Kültürel değerlerimizi kültür turizmine dönüştürmek için
Cuma günü gazetedeki yazımda "şimdi uluslararası tanıtımın tam zamanı" diyor, bu konuda çok önemli çalışmalar yapan ONE Derneği'nden söz ediyordum. Derneğin Yönetim Kurulu Başkanı Demet Sabancı Çetindoğan bu haftaki konuğum, bakın neler anlatıyor.
Türkiye Ortak Nesiller Entegrasyonu (T-ONE) Derneği'ni ne zaman, hangi amaçlarla kurdunuz, oradan başlayalım mı?
2014 yılında Türkiye'ye gönül vermiş bir grup dostumuzla birlikte ülkemizin kültürel mirasına, tarihi ve doğal zenginliklerine sahip çıkmayı ve uluslararası platformlara bir marka olarak taşımayı amaçlayarak derneğimizi hayata geçirdik.
Hedefleriniz neler?
Bu doğrultuda kültürel değerlerin uluslararası platformlara taşınması ve kültürlerarası sürekli ve kalıcı bir iletişim ve etkileşim sağlamak için iletişim, medya, sanat ve organizasyon çalışmalarında bulunmak, ilgili ulusal ve uluslararası her türlü kurum, dernek ya da kişilerle ortak çalışmalar yapmak ve Türkiye'nin bir marka olarak bilinirliğini artırmak, TURKEY ONE Derneği'nin ana hedefleri arasında.
Hangi konularda çalışıyorsunuz?
Üzerinde çalıştığımız değerler, Türk hamamı ve ritüellerinden tutun da birazdan sözünü edeceğimiz Mozaik Yolu projemize, gastronomi konusundan çağdaş sanatlara farklı konularda olabiliyor. Böyle ülkeye değer katan konuları arkadaşlarla birlikte çalışıyoruz, komitelerimiz var.
Önce, Göbeklitepe'ydi odaklandığınız dünya mirası, yeni projeniz ise Mozaik Yolu…
Mozaik Yolu Projesi, Danışma Kurulu Başkanı'mız Pof. Dr. İlber Ortaylı'nın çok önem verdiği, olması gerektiğine inandığı bir çalışma. Doğu Roma döneminden kalma muazzam mozaiklere sahip olan dört ilimiz var. Bu illerimizin her birinin bu çok önemli eserleri barındıran müzeleri de bulunuyor.
Biz, dernek olarak bunları tanıtmak üzere yola çıktık. Bu dört ilimizin Gaziantep, Şanlıurfa, Kahramanmaraş ve Hatay'ın her birinin bir özelliği de gastronomi konusunda çok güçlü olmaları. O zaman dedik ki gittiğimiz her noktada birini öne çıkaralım, mozaikleri anlatırken o şehrin yöresel yemeklerini de misafirlerimize göstermiş, tattırmış, tanıtmış olalım.
Her yerde söylediğimiz bir mottomuz var:
Her ülke, topraklarında az ya da çok tarihi eser barındırır. Bu eserler var oldukları ve bulundukları topraklarda yaşayan insanlara, kurumlara, devletlere aslında sadece birer emanettir. Bizler de binlerce yıldır saklı kalmış bu hazinenin ortaya çıkarılarak, bir dünya mirası olarak herkes tarafından bilinmesini ve ülkemizin yepyeni bir kültürel turizm alanı kazanmasını sağlamak istiyoruz. Mozaik Yolu Projesi ile de bunu hedefliyoruz.
Mozaik Yolu ile ilgili ilk etkinliğiniz, anımsadığım kadarıyla Şubat ayındaydı. Hangi ülkelerde, nasıl mekânlarda gerçekleştirdiniz tanıtımları?
Yurtdışı tanıtım çalışmalarımızın ilkini, belirttiğiniz gibi Şubat ayında, İsviçre'nin ünlü turizm merkezlerinden Gstaad'da gerçekleştirdik. Projenin uluslararası ikinci durağı, İtalya'nın Venedik kentindeki Peggy Guggenheim Collection Modern Sanat Müzesi oldu. Bu müze, Venedik'teki en önemli mekânlardan biri. Venedik Bienali'nin açılış günü konuklarımızı orada ağırladık. Tüm dünyadan bienal için gelen, bizlerin de dostları olan, kendi ülkelerinde karar mercii gruplardan oluşan bu gruba çok güzel bir tanıtım yaptık; Gaziantep yemekleri ikram ettik.
Son etkinlik, Paris'te, UNESCO'daydı değil mi?
Geçtiğimiz günlerde de Paris'te, UNESCO'da bir tanıtım gerçekleştirdik. Buradaki misafir kitlemiz, UNESCO Dünya Daimi Büyükelçilerinin bulunduğu bir topluluktu.
Çünkü, İstanbul'daki toplantının görüşülemeyen gündem maddeleri için Paris'te bulunan UNESCO Genel Merkezi'nde toplanılmıştı. Komite üyesi 21 devletin yanı sıra Sözleşme'ye taraf devletlerin, UNESCO üyesi devletlerin, hükümetler arası kuruluşların, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katılmıştı.
Genel Direktör Irina Bokova da etkinliğimizde bizlerle birlikte oldu. Beklediğimizden uzun bir konuşma yaptı. Derneğimizi örnek göstererek UNESCO'nun çalışmalarında STK'ların çok önemli olduğunu, her ülkede böyle aktif STK'larla iş yapmayı daha anlamlı bulduklarını söyledi. Bizlere teşekkür etti; bir anlamda dünyaya STK'ların önemini vurguladı. Sözleri, bizim için çok önemli ve değerliydi.
40. Dünya Miras Komitesi Başkanı, Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültürel İlişkiler Genel Müdürü, Büyükelçi Lale Ülker idi. Konuşmasında projeye konu bölgenin yüzyıllar boyunca kültürel, sosyal ve ticari ilişkilerin önemli bir merkezi olduğunu belirtti. Bu bölgede yapılan kazılarda elde edilen mozaikleri çok etkileyici bulduğunu vurgulayan Ülker, bu mozaiklerin aynı zamanda bölgenin tarihi ve yaşam tarzı konusunda geniş bir bilgi kaynağı oluşturduğunun altını çizerek çok güzel bir konuşma yaptı.
Türkiye'nin UNESCO Nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Hüseyin Avni Botsalı çok büyük destek verdi çalışmamıza kendilerine teşekkür ederiz. Yaklaşık 350 dünya UNESCO büyükelçisi ve temsilcilerinden oluşan bir topluluk katıldı davetimize.
Yabancı basından davet ettiğimiz kişiler de vardı. Kenize Murad gibi Paris'te yaşayan dostlarımızdan bir grup da bizimleydi. Güzel bir topluluk bir araya gelmişti.
Bu kez, Urfa'nın yöresel yemeklerini gösterdik, tanıttık, katılımcıların hepsi çok mutlu oldular. Gerçekten çok güzel hazırlanmıştı Şanlıurfa. Yapımı çok zahmetli olan yöresel içli köfteden tatlılara kadar her şeyi orada hazırlamışlardı.
UNESCO ile gençleri bilgilendirmek, bilinçlendirmek için de bir proje geliştirmiştiniz, anımsadığım kadarıyla Göbeklitepe'ye bu kapsamda yurtdışında gençleri davet etmiştiniz… Bu proje ne aşamada?
Bu kapsamda dünyanın farklı ülkelerinden sanata vakıf gençler ülkemize gelecek, Türkiye'den gençlerle fikir alışverişinde bulunacaklar, çözüm önerileri de UNESCO'da duyurulacak.
Etkinlik için Paris'teyken UNESCO yöneticileri ile bir toplantı yaparak bu çalışmalarımıza devam etmek istediğimiz söyledik, çok memnun oldular. Yani, derneğimizin gençlere bunları tanıtmak anlatmak gibi bir misyonu da var…
Bundan sonraki hedefleriniz?
İlk hedefimiz, Londra'da British Museum… Bizim için bu projeleri müzelerde gerçekleştirmenin ayrı bir önemi var. Amerika'nın iki yakasında, New York ve Los Angeles'ta da planlıyoruz. Hollanda, Almanya gibi destinasyonların yanı sıra Barcelona'da da mutlaka olmamız gerektiğini düşünüyoruz.
Mozaik Yolu'nun dört ilinde de tanıtımlar düşünüyor musunuz?
Aslında bir taraftan bu tanıtımları yaparken bir taraftan da yabancı dostlarımızı fiilen yerinde, söz konusu illerde ağırlamayı da istiyoruz. İnşallah 2017'nin baharında bu çalışmayı başlatmayı hedefliyoruz. Altyapı hazırlıklarımız tamamlandı. Nerede konaklanacak, hangi destinasyonlarda yeme - içme olacak gibi… Onların da ülkemize geldiklerinde memnun kalacakları şekilde organizasyonumuzu tamamladık, doğru zamanı bekliyoruz. İnşallah ilkbaharda, oranın mevsimine de uygun bir zamanda gerçekleştirmiş olacağız.
Peki, üzerinde çalıştığınız, ama henüz açıklamadığınız en yeni projenizden söz etmenizi rica etsem…
İlk hedefte Türk hamamı ve ritüelleri ile ilgili bir çalışmamız söz konusu. Bu konudaki etkinliklerimize Almanya'da ve Azerbaycan'daki toplantılarla başlayacağız.
Komite çalışmalarınızla bu bölümü bitirelim arzu ederseniz…
Gastronomi konusunda ekibimiz çalışıyor, güzel sanatlar ve görsel sanatlar konusunda biraz daha çalışma aşamasındayız, ama 2017'de her biri ile ilgili adımlarımızı atmış olacağız...
Bu bölümde, ülkemizin kültürel değerlerini dünyaya tanıtabilmek için Demet Sabancı Çetindoğan olarak yaptığınız çalışmalardan söz edelim istiyorum. Bu konudaki hassasiyetinizi biliyor, özellikle son dönemde çalışmalarınıza hız verdiğinizi izliyorum…
Türkiye One Derneği dışında Türkiye İş Kadınları Derneği'nde Yüksek İstişare Konseyi Başkanı olarak çalışıyorum. Mutlaka iki senede bir yurtdışında konferanslarımız oluyor; İngiltere'de yaptık, Alman iş kadınlarına yaptık, Amerika'da iki kez gerçekleştirdik, şimdi de İtalya'da iş kadınlarıyla bir araya gelmeyi planlıyoruz.
Türkiye'nin dünya barışı üzerinde lider olmasını istiyoruz. Diyoruz ki biz anneler, aslında bu işi çözecek kişilerdir. Barışın gelmesi için annelere çok iş düşüyor.
Annelik öyle bir vasıf ki duygusal anlamda, mantık anlamda bu işe çözüm üreten nokta olacak, diyoruz ve bunu da gittiğimiz yerlerde vurguluyoruz.
İş kadını kimliğimiz evet var, ama her birimiz birer anneyiz, söylediğim gibi dünya barışı için annelere çok iş düşüyor…
Aynı zamanda aramızda ciddi bir networking oluşuyor. İş odaklı yaptığımız eventlerde gerek kendi içimizde, gerekse konuyla ilgili, üyemiz olmasa da farklı iş kolundaki arkadaşlarla bir araya gelip ekonomiye yeni değerler katmaya çalışıyoruz.
Türkiye İş Kadınları Derneği dışında yurtdışında çalıştığım dernekler de var. Meselâ Harvard School Women's Leadership Bord'da ülkemizi anlatıyor, bir sonraki toplantının Türkiye'de yapılması için destek arıyorum. Oradaki çoğu Amerikalı iş kadını arkadaşlarım en az bir kez Türkiye'de bulunmuş kişiler; Türkiye'yi ve Türkleri çok seven dostlarımız…
Yine geçtiğimiz günlerde Londra'da bir davetiniz vardı…
Harvey Nichols Türkiye olarak Londra Harvey Nichols'ta bir davet verdik. Buradaki amacımız, modaya yön veren Türk tasarımcıları öne çıkarmak olsa da aslında bir anlamda da etkinliğin, bir Türk gecesi şeklinde gerçekleşmesiydi. Oraya politikacısından futbolcusuna, şarkıcısından moda blogger'ına, moda yazarından modacılara kadar yabancı çok geniş bir grubu davet ettik.
Ve onların çoğu, Türkiye'de daha evvel bir veya birkaç kez bulunmuş kişilerdi. Değerli dostum Prenses Michael Kent'in katılması, etkinliği daha farklı bir boyuta getirdi. Şunu gördüm; Türkiye'de bulunmuş dostlarımız, Amerika için demin söylediğim gibi gerçekten Türkleri, Türkiye'yi çok seviyorlar. Orada bizimle oldukları için hepsine ayrı ayrı teşekkür ettim. Çok anlamlı bir geceydi bizim için.
Tekstil, aslında önemli bir uluslararası tanıtım şansı, ondan da yeterince yararlanamıyoruz…
Tekstil biliyorsunuz çok eski, ama uzun yıllar fasoncu kimliğiyle giden bir sektörümüz. Bugün çok şey değişti. Artık, varolan modacılarımızın yanında olmalı; onları, daha çoğaltacak şekilde lanse etmeliyiz. Londra'daki etkinliği düzenleme nedenlerimizden birisi de buydu. On bir modacımız bizimle birlikte oldular, o açıdan da çok değerliydi.
Artık ülkemizde uluslararası markaların çoğalması gerekiyor. Çok az dünya markalarının içine giren markamız var; mutlaka tekstil dünyasında da moda dünyasından da birkaç tane olması gerekiyor.
Biliyorsunuz uzun yıllar moda deyince Fransızlar akla geliyordu, sonra birden İtalyanlar çıktı… Bizim de ülkemizde gerek altyapı, gerek üretim, gerekse insan kaynağı, teknolojik yapı olarak her şey var… Burada konu, tanıtıma geliyor; kendimizi göstermek, yurtdışında bir lobi faaliyeti oluşturmak, bu alanlarda çalışmak, gayret etmek lâzım.
Benim de içinde bulunduğum, ülkemizi yurtdışında tanıtmak üzere kurulmuş bir platform var. Farklı kesimlerden oluşan bir grupla geçen gün Brüksel'e gidildi, önümüzdeki dönemde sırada Berlin var. Ben de lobicilik faaliyeti yapmak üzere kurulan bu platformun içindeyim. Orada bulunmaktan da çok mutluyum. Çünkü, yıllardır bu eksikliği hisseden biri olarak bir katkım olacaksa çok mutlu olacağım.
Durmuyoruz, çalışıyoruz. Mümkün olduğunca her platformda, her noktada ülkemizi tanıtmaya gayret ediyoruz. Herkesin bu alanda yaptıklarının ayrı bir değeri olduğunu düşünüyorum. Muazzam bir ülkede yaşıyoruz; niye kendimizi anlatamıyoruz?! Böyle böyle anlataraktan hak ettiğimiz yere geleceğiz…