Borusan Contemporary'de bir Cumartesi…

Borusan Contemporary'de sergiler, ofislerde de sürdüğü için Perili Köşkü adım adım dolaştım… Asım Kocabıyık için düzenlenen özel mekânı gezdim, Mika Tajima'nın çalışmalarını ve Alacakaranlık sergisinin eserlerini inceledim…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İstanbul Boğazı'nın yalıları ve köşklerine hayranımdır… Onlardan birisi de Rumelihisarı'nın hemen yanındaki kırmızı bina, yani halk arasında söylenişiyle Perili Köşk'tür… Sonraları öğrenmişimdir oranın aslında Yusuf Ziya Paşa Köşkü olduğunu, 1910'larda yapılmaya başlandığını, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı'nın çıkması ve Osmanlı İmparatorluğu'nun da savaşa girmesi nedeniyle ustaları askere alınınca çalışmaların tamamlanamadığını; boş kalan ikinci ve üçüncü katlar yüzünden ve başka bir yazının konusu olacak enteresan "Rapunzel öyküsü" ile Perili Köşk diye anılmaya başlandığını…

Temelinin atılmasından bir asır sonra her Boğaz yolculuğumda hayranlıkla baktığım o köşkü ziyaret edebilecektim… Çünkü, ciddi bir tadilat sonrasında Borusan Holding faaliyetlerini 19 Şubat 2007 yılından itibaren orada sürdürmeye başlayacaktı… Klasik müzik ve görsel sanatlar başta olmak üzere sanatın önemli destekçilerinden Borusan Holding, Perili Köşk'e taşınmasını benim de katılacağım bir davetle kutlayacaktı...

700'den fazla eser

700'ü aşkın eseri barındıran Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu da haftasonları orada sanatseverlerle buluşmaya başlayacaktı. Geçmişi 90'lı yıllara uzanan koleksiyon, önceleri Modern ve Çağdaş Türk Sanatı üzerine yoğunlaşmıştı. Ancak, 2000'li yıllardan itibaren uluslararası sanatın önemli temsilcilerinin (Donald Judd, Sol LeWitt, Jim Dine başta olmak üzere) işlerinin koleksiyona katılmasıyla başlayan "kabuk değişimi", 2011 yılında halka açık bir müze olarak Borusan Contemporary'nin kurulmasıyla New Media Arts'a doğru yönelecekti.

Mekâna özgü iş üretmeleri için sanatçılara verilen siparişlerin yanı sıra, gerçekleştirilen geçici sergilerden yapılan alımlarla genişleyen koleksiyonun, ana karakterini bugün deneysel ve dijital karakterli çalışmalar oluşturuyor.

Video, yerleştirme, yeni medya, neon-LED, fotoğraf başta olmak üzere "dijital tekniklerle" üretilmiş olan içeren koleksiyonda Brigitte Kowanz, François Morellet, Ola Kolehmainen, Edward Burtynsky, Rafael Lozano-Hemmer, Robert Mapplethorpe, Maurizo Nannucci, Doug Aitken, Peter Zimmermann, Gerwald Rockenschaub, Liam Gillick, U-Ram Choe, Daniel Rozin, Daniel Canogar, Marina Zurkow ve Manfred Mohr gibi sanatçılar eserleriyle kapsamlı olarak temsil ediliyor. Ayrıca, düzenli olarak yayınlanan kitaplarla da bunlar belgeleniyor.

Perili Köşk'te

Borusan Contemporary'yi, Perili Köşk'ü geçtiğimiz günlerde bir kez daha ziyaret ettim… 19 Ağustos'a kadar sürecek olan iki sergi vardı… Bunlardan ilki "Mika Tajima: Esir" di. Japon-Amerikalı sanatçı Mika Tajima'nın eserleri, Borusan Contemporary ve New Museum işbirliği ile Perili Köşk'e taşınmıştı. "Alacakaranlık" sergisi ise Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu'nda yer alan eserlerden bir seçkiyi sanatseverlere sunarken 1985 yılında aramızdan ayrılan şair ve ressam Metin Eloğlu'na selam yolluyordu.

Bu koleksiyon sergisinin çıkış noktası Eloğlu'nun 1983'te yayınladığı "Loş" şiiiriydi:   

Loş
Kulaklarımızı ağzına dayasak da
Dilini dudaklarını çekelesek de
Hiçbir şey demiyordu
Ham üvezler diziyordu ardı ardına
Gözlerinde çamur kırıntıları
Çekirgeler bir sıska arı
Püskül püskül sarılar
Öldürseniz söylemiyordu
 
Yürüyüp yola çıktı sonra
Hepimizi bir karanlıktır bastırdı."

Borusan Contemporary'de İletişim ve Etkinlikler Yöneticisi olarak görev yapan Burak Mert Çiloğlugil ve sergi rehberleriyle dolaştım Perili Köşk'ü… Bu arada, Asım Kocabıyık için düzenlenen özel mekânı da gezdim…

Asım Kocabıyık Anı Odası

"Asım Kocabıyık: 88&Sonsuzluk" Anı Odası isimli müze içinde mini bir müzeydi… Türk sanayisi ve iş hayatının ilk kuşak öncü ismi Borusan'ın kurucusu Asım Kocabıyık'ın 1924 yılında Afyon'da Tazlar köyünde başlayan 88 yıllık yaşamöyküsü, 7 ekrandan oluşan 5 metrelik bir videowall sisteminin dokunmatik ekranlarında 10'ar yıllık dönemler halinde sunuluyordu.

Müze ofis içinde olduğundan harika bir Boğaz manzarası eşliğinde geziliyor sergi mekânları, dolayısıyla ofisler… Yani Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kocabıyık ve diğer yönetim kurulu üyeleri, CEO'nun çalışma mekânlarındaki, toplantı salonlarındaki sanat eserlerinin görmenin yanı sıra neler dinlediklerini, nasıl bir ofis düzeninde çalıştıklarını anlamak mümkün… Hafta içi çalışıldığından sergiler ve ofislerin yanı sıra Müze Cafe, Borusan ArtStore ve teraslar dahil olmak üzere tüm bina, ancak hafta sonları gezilebiliyor…

Süren iki sergi var

Gelelim sergilere…

Japon-Amerikalı sanatçı Mika Tajima (d. 1975, Los Angeles, New York'ta yaşıyor ve çalışıyor), heykel, resim ve yerleştirmelerinde insan bedeninin fizikselliğini, üretkenliğini ve algılanamayan arzularını şekillendirmek ve kontrol etmek için geliştirilmiş olan teknikleri ve teknolojileri sorgulamayı hedefliyor...

Mika Tajima: Esir, etrafımızı çevreleyen, doyuran, bedenlerimizi ve davranışımızı düzenleyen görünmez güçlerin hayatımızı nasıl etkilediğiyle ilgilenen dört farklı işi bir araya getiriyor: Negatif Entropi serisi (2012-süregiden) akustik veriyi soyut kompozisyonlara dönüştürerek dokunmuş tekstil işlerinden oluşuyor; Meridyen (İstanbul) (2018) canlı olarak Twitter akışına göre toplumun genel ruh haline tepki veren bir ışık yerleştirmesi; Güçlü Dokunuş (Manu Dextra Sinistra, Yatay) (2018) duvara gömülmüş jakuzi püskürtücülerinden basınçlı hava çıkaran bir çalışma; İnsan Sentezi (İstanbul) (2018), tahmin yürüten bilgisayar algoritmalarını kullanarak değişken duman görüntüleri üreten bir video yerleştirmesi. İstanbul'daki gerçek zamanlı Twitter akışına dayanan algoritmik tahminler, dil süreçlerini ve his analizini kullanarak toplu duyarlılıklardaki trendleri tahmin ediyor; daha sonra dumanın şekli, yönü, hızı ve rengi bu veriye göre belirleniyor. Eski Mezopotamya'ya kadar giden bir şaman pratiği olan duman okumayı çağıran bu iş, günümüzün algoritma tahmin teknolojisini kullanıyor.

Elle tutulamayan madde!

Serginin adı ise eski ve Ortaçağ bilimine göre elle tutulamayan bir maddeyi tarif ediyor. Bu maddenin, yeryüzü üzerindeki alanı kaplayan ışık ve elektromanyetik dalgaları aktardığına inanılıyormuş. Görünmez oldukları düşünülse de teknoloji ve veri de esir gibi maddesel olan her şeyi sarıyor ve nüfuz ediyor. Maddesiz ama ölçülebilen bir mecra olan dijital bilgiyi malzeme olarak kullanan Tajima, algı, karar ve duygularımızı şekillendiren güçle ilgili altyapıları sorguluyor.

Küratörlüğünü Necmi Sönmez'in yaptığı diğer sergi Alacakaranlık, Perili Köşk'ün ikinci katında Koreli sanatçı U-Ram Choe'nin Jet Hiatus isimli heykeliyle başlıyor. Bir Uzak Doğu masalının kahramanı olan "uçan balığın" yorumlandığı, LED sistemine sahip bu heykel, hareketli bir yapıda kurgulanmış. Işık, alacakaranlığın bir parçası olarak Şilili sanatçı Ivan Navarro'nun heykelinde de karşımıza çıkıyor. Navarro'nun çalışmasının üzerinde yazılı olan "exodus" birçok anlamı olan bir sözcük. Sanatçı kullandığı aynalar sayesinde sonsuzluğa doğru tekrarladığı bu sözcükle günümüzün siyasi, sosyal, ekonomik sorunlarının sonucu olan genel göç temasına etkileyici bir gönderme yapıyor.

Günümüze ait sorunların farklı bir dille yorumlandığı diğer bir çalışma, Marina Zurkow'un Poster Çocukları isimli videosu. Farklı dijital animasyon tekniklerinin kullanıldığı bu eser, ilk bakışta gerçeküstücü bir atmosfere sahip. Zurkow'un figürleri, alacakaranlıkta ellerindeki silahlarla izleyicinin karşısına çıktıklarında koleksiyon sergisinin açılışını yapmış oluyorlar. Bu figürlerin anlamı, ne yaptıkları ise, Metin Eloğlu'nun dizelerinde belirttiği gibi "öldürseniz söylenmeyecek!" öğelere sahip.

Karanlık alanlar!

Alacakaranlık sergisi için tamamı özel olarak karartılarak kurgusal bir alana (dark space) dönüştürülen üçüncü kat, Hollandalı video sanatçısı Eelco Brand ile Kanadalı heykeltıraş Angela Bulloch'un çalışmalarına ayrılmış.

Tıpkı üçüncü kat gibi karanlık bir alana dönüştürülen dördüncü katta, Amerikalı sanatçı Jennifer Steinkamp ile Avusturyalı sanatçı Brigitte Kowanz'ın çalışmaları sergileniyor.
Dijital teknikler kullanılarak üretilmiş çalışmaların yer aldığı beşinci katta, farklı kuşaklara ait uluslararası sanatçıların "enerji" konusuna değişik yaklaşımları ön planda.

Borusan Contemporary'de sanat eserleri, 9. kata kadar, hatta kulenin içerisinde sürüyor… İkinci Boğaz Köprüsü'ne yakın duran, iki farklı büyüklükteki teras, Boğaz'ın muhteşem görüntüleriyle sanat eserlerini buluşturuyor. Buradaki eserler de mekânın ve gözlemlenen doğanın özelliklerine göre yapılmış, çevreyle bütünlük içinde…

Rehberler, saat başı turlarda her şeyi ayrıntılarıyla anlatıyorlar… Bu turlara katılıp eserlerin hikâyelerini, felsefeleriyle dinlemek önemli… Bir saati bulan Borusan Contemporary gezisini, kafede soluklanarak bitiriyor; o Cumartesi'yi günümü en iyi değerlendiğim bir haftasonu olarak keyifli anılarım arasına ekliyorum…

Bu konularda ilginizi çekebilir