Türkiye’ye sosyal sorumluluktan öte stratejik ortaklıklar daha çok gerekli

Unilever ve paydaşları Paydaş Toplantısı 2016’da 2030 yılının profilini çizdi. Çalıştay’da iş dünyasına, “Türkiye küresel hedeflere sosyal sorumluluk işleri ile değil, ancak stratejik ortaklıklar ile ulaşabilir” mesajı verildi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

didem-eryar-unlu-005.png

Sürdürülebilir Yaşam Planı’nın beşinci yılını geride bırakan Unilever, kamu, sivil toplum, akademik çevreler, iş dünyası ve medyadan 120’ye yakın uzmanı, Paydaş Çalıştayı’nda buluşturdu. 

Çalıştay katılımcıları, ‘Toplumsal cinsiyet eşitliği, ‘Tarım’ ve ‘İklim Değişikliği’ konularına odaklanarak, 2030 yılı için nasıl bir gelecek hayal ettiklerini tartıştı. Çalıştayda şirketlerin sürdürülebilirlik odaklı projeleri ‘sosyal sorumluluk’ olarak görmekten öte, stratejik ortaklıklar kurması gerektiğine dikkat çekildi. Çalıştayda konuşan Unilever Türkiye, Orta Asya ve İran CEO’su Mehmet Altınok, “Hükümetler, şirketler, üniversiteler, iş örgütleri, sivil toplum olarak artık birlikte harekete geçmeliyiz. Dünyamızın içinde bulunduğu durum aciliyet gerektiriyor, harekete geçmek için bugünden daha iyi bir zaman yok” dedi. 

Çalıştayın hazırlanmasında destek veren Yaşama Dair Vakıf-YADA’nın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Çalışkan ise, “Sürdürülebilirlik çevre konusu olmaktan çıktı, açlık, yoksulluk, toplumsal cinsiyet, iklim gibi hayati meseleleri birbirine bağlayan stratejik bir çerçeveye dönüştü. Şimdi sivil toplum, kamu yönetimi ve özel sektörün üzerine müzakere edebileceği ve işbirlikleri kurabileceği bir çerçevesi var” yorumunu yaptı. 

Nasıl daha az tüketiriz? 

Çalıştayda görüşlerini bildiren UNDP İletişim Yöneticisi Faik Uyanık, herkesin, artık daha fazla zaman kaybedilmeden harekete geçilmesi gerektiğinin bilincine eriştiğini vurguladı ve şunları söyledi: “Bireyler olarak kendimize ‘Nasıl daha az tüketiriz?’ diye sormamız gerekiyor. İhtiyaç mı, lüks mü? Bunu sorgulamak lazım. Bireylerin, tüm bu hedefl er arasındaki ilişkiyi iyi anlayarak kültürel dönüşümü gerçekleştirmesi gerekiyor. Şirketler de iş yapış felsefe ve metotlarını iyileştirmeli. Üretim ve tüketimden gelen gücün farkına varmalıyız. Bunu gerçekleştirecek son kuşak, biziz. Eğer biz eyleme geçmezsek 2100 yılı dünya için bir felaket olacak.” 
Kadının işgücüne katılımında Türkiye OECD’de son sırada 

UN Women Avrupa ve Orta Asya Direktörü ve Türkiye Temsilcisi İngibjorg S. Gisladottir de toplumsal cinsiyet eşitliğini odağına alan konuşmasında; 

“Bugün 143 ülkenin anayasasında kadın-erkek eşitliği konusu yer alıyor. Ancak dünyada bunu tam anlamıyla gerçekleştirebilmiş ülke yok! Mevzuatta yeri var, ancak uygulama zayıf! Olayı kendi akışına bırakırsak karar almada toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamamız için 50 yıl; erkekler ve kadınlar arasında eşit ödemenin sağlanması içinse 118 yıl daha geçmesi gerekiyor. Bunun için hızlıca harekete geçmeliyiz. Türkiye’nin bu anlamda kat edecek daha çok yolu var. Ben 2,5 yıldır Türkiye’de yaşıyorum ve Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki konumuna çok şaşırıyorum. Siyasi platformda kadınlar geride kalmış. Kadınların iş gücüne katılımı açısından da Türkiye, OECD içinde en son durumda. Türkiye’de ortalama bir kadın, yaşamı boyunca ortalama bir erkeğe göre yüzde 75 daha az kazanmayı bekleyebilir. Oysa Türkiye, ekonomik ve sosyal açıdan gelişmiş bir ülke ve kadınların daha iyi bir konumda olması gerekliydi” dedi.

Çalıştayda öne çıkan 3 temel konu 

1. Kadınların çalışma hayatına katılımlarının önündeki en büyük engel, çalışmanın yanı sıra ev ve bakım işlerinin de sorumluluğunu üstlenmesi. Bu yüzden kadınların çalışma hayatına katılımlarının önündeki engelleri kaldırmak yetmez. Erkeklerin ev ve bakım işlerine katılımlarının önündeki engelleri de kaldırmak gerekir. 

2. İklim değişikliğinin tüketiciye etkisi şu anda hissedilmiyor. 2030’da özellikle gıda daha pahalı olacak, güvenli gıdaya erişim zorlaşacak, sağlık sorunları, su ve enerji kaynakları azalacak. 

3. Buna karşılık, kırsal kesimde sosyal ve kültürel hayata erişim olanakları artırılıyor, çiftçiliğin itibarı yükseliyor. Gençlerin aile işini devralmasının teşvik edildiği ‘mutlu bir orta sınıfın’ desteklenmesi şart.