Midilli'de, ada kültürünün peşinde…
Akdeniz'in 7. büyük adası denizi, güneşi, deniz mahsulü ağırlıklı lezzetleri yanında jeolojik eserleri, yanardağları, termal kaynakları, fosilleri, mağaraları, nadir kuşları, ortaçağ kaleleri, Bizans manastırları, yürüyüş parkurları ile de meşhur.
Elgiz daimi koleksiyonundan seçilen yapıtlardan oluşan "Geçiş Çizgileri (in medias res) sergisi için Elgiz Müzesi kurucuları Sevda ve Can Elgiz ev sahipliğinde Midilli'ye yaptığımız yolculuğu, serginin yer aldığı Halim Bey Konağı'nın ve Elgiz ailesinin öyküsünü, tabii ki sergiyi geçtiğimiz hafta bu köşede yazmıştım. "Sanat, nesilleri bu kez Midilli'de buluşturdu" başlıklı yazıma http://www.dunya.com/ehlikeyf/sanat-nesilleri-bu-kez-midillide-bulusturdu-haberi-331915 adresinden ulaşabilirsiniz.
Serginin açılış töreni öncesi ve sonrasında adayı dolaştık, lezzetlerini tattık, öyküleri dinledik, gidemediğimiz yerler hakkında da bilgi sahibi olmaya çalıştık. Midilli üzerine belki her şeyi değil, ama oldukça bilgilendirici, tatmin edici bir içeriği bilgi dağarcığımıza yükleyip geri döndük…
20 milyon yıllık fosil ormanı
Osmanlıların "Altın Ada" dedikleri Midilli, üçüncü büyük Yunan adası ve Akdeniz'deki en büyük yedinci ada. 1462 – 1912 yılları arasında Osmanlı toprağıymış. Her yerinde o dönemden eserlere rastlamak mümkün.
Ada, denizi, güneşi, deniz mahsulü ağırlıklı lezzetleri yanında jeolojik eserleri, yanardağları, termal kaynakları, fosilleri, jeolojik fayları, mağaraları, şelaleleri, nadir kuşların yaşadığı alanları, ortaçağ kaleleri, Bizans manastırları, yürüyüş parkurları ile de meşhur. Örneğin bir fosil ormanı var ki yaklaşık 20 milyon yıl önce volkandan fışkıran lavların yüzeyi kaplamasıyla oluşmuş. Bu bölge, 1985'te "tabiat anıtı" ilan edilmiş.
Ayvalık'tan hareketle…
Ayvalık'tan hareket eden motorların, Dikili ve Foça'dan gelen teknelerin yanaştığı yer, Midilli şehri; yani adanın başkenti. Onlar, adaya Lesbos diyorlar, Lesvos yazılıyor. Denizden yolculuk 1,5 saat; katamaranlarla yapılırsa 40-45 dakika kadar sürüyor. Biz, Bora Jet'in özel seferi ile Sabiha Gökçen'den 50-55 dakikada uçtuk. Yunanistan AB üyesi olduğundan Schengen alınmalı. Kapıda vize uygulaması da geçerli. Bunun için feribot şirketine 3 gün önceden haber verip pasaport vb. evrakları teslim etmek gerekiyor.
Sergi açılışı için geldiğimiz için bizi belediye başkan yardımcısı minik bir törenle karşıladı. Otobüslere bindikten 15-20 dakika sonra Midilli'deydik… Yol boyunca güzel konakların yer aldığı Surada Mahallesi'nden, Varia Akrotiri'de Teriade ve Teofolis müzelerinin yakınından Taksiarhis (Kayani) ve Agia Marina semtlerinden geçtik. Bakımlı ve güzel yapıları ile adanın zengin kesiminin yaşamayı seçtiği bölge olduğu hemen anlaşılıyordu.
Siesta saatleri
Şehrin tam merkezindeki Blue Sea Hotel'de kaldık. Sanırım bölgenin en iyi otellerinden birisiydi. Bir güzel yönü de araç kiralamak isteyenler için hemen yanındaki sokakta bu hizmeti veren şirketlerin bulunmasıydı. Çoğu Akdeniz ülkesine yapılan yolculuklardaki gibi unutulmaması gerekense hafta içi 14.00-17.30 arası siesta saati nedeniyle bütün dükkânların kapalı olduğuydu. Pazar günü ise kentte tam bir ıssızlık söz konusuydu.
Şehrin alışveriş caddesi, hemen sahil yolunun bir paralelinde olan Ermu… Burada bir uçtan bir uca yürüyerek görülecek birçok yer hakkında bilgi sahibi olmanız, yiyip içmeniz, alışveriş yapmanız mümkün. Neredeyse bütün binaların duvarları graffitilerle dolu. Hemen herkes motosiklet kullanıyor, özellikle kadınlar…
Motosikletin üzerinde 70 yaşlarında bir kadın ve arkasında eşi, sık rastlanacak görüntülerden…
Adanın kuzey ve doğusunda cep telefonlarının direkt Türk ağlarına bağlandığı da önemli bir detay…
Mübadilleri temsil ediyor
Ermu Caddesi, Agios Therapontas Kilisesi ile başlıyor, diyebiliriz. Herhalde kentin en çarpıcı binası… Midilli Kalesi'nde sona eren cadde, Anadolulu kadın heykeline açılıyor. Denize sırtını dönmüş, birisi kucağında üç çocuğu olan bu kadın, mübadilleri temsil ediyor…
Caddenin bulunduğu bölge, Merkez Çarşı diye adlandırılıyor. Bir ucu daha zengin, bir zamanlar Müslümanların yaşadığı diğeri daha yoksul. Binalar arasına gerilmiş iplerde sallanan bir tanesinin adı baş fener olan üç büyük feneri, duvarlarında ise daha küçükleri varmış bir zamanlar ve hepsinde zeytinyağı yakılıyormuş.
Kilise, aynı zamanda zengin bölgenin de başlangıcı, caddenin hemen hemen ortalarına asılı baş fenerden sonra ise yoksullaşmayı hissediyorsunuz. Asırlar geçmiş, ama görüntü pek değişmemiş. Değişen, ekonomik sıkıntılar nedeniyle cadde üzerinde boşalan dükkânların sayısı!
Duvarları dev mübadele fotoğrafları ile süslü yüksek tavanlı, sütunlu taş kahve bu caddenin en ilginç mekânlarından. Bir zamanlar içinde berberin bile bulunduğu bir yermiş, bugün tavla atıp pek sevilen frappe içebileceğiniz keyifli bir kahve…
Adı Yeni Cami, ama harap halde
Can Elgiz'in ailesinden Mustafa Kulaksız Ağa tarafından inşa edilmiş Yeni Cami ve Merkez Hamamı da burada. 1825'te yapılan Yeni Cami, 1900'de Agios Therapontas Kilisesi inşa edilene kadar şehrin en büyük binası imiş. Bir ilginç yönü de caminin minik bir maketinin giriş kapısının üzerinde yer alması. 1922'den sonra mübadele ile gelen aileleri buraya yerleştirmişler. Bugün harap halde, bahçesinde yaz aylarında kültürel etkinlikler yapılıyormuş. Hemen onun karşısında 1835 yılında inşa edilmiş Çarşı Hamamı bulunuyor. 1990'larda restore edilmiş ve bugün, sergi salonu olarak hizmet veriyor.
Agios Athanasios ise bugünkü Metropolis. Gotik tarzında görkemli çan kulesi dikkat çekiyor.
Limanın ucunda Özgürlük Heykeli yer alıyor. Yerli halkın toplandığı, klasik buluşma noktası ise Saphho Meydanı. Sappho, milattan önce 600'lü yıllarda yaşamış ünlü kadın Yunan şair. Yazdığı şiirlerin çoğunu kadınlara ithaf ettiği söyleniyor!
Barbaros Hayreddin Paşa'nın da Midillili olduğunu hemen söyleyeyim. Namık Kemal de adada sürgün hayatı yaşayanlardan...
Midilli'ye gidip de kalesinden söz etmeden olmaz. Antik, Bizans, Cenova, Osmanlı izleri taşıyor. Belediyenin kültür festivali yaz aylarında orada gerçekleştiriliyor.
Köşk semti
Yokuşu tırmanınca işte aristokratik Köşk semti. 1896 tarihli Adliye Sarayı, Türk erkek lisesi olarak inşa edilmiş. Tam karşısında Ege Bakanlığı bulunuyor. Adanın hükümet konağı olarak 1893'te yapılmış.
Ve serginin açıldığı Halim Bey Konağı… Yaptıran Can Elgiz'in büyükbabası Halim Kulaksız. Diğer iki binanın çok yakında. Bugün Belediye resim galerisi olarak hizmet veriyor.
Agios Nikolaos Kilisesi Midilli'nin en başta gelen mübadillerinin semti olan Epano Skala'da bulunuyor. 1929 yılına kadar cami olarak kullanılmış. Fatih Sultan Mehmet'in Midilli kalesi kuşatmasında çadırını bu alana kurduğu söyleniyor.
1620'li yıllarda Hasan Bey tarafından inşa edilmiş Valide Camii ise günümüze kadar kalmış (yarı çökük halde) şehrin tek minaresine sahip.
Epano Skala'da 1901/02 yıllarında eskisinin yerine inşa edilmiş Yalı veya Vezir Hasan Paşa veya Deniz Camisi'ni bugünkü sahibi dükkân olarak kullanıyor.
1880 yılında inşa edilmiş Rüştiye, 1922'de hastane olarak hizmet vermiş ve bugün Midilli 6. Lisesi'ni barındırıyor.
Yine aynı yerde bulunan Türk Kız Lisesi (Enas Mektebi Rüştiyesi) 1881 yılında inşa edilmiş, bugünkü sahibi maalesef onu kaderine terk etmiş.
Şehrin muhtelif yerlerinde eski çeşmeler göze çarpıyor. En önemlisi şehrin su şebekesini çağdaş hale getiren Cezayirli Hasan Paşa'ya atfedilen Platanos mevkiindeki.
Havaalanı istikametine gittiğinizde, pistin bulunduğu bölgeyi geçer geçmez gelen Kratiyo'da Abdülhamit zamanında bakan olan Rıza Paşa'nın görevinden alınınca sürgün olarak geldiği çamlı tepedeki evi ve sahilde yazlığı bulunuyor. Haramida, Agios Ermoyenis, Lautra plajları ve sevimli tavernacıkları olan Skala Lautron – Koundurida da bu yol üzerindeymiş…
Peki başka nerelere gidilir?
Midilli'den 27 kilometre uzaklıkta Olympos dağının yamacında bulunan Ayasos, karnavalı ile meşhur.
Seramik ve ahşap oymacılığı yapan birçok el sanatları atölyesi faaliyet gösteriyor. Yanı yöresi kestane ağaçları ile dolu. Bir kestane şöleni bile yapılıyor. Köyün ev kadınları kestaneli ekmek, kestaneli köfte, kestaneli et, kestane tatlısı gibi çeşitli kestane ürünleri pişiriyor bu etkinlikte.
Ayasos Köyü, köyün merkezinde bulunan Panagia Ayasu (Kollarında bebek İsa'yı tutan Meryem Ana) kilisesi ile tanınıyor, çünkü böyle bir ikona ev sahipliği yapıyor. Köy yerleşimini, kilisenin çevresinde kurulmasının nedeni, kilisede bulunan bu ikonun mucizevi bir etkisinin olduğuna inanılması. Köy, her yıl 15 Ağustos'ta, Meryem Ana'nın ebediyete intikal tarihinde dua etmek için gelen binlerce ziyaretçinin akınına uğruyor. Köyde iki de müze bulunuyor: Halk Eserleri Müzesi ve Kilise Objeleri Müzesi.
Ağaç kovuğunda bir ressam!
Ayasos yolunda ünlü halk ressamı Teofilos'un bir süre yaşadığı söylenen ağaç kovuğunu görmek için duruyoruz. Asırlık çınarlar altında huzur veren bir çay bahçesinin içinde o devasa ağaç ve neredeyse bir oda büyüklüğündeki kovuğu. Oradaki bir binanın duvarlarında da Teofilos'un yaptığı freskler var.
1873 yılında Midilli'nin Varia köyünde doğmuş Teofilos. 18 yaşına bile girmeden İzmir'e kaçmış. Bir kavgadan sonra ez adasına geri dönmüş. Bir süre ağaç kovuğunda yaşadığı da söyleniyor. Bizim gördüğümüz de o … Maddi açıdan sıkıntılı bir hayatın ardından 1934 yılında 61 yaşında küflü yemekten zehirlenerek ölmüş.
Hayatının dönüm noktası, 1920'li yıllarda Paris'te yaşayan Midillili sanat eleştirmeni Elefteradis Tiriand'ın onu keşfetmesi. Teofilos'a kol kanat germiş. Yiyeceğini, içeceğini, yatacak yerini tedarik etmiş. Teofilos'un eserleri Paris'te sergilense, uluslararası sanat çevrelerince tanınsa da ömrü, bunları görmeye yetmemiş. Bugün Varya semtinde müzesi var.
Elefteradis Teriand adına da bu müzenin hemen yanında bir müze daha bulunuyor. Burada Teriand'ın, Picasso, Sangal, Lorens, Villion, Leze, Matis gibi ünlü ressamların resimlerinin yer aldığı 29 kitabı sunuluyor. Her salonda her kitap bir vitrinde orijinal haliyle saklanıyor, duvarlarda ise kitapların resim ve sayfaları ile yine ünlü ve önde gelen Yunan ressamlardan Tsarouhis'in eserleri sergileniyor.
Molivos
Bizim cevelânımız bunlarla sınırlı oldu. Ama Midilli'ye gidenler, Molivos kentini de pek bir övüyorlar. Adanın kuzeybatı ucundaki Molivos, ortaçağ kalesinin bulunduğu kayanın üstüne yerleşmiş ve denize kadar uzanıyor. Adanın en turistik, en eğlenceli şehirlerinden biri. Sit alanı ilan edilen bölgede 18. yüzyıldan kalan iyi muhafaza edilmiş birçok konak bulunuyor.
Plomari
Başkent Midilli'den sonra adanın en büyük atölyecilik, sanayi ve ticaret merkezi. Uzo'nun anavatanı. Uzo fabrikalarının bulunduğu yer. Uzo müzesi bile var. Hemen yakınlarındaki Aghios Isidoros plajı denize girmek isteyenlere öneriliyor.
Eresos - Antissa
Antik Midilli'nin aynı ismi taşıyan Eresos ve Antissa şehirleri dışında beş bölgeyi daha kapsıyor: Mesotopos, Vatousa, Hydira, Sigri ve Pterounta.
Egemen unsurları çıplak kayalık tepeleri ve - prehistorik dönemlerde bütün Ege'yi sarsan volkan patlamasından dolayı yaratılan - neredeyse volkanik olan manzarası olan, batı Midilli'nin en dağlık bölgesinde. Skala Eresou veya Yalos ve Sigri gibi önemli turistik beldeler de orada. Bölgede rododendro adında ilkbaharda açan ve kokusu ile insanı sarhoş eden sarı renkli nadir bir çalılık yetişiyor. Hydira adındaki küçük köy ise zeytinyağlı peyniri ile meşhur.
Bir araba kiralandığında oraları ve burada anlatamadığım, guide'larda yazan pek çok yeri gezmek, konaklamak mümkün.
Ya lezzetler?
Midilli'yi tanıtan ürünlerden birisi birçok ailenin kendi adıyla ürettiği uzo. Uzo, kesinlikle etle birlikte servis edilmiyor. Ona, mezeler eşlik ediyor. Biz iki öğle yemeğimizi Midilli'de yedik. Birisi Karnaggio, diğeri Efkalyptos Restaurant'dı.
Domates, soğan, salatalık, yeşil zeytin, biberlerin taze taze doğrandığı üzerinde bir dilim feta (beyaz peynir) ile sunulan salata, kızarmış karidesler, panelenmiş yöreye özgü peynir, cips şeklinde kızartılmış kabaklar, bol soğanlı fava, taze bakla, güveç sübye, cacık, kızartma veya içi pirinçle ve peynirle doldurulmuş kabak çiçekleri, ahtapot, kalamar, ızgara Kalloni sardalyesi, deniz tarakları, marine edilmiş hamsi, tekir, palamut, barbunya, ançüez…
Tabii her şey zeytinyağında kızarıyor, yine zeytinyağında ızgara yapılıyor, zeytinyağında pişiriliyor. Adanın yamaçlarında 11 milyon zeytin ağacı olduğu söyleniyor. Turistlerin rağbet ettikleri zeytinyağı meyvemsi tatta ve hafif…
Peynirler
Peynirler yalnızca keçi ve koyun sütünden üretiliyor. En ünlüsü yağlı peynir. Yağda muhafaza edilen bu peynir, piyasada üzerine parafin sürülmüş şekilde satılıyor. Sonrasında dilimlenip una bulanıp kızartılarak yeniliyor. Ayrıca kaşar graviyer peynirleri, Eresos kaşarı, genelde yumuşak olan feta, mitzithra ve anthotiro (lor peyniri türü) üretilen diğer peynir türleri. Bunlardan üçü coğrafi işaret almış: Yağlı peynir, Eresos kaşarı ve feta.
Adadaki birçok kadın kooperatifi reçeller, bal, susamlı tatlılar, bademli tatlılar ve makarnalar üretiyor, onları denemekte de fayda var. Geleneksel kremalı tarçınlı Midilli böreğini de unutmamak gerekiyor.
Adanın dükkânlarında uygun fiyata her çeşit yerel ve ithal malı bulabilmek mümkün. Yerel ürünlerden öne çıkanlar: Zeytinyağı, zeytin, uzo, şarap, tuzlu balık, sabun, peynir, elişi, seramik…
Kalimera (merhaba) diye başladığımız Midilli yolculuğumuzu gün inerken akşama gökyüzünden adaya kalinihta (iyi geceler) diye el sallayarak bitiriyoruz.
Daima merhaba İstanbul…