile kurduğu bu başarılı ve güçlü ilişki, doğal olarak yadsınamaz bir öneme sahip. Söz gelimi, bazı ülkeler; küresel ısınmaya paralel olarak ortaya çıkması, ulaşılması olası yeni enerji kaynaklarını paylaşmakta. ABD, Rusya, Norveç, Danimarka ve Kanada, Kuzey Kutbu'nu paylaşmak üzere anlaşmış durumdalar. Henüz resmen ilan edilmiş olmamakla birlikte Kuzey Kutbu'nun kaynaklarının yüzde 40 ABD, yüzde 30 Rusya, yüzde 10 Danimarka, Kanada, Norveç dağılımında paylaşılması öngörülmekte. Böyle bakıldığında Çin'in başarısını daha doğru anlamlandırmak mümkün. Sadece alan Batı'ya karşın, vermesini de bilen bir Çin var Afrika açısından bakıldığında ise; adeta kıtanın içini boşaltan Batı'ya kıyasla, aldıklarının karşılığında bir şeyler veren, süregelen yoksulluk ve gelişmemişlik problemlerine çözüm sunan Çin'in yanında yer almak, onlar için oldukça makul gözükmekte. Düne dek kalabalık nüfusundan başka bir özelliği olmadığı savından hareketle "Hepsi bir arada zıplasalar, dünyayı yörüngesinden çıkarabilirler" diye eğlendiğimiz Çin, dünyanın tüm ekonomik göstergelerini zıplatmakta bir süredir. Her zıplamanın ardından ekonomik dengeler biraz daha Çin'e doğru, biraz daha Çin lehine oluşmakta üstelik. Kimselerin önemsemediği, yalnız pazar olarak gördüğü Çin değil artık sözünü ettiğimiz. Dünyanın bir yarısı, bu yeni durumda Çin'in yörüngesinde yer alarak, onunla güçbirliği yaparak pozisyon almaya çalışırken, diğer yarısı "Ne yapılmalı ki durdurulmalı bu dev yürüyüş" buhranlarına kapılmakta. Zıplayıp dünyayı rotasından çıkarmasından endişe ettiğimiz Çin, en yoğun biçimde de bizim ekonomik göstergelerimizi zorlamakta şüphesiz. Bu tabloya bakınca kendi kendine sormadan yapamıyor insan; "Acaba zıplasalar mıydı sadece?"... Çin'in Afrika çıkarmasında yanlışlar-doğrular Çin, ihtiyacı olan doğal kaynaklara nasıl ulaşıyor? Çin, dur durak bilmeden büyüyen enerji talebini, Afrika ülkelerindeki petrol arzıyla tatmin etmeye çalışıyor. ABD Enerji Bilgi İdaresi verilerine göre, son dört yıldaki petrol talebi ile Çin, Japonya'yı geride bırakıyor ve ABD'nin yakın takipçisi. Çin, birkaç yıl içerisinde dünyanın en büyük kereste tüketicisi haline geldi. Çinko tüketiminde dünya talebinin yüzde 30'u, demir-çeliğin yüzde 27'si, kurşunun yüzde 25'i, aluminyumun yüzde 23'ü, bakırın yüzde 22'sini oluşturuyor. Çin, 1.3 milyar nüfusunu sanayi devrimine itiyor, ancak elinde kömür dışında ne doğal kaynak var, ne de kolonileri. Çin'in önündeki tek çıkar yol, doğal kaynakları zengin ülkelerle anlaşmak. Çin de, Afrika da bunu yapıyor. Mozambik'te kereste için ağaçları, Sudan'dan petrolü, Zambiya'dan bakır madenlerini, Zimbabwe'den uranyumu, Kongo'dan kobaltı direkt yatırım yaparak alıyor. Çin, bu doğal kaynaklara ulaşmak için altyapı çalışmalarını ihmal etmiyor: Angola'ya hızlı tren hattı döşüyor. Nijerya'ya uydu, kırsal Gana'ya telekomünikasyon ağı kuruyor. Hastaneler, su depoları, boruları, ray hatları, havaalanları, oteller, futbol statları, parlamento binaları gibi birçok bina ve altyapı çalışması Çinliler tarafından doğal kaynaklara ulaşmak için inşa ediliyor. Küçük Lezoto'da süpermarketlerin yarısından çoğu Çinliler tarafından işletiliyor. Birçok Çinli fabrikaya ev sahipliği eden Mauritius'ta Çince, okullardaki eğitim programına eklenmiş durumda. Fast Company dergisi haziran sayısında hazırladığı özel raporda, Çin'in Afrika'yı fethetmesine geniş yer veriyor. Çin şirketleri, petrol, bakır, kereste, doğalgaz, çinko, kobalt, demir gibi doğal kaynakları hızla ele geçiriyorlar. Çin hükümeti 2006 yılını Afrika yılı ilan etmekle birlikte, Afrika'nın Çin için önemini vurgulamış oldu. Çin, Afrika'da ne yapıyor? Sömürgecilik mi? Yoksa, Afrika'nın yüzyılı yakalaması için fırsat mı? Çin ve Afrika arasındaki ilişki nelere dayanıyor ? Çin ve Afrika iki köklü Doğu toprağı. Biri, ucuz insan gücü ile dünyanın en büyük üretici ekonomisi, diğeri ise yüzyıllardır doğal kaynaklarını sömürgeci devletlere satıp, yoksulluktan, hastalıklardan ve iç savaşlardan kendini kurtarmaya çalışıyor. Çin'in, üretimini hızla sürdürmek ve ekonomisini büyütmek için enerjiye ve doğal kaynaklara ihtiyacı var. Çin'in ihtiyacı, Afrika'da. Afrika ise, doğal zenginlikleri karşılığında, Çin'in ekonomik ve sosyal yardımlarına ihtiyaç duyuyor. Birinde olan diğerinde yok, adeta arz-talep anlamında birbirlerini tamamlıyorlar. 2008 Olimpiyatları'nda Çin kendini, hızlı yükselen, akıl almaz bir hızla 300 milyon vatandaşını yoksulluk sınırından kurtaran, dev bir ekonomik güç olarak göstermek istiyor. Çin, dünyanın bir numaralı sahte ürün kaynağı, Afrika ise, bu ürünlerin ABD ve AB'ye geçiş noktası. Korsan piyasası Hindistan'dan sonra Çin şirketleri tarafından domine ediliyor. Rüşvet ise, Çin'de de Afrika'da olduğu gibi birçok kapıyı aralayan bir araç. Dolayısıyla, Çin Afrika'da iş yapmakta Batı kadar zorlanmıyor. Diğer sömürgeci devletlerin aksine Afrikalı liderlere saygıda kusur etmiyor, uyum sağlıyor ve gereğini yerine getiriyor. İnsan hakları ihlalleri konusunda, çok da hassas olmayan Çin, Afrikalı liderlerle dostluluğunu pekiştirmek adına silah ticaretini de elden bırakmıyor. Böylece, petrol satın almanın da maliyetlerini düşürmüş oluyor. Üstelik Afrika'daki silah talebi, Çin'in silah ekipmanlarında büyümesi için de bir fırsat yaratıyor. Çin-Afrika dış ilişkileri Çin'in dışişleri politikası 'enerji kaynağı bulmak' üzerine kurulu. Çin'deki üretim sektörünün tam gaz devam edebilmesi için, alüminyum, bakır, nikel, demir ve petrole çok büyük bir gereksinimi var. 11 Eylül sonrasında riskleri azaltmak amacıyla Çin, petrol ihtiyaçlarını karşılamak için Ortadoğu'dan uzaklaşıp Afrika'ya yönelmeyi tercih etmiş gibi görünüyor. Çin ve Afrika ticaret ve ekonomik aktivite üzerine kurulu ilişkilerini son dönemde daha da sıkılaştırmış durumda. Amerika, Fransa ve İngiltere'nin yanında büyüyen Çin, Afrika'da hızlı ve emin adımlarla yükselişte. Afrika, Çin'in gözünde hem ucuz doğal kaynak cenneti, hem de direkt yatırım yapmak için fırsatlar merkezi. Örneğin, Çinli tekstil şirketlerinin Afrika'da şirket kurmasıyla Çin'e uygulanan birçok Amerikan veya Avrupa kotasını ortadan kaldırmış oluyorlar. Çin aslında klasik bir kolonizasyon politikası uyguluyor. Avrupa, Japonya ve ABD'nin yapmış olduğu gibi, fakir ülkelere detaylı ve sömürücü ticaret anlaşmalarını yardımlarla birleştiriyor. Japonya, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Güney Kore, Tayvan ve Çin'e Japon ürünleri için ihracat kredisini, Japon inşaatlarında kullanılmak üzere beş milyar dolar savaş tazminatı olarak ödemişti. Çin'in ulusal politikasının Afrika'yı son derece önemli bir yere koyduğu da, Çin'in 800 devlet kontrolündeki kurumunun Afrika'da faaliyet göstermesinden ve İthalat-İhracat Bankası'nın da Afrika'da 36 ülkede 300 projeye destek vermesinden anlaşılıyor. Afrika, ne tür artılar sağlıyor? 21. yy.'da hızla yükselen Çin'in, geleceğin en büyük ekonomisi olacağını gören Afrika liderleri, politik ve ekonomik nedenlerle bu büyük gücün yanında yer almak istiyorlar. Geçmişte, Batı'yla olan ilişkilerinde hep sömürülen taraf olurken, Çin ile daha eşit şartlarda masaya oturduklarını düşünüyorlar. Çin'in Batı ülkelerinden en büyük farklarından biri de yardımlarını şartlı yapmaması. Bu da güven ilişkilerinin kurulmasında ve yatırım yollarının açılmasında Çin'e avantaj kazandırıyor. 2005'te ilk defa Afrika'daki ortalama büyüme 5.2'ye ulaştı, bunda Çin'in katkısı yadsınamaz. Altyapı çalışmaları (kanallar, su depoları, yollar, demiryolları), medeniyet temelleri olan binaları (okullar, hastaneler, oteller, evler) inşaatı sayesinde, Afrika'nın gelişimini hızlandırıyor. Farklı kaynaklardan gelebilecek yatırımlar için kıtayı daha elverişli hale getiriyor. Salgın hastalıklarla mücadele etmek için, Çin'den doktorlar yardıma geliyor. Afrika'da yaşanan iç savaşları sonlandırmak için Çin, BM barış gücüne bin 500 askerini dahil ediyor. Çin, Afrika'da ne yapıyor? Sömürgecilik mi, Afrika'nın yüzyılı yakalamasında öncülük mü? Çin-Afrika ticari ilişkileri iki tarafın elde ettikleri yararlar göz önüne alınınca daha da güçlenerek devam edeceğe benziyor. Evet, Çin, Afrika'nın doğal kaynaklarını kendi ekonomisini güçlendirmek için kullanıyor. Afrika'daki ticareti ele geçiriyor ve kendi şirketlerine kazanç sağlıyor. Afrika'yı, silah pazarı olarak konumlandırıyor, sektörel talebi artırıyor. Dünya ile ticaret yollarını Afrika üzerinden yönlendirerek çeşitli kotalardan muaf olabiliyor, korsan ticareti bu yolla artırabiliyor. Çin, Afrika ile son derece kârlı bir ticaret ilişkisini sürdürüyor. Afrika, doğal kaynaklarına karşılık, yabancı sermaye ile hızla gelişiyor, yollar, binalar, kanallar, su depoları, rafineriler ve daha birçok ticari, ekonomik ve sosyal yatırım Afrika'ya gelmiş oluyor. Bu yardımların Afrika devletleri tarafından stratejik bir şekilde kullanılması, en iyi şekilde değerlenmesi ve yabancı yatırımların artması anlamında rekabet ortamına çevrilmesi çok önemli. Çin ile akıllı anlaşmalar yapmaları ve ikili ticaret ilişkilerinde kazan-kazan senaryosuyla ilerlemeleri, topraklarının geleceği anlamında öncelik oluşturmalı. Topraklarını geliştirmek için, Çin modeli ile hızla yoksulluk düzeyinden kurtulmaları Afrika için bir fırsat oluşturabilir. Çin-Afrika ticari ortaklıklarını artıya çevirmek, devletlerin akılcı politikalarına kalmış.