Hangi ruh hali içindesiniz? İkincil ya da üstlenilmiş travma

Kahramanmaraş merkezli 10 ilde yıkıcı etkisini gösteren depremin ardından sadece depremzedeler değil kilometrelerce uzakta olan herkes ruhsal olarak çok etkilendi. Yaşanılan hayattan, sağlıklı alınan nefesten, içilen sudan kısacası yaşama dair her şeyden vicdan azabı çekilen bir ruh hali hissedilmeye başlandı. Tüm bu duygu durumları ikincil veya üstlenilmiş travmaları işaret ediyor.

Haber Merkezi
YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Depremzedelerin acılarını hissetmek, hayatı normal çizgisinde devam ettirmenin yanı sıra üzüntü, kaygı, öfke, suçluluk, günlük rutinleri erteleme gibi duygular normal ruh halinin adeta bir parçası oldu. Depremle birlikte toplum veya bireysel olarak yaşanılan bazı duygusal durumları ifade eden İkincil travma ve Üstlenilmiş travma gibi yeni tanımlar hayatımıza girdi. Bu travmaların neler olduğu, belirtileri ve nasıl davranılması gerektiği hakkındaki sorularımızı Psikolojik Danışman Funda Nur Akay’a yönelttik:

Sayın Akay travmanın genel tanımı nedir?

Travma; kişinin doğal afet, büyük kazalar, savaş, terör olayları, istismar, taciz, tecavüz gibi ani ve beklenmedik olaylara ya da aile, okul veya iş çevresinde yaşanan şiddet, reddedilme ya da ihmallere maruz kalmasıdır. Bu tanıma bakarak bir defada meydana gelebileceği gibi zamana yayılan ve tekrarlanan olay ve durumlara da verilen tepkileri içerir. Amerikan Psikiyatri Birliği (1980) tarafından normal insan deneyiminin ve baş edebilme kapasitesinin ötesinde yaşanan olaylar olarak tanımlamıştır. Bu olumsuz ve beklenmedik durumların kişiler üzerinde düşünsel, fiziksel ve psikolojik etkileri şeklinde de tanımlayabiliriz. 

İkincil travmayı açıklar mısınız?

 İkincil travma adından da anlaşılabileceği gibi, travmatik olaya doğrudan maruz kalmamış ancak olaya şahit olan ya da yazılı ve görsel medya aracılığıyla maruz kalan kişilerin travmatize olmasıdır. Bu travmayı yaşayan kişiler olayın kendileri ya da sevdiklerinin de başına gelebileceği endişesini taşırlar. Aynı zamanda bu kişilere şefkatin ya da empatinin yorduğu kişiler de diyebiliriz. Bu kişilerde de “travma sonrası stres bozukluğu” semptomlarına benzeyen semptomlar görülmektedir.

Daha çok çalışan meslek gruplarında görülen üstlenilmiş travma nedir?

 Üstlenilmiş travma ilk kez (McCanN & PEARLMAN) aslında doğrudan travmayı yaşamış kişilerle çalışan meslek gruplarında (sosyal hizmet uzmanları, sağlık personelleri, itfaiyeci, polisler, avukatlar, gazeteciler gibi) gözlenen durumlarını açıklamak için kullanılmıştı. Bu kişiler mağdurlarla birden fazla kere birlikte olmak durumunda olduklarından domino etkisi ile zaman içinde inanç ve zihinsel sistemlerinde değişiklik oluşabiliyor.

Yetişkinlerden kopamama ve gece ayrı yatamama görülebilir

Yaş gruplarına göre farklılık gösteriyor mu? 

Çocuklarda yetişkinlerden kopamama, özellikle gece ayrı yatamama, duygularını tam ifade edemediklerinden öfke, huzursuzluk, aşırı hareketlilik, alt ıslatma görülebilirken; gençlerde kendini soyutlama, çevreye güven sorunları, tepkilerde değişim, öfke patlamaları ve yetişkinlerde görülen yukarıda saydığım duygusal ve zihinsel değişimler görülebilir. 

Kendini bu ruh hali içerisinde hissedenler nasıl davranmalı?

Öncelikle yaşadıklarının akut stres belirtileri olduğunu ve olaylar bu kadar taze iken normal olduğunu bilmeliler. Bir miktar kaygının da aslında harekete geçmek ve önlem almak için gerekli olduğunu da. Bu bağlamda güvende hissetmek için evlerinde çevrelerinde önlem almalılar. Ancak, bu ruh halinde olan kişi yaşamı anlamsız görme, çaresizlik, daha birçok duygu ve düşünce içinde iken hayatı, kendilerini ve sevdiklerini erteleme eğilimindedirler. Özellikle hayatta kalmış olmanın verdiği suçluluk duygusu belirgindir.

Ancak şunu unutmamalıyız ki; biz bir şeyleri erteledikçe tekrar başlaması gitgide zor olacak ve bir kısır döngü içine gireceğiz. Yapmadıklarımız bizi güvenli alanımıza hapsedecek ve belki bir süre sonra bu normal olan ruh hali destek alma ihtiyacı doğuran bir hal alacak. O halde yapmamız gereken rutinlerimize, işimize, bizi anda tutan hobilerimize yavaş yavaş dönmemizdir. Bunlar nefes çalışmaları da olabilir, sporda, farkındalık çalışmaları da, sanat da… Bu hobilere dönmek, bu travmayı birinci derecede yaşayanlara yapılan bir haksızlık gibi görülmekte ve suçluluk duygusuna yol açmaktadır.

Oysa, insanın suçlu olmadan da suçluluk hissetmesi normaldir. Duygularımızın farkına varıp onları kabullenerek işe başlayabiliriz. Bir de insanın aynı zaman diliminde birden fazla duyguyu hissetmesinin faydalı olacağını bilmek faydalı olabilir. Biz başka kişiler için üzülüp, harekete geçerken aynı zamanda bir başkası ya da kendimize şefkat gösterebiliriz. Tabi bu ruh hali içinde iken çocuklarımızı da unutmamamız gerekir. Okulların da tatil olduğu şu dönemde onlara yaş gruplarına göre bilgiler verilmeli, güvende hissetmeleri için deprem önlemleri, deprem çantası, deprem anında yapılacaklar gibi somut noktalar anlatılmalı. En önemlisi bizim duygularımızdan etkilendikleri için duygularımızdan konuşmalı, bizim de endişelerimiz olduğunu belirtmeliyiz. Tabi en önce yukarı bahsettiğim şekilde duygularımızla hizalanmalıyız.

Tedaviye ne zaman başlanmalı? 

İkincil ya da üstlenilmiş travması olanlar, hayata ve rutinlere dönerken aynı zamanda duygu boşalımı yapmalıdır. Duygularını fark edip, tanımlamalıdır. Bu zihinsel karmaşayı önleyecektir. Mümkünse duyguları hakkında onları yargılamayacak, tavsiye vermeden, tanımlama yapmadan dinleyecek sevdikleri ile konuşmalılar.

Bu mümkün olmuyor ise, günlük tutabilir, kendi kendilerine bile anlatabilirler hislerini. Bir de bu kişiler çevrelerine karşı hassas, duyarlı ve empatik olsalar da kendilerine şefkati atlayabiliyorlar. Özşefkat en basit haliyle kişinin kendisine çok sevdiği birine davranır şekilde yaklaşmasıdır. Çocuklarda ise özellikle on bir yaş öncesi depremi somut olarak bloklar, killer, kum gibi materyaller kullanarak anlatmalıyız ve deprem değil binalar zarar verir mesajını vermeliyiz.

 Yine de soruları olacaktır. Bu sorulara her seferinde aynı netlik ile sabırla cevap vermeliyiz. Çocuklarda özellikle yetişkinden ayrı yatmama gibi istekler oluşabilir ancak güven vermekle aşırı koruyuculuk arasında ince bir çizgi olduğunu unutmamamız gerekir. 'Neler yapılmalı’ya odaklanırken aslında 'neler yapılmamalı'ya da odaklanmak gerekir.

 İkincil travma belirtileri yaşayan kişilere ‘geçecek, lütfen abartma, ne dertler var sen büyütüyorsun’ gibi yaklaşımlardan kaçınmalıyız. Unutmayalım herkesin durumlarla baş edebilme mekanizması farklıdır. Bu tepkiler psikolojik, kültürel, sosyal geçmişte bağlı da şekillenebilir. Tüm bu çabalara rağmen bir aydan fazla aynı sıklık ve yoğunlukta devam eden bir süreç varsa uzman desteği almak faydalı olabilir.

Kurumlara düşen görev nelerdir?

Aslında travmatik olaylar oluşmadan önce de ‘Psikolojik İlk Yardım’ kavramı ile ilgili bilgilendirmeler yapılması faydalı olacaktır. Lise çağından itibaren, üniversitelerde işyerlerinde ikincil travma kavramı tanıtılıp, kişilere düşen görevler daha yaygın anlatılsa, kişiler olay anında nasıl başa çıkabileceklerine daha hâkim olurlar ve belki de travmalar bu derece kitlesel olmaktan çıkar.

Toplum ve kurumlar için özel çalışma var mı?

Evet, aslında herkes için ‘Psikolojik İlk Yardım’ eğitimleri var. Nasıl bir kaza sonrası ilkyardım eğitimi alan bir kişi müdahale edebiliyorsa ama tedavi hastanede yapılıyorsa, ruh sağlığı alanında olmayan kişilere yönelik psikolojik ilk yardım eğitimi veren kuruluşlar var. Dinleme teknikleri ve kişileri doğru destekle buluşturma ve daha bir sürü konuda bilgilendiriliyorlar. Ancak travmatik olaylar olmadan da bu eğitimlerin verilmesinin yaygınlaştırılması şart.

İyileşmek için nelere dikkat etmeliyiz?

İnsanlar doğaları gereği uygun destekle ki bu her zaman profesyonel destek demek değil, iyileşme potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla birbirimize destek vererek, anlamaya çalışarak, yargılamadan şefkatle yaklaştığımızdabu etkiler daha çabuk ortadan kalkacaktır. İyileşmenin pozitif düşünmek, sadece iyi duygular hissetmek olmadığını da anlamamız gerekiyor. İyileşmek aslında tüm olumsuz duyguların farkına varıp, duyguları işleyip göndermektir. İyi olmak için bir şeyin üstesinden gelebilmek değil, rahatsız eden duygulara karşı dayanıklı hale gelebilmeliyiz.