Türkiye'nin enerjide çıkış noktası 'verimlilik' olmalı

DÜNYA Gazetesi ve Escarus işbirliği ile yapılan Sürdürülebilirlik Buluşmaları’nın ilki enerji sektörü temsilcilerini bir araya getirdi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Enerji sektörünün farklı noktalarına dokunan büyük oyuncuları, Türkiye’yi orta gelir tuzağından kurtararak büyütecek yeni bir enerji politikasının dizayn edilmesi gerektiğine inanıyor. Türkiye’nin enerji yol haritasının merkezine ise verimliliğin alınması gerektiğini düşünüyorlar. Türkiye’nin cari açığının önemli bir bölümü enerji faturasından gelirken, ithalatı düşürmenin, verimliliği artırmanın en önemli noktası ise bilinçli tüketiciye gösterilecek yön; Enerjiyi az tüket.

DÜNYA Gazetesi ile Escarus’un Sürdürülebilirlik Buluşmaları’na enerji sektörünün paydaşlarıyla başladık. Moderatörlüğünü Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ’ın yaptığı toplantıda Sabancı Holding Enerji Grup Başkanı Mehmet Göçmen, Limak Enerji CEO’su Birol Ergüven, Vestas Genel Müdürü Olcayto Yiğit ve ITC Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kantur konuştu.

Mehmet Göçmen, enerjide verimliliğe işaret ederken Birol Ergüven güneşi daha etkin kullanmanın yollarını anlattı. Olcayto Yiğit, rüzgarın yeni Rönesans’ının deniz olduğuna işaret ederken Ali Kantur, yenilenebilir enerjiyi daha proaktif bir yapıya kavuşmak gerektiğini dile getirdi. Enerji sektöründe ‘yenilenebilir enerji’ denildiğinde herkes dikkat kesiliyor. Bu alana verilecek ‘tatlandırıcıların’ ise sektörü öncelikle büyütmesi gerektiği ifade ediliyor.

Enerjinin yüzde 20’si kayıp

Mehmet Göçmen, Türkiye’nin ulusal enerji politikasında verimliliği ana hedef olarak ortaya koyan yeni bir strateji oluşturması gerektiğine işaret etti. Sabancı Holding olarak enerji sektöründe değer zincirinin tüm aşamalarında, tüketiciye de dokunan tarafta yer aldıklarını hatırlatan Göçmen, “Enerjide hep üretimi konuşuyoruz. Kaç megavat kurulu güce ulaştık? Fiyatlar ucuzladı mı? Biz diyoruz ki enerji verimliliği bu ülkenin ana çıkış noktasıdır. Enerji sektöründe hangi kaynağı konuşursak konuşalım başlangıç noktasından tüketime kadar yüzde 20’sini kaybediyoruz. Bir defa bunu kazanmalıyız. Üretim kadar, tüketim tarafına da yatırım yapmalıyız. Talebi yönetebilmek için şebekeleri de akıllı yapmalıyız” diye konuştu.

Enerji verimliliğinin sanayi tercihlerinden başlayıp tüm zincirin; üretim, iletim, dağıtım ve tüketim noktalarına dokunan bir boyuta ulaşması gerektiğinin altını çizen Göçmen, “Mevcut sistemimiz verimsizlikle mücadele etme ihtiyacı hissettirmiyor. Hatta bazı noktalarda verimsizliği görmemize engel bir model” açıklamasını yaptı.

Maliyetleri düşürebiliriz

Limak Enerji CEO’su Birol Ergüven ise “En önemli enerji kayağımız verimlilik” diyerek sadece bilinçli tüketicinin yaratacağı değere dikkat çekti. Ergüven, “Herkes gerçekten bilinçlense ve enerjisini daha verimli kullansa maliyetleri de düşürebilirsiniz, sistemin yükünü de azaltabilirsiniz” dedi.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ YÖNETİM KURULLARINDA İÇSELLEŞTİRİN

Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi’nin (WBCSD) Türkiye’de iş ortağı olan İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’nin Başkanlığı’nı da yapan Sabancı Holding Enerji Grup Başkanı Mehmet Göçmen, sürdürülebilirlik kavramının, şirketlerin yönetim kurullarında içselleştirilmesi gerektiğine inanıyor. Sürdürülebilirliğin, bir pazarlama ve halka ilişkiler faaliyeti ya da çevreci bir hareketin ötesinde şirketlerin stratejik bir yapı taşı olduğunun altını çizen Göçmen “Bugün yaratılan iş modelleri maliyet minimizasyonu üzerine kurulu. Halbuki yarattığınız değerin maksimizasyonu üzerine değerler bütünü inşa etmeniz gerekir. Siz, yaratılan değer değil de nakit akımı üzerinden düşünmeye başladığınızda ise stratejik adımlardan uzaklaşırsınız” dedi.

YOL UZUN İSKANDİNAV ÜLKELERİ İNCELENMESİ GEREKEN BİR MODEL

Toplantıda ‘Türk enerji sektörü için neler yapılabileceği’ konuşulurken dünya örnekleri de gündeme geldi. Vestas CEO’su Olcayto Yiğit, Afrika’da su kullanmadan elektrik üretiminin ana gündem olduğundan bahsederken ITC Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kantur, her ülke için doğrunun farklı bir yönü işaret ettiğini belirtti. Mehmet Göçmen, bugün dünyada enerji politikasından yüzde 100 memnun bir ülke bulunmadığına değinirken “Bizim kendimizi karşılaştırabileceğimiz dünyada bu hırpalanmayı yaşamamış ülke yok” dedi. Birol Ergüven ise ülkelerin sürdürülebilirliği esas alan piyasa yapıları oluşturmaya çalıştığını anlattı. Her dört katılımcı da verdikleri örneklerde İskandinav ülkelerinin deneyimlerine dikkat çekti. Bu ülkelerin yenilenebilir enerji başta olmak üzere tüketiciyi de aktif şekilde içine alan sistemlerle iş yaptıklarını belirtti.

Güneş enerjisini ‘kombi modeli’yle yaygınlaştıralım

Tüketiciyi bilinçlendirmek, akıllı şebekeler, doğru fiyat mekanizmaları bunlar işin daha çok birincil enerji kaynaklarına dokunan söylemleri. İşin yenilenebilir enerji tarafına bakıldığında ise Türkiye’nin gidecek mesafesi çok. Tam bu noktada aynı zamanda Güneş Enerjisi Yatırımcıları Derneği Başkanı olan Limak Enerji CEO’su Birol Ergüven, Türkiye’nin güneş enerjisini ‘kombi modeli’ ile evlere kadar yaygınlaştırabileceğini söyledi.

Ergüven dünyanın artık dağıtık enerji üretim sistemlerini konuştuğunu hatta üretici (producer) ile tüketiciyi (comsumer) aynı noktada buluşturduğu ve adına da bu iki kelimeden türettiği ‘procumer’ sistemlere yoğunlaştığını anlattı. Bu anlayışın doğmasının en önemli noktasının da yenilenebilir enerji kaynaklarının daha etkin kullanımı olduğunu belirten Ergüven, “Kimse evine bir doğalgaz türbini kuramaz ama her çatıya bir güneş paneli kurulabilir. Elektriğin tüketildiği nihai noktada üretim yaptığınız anda ülkenin doğusunda kalan santrallerden size gelene kadar tüm aşamalar için daha az yatırım yapmanız anlamına geliyor. Daha az iletim hattı, daha az iletim kaybı, daha az dağıtım hattı, daha az dağıtım kaybı daha az hizmet. Sizin orada ürettiğiniz 1 birim elektrik size gelen 2 birim elektriğe muadil olabiliyor. Bugün Almanya’nın güneş enerjisini desteklemesinin altında yatan en önemli nedenlerden biri de bu” dedi.

Mevzuat değişikliği gerekiyor

Bugün çatı yönetmeliğinde yapılacak bir değişiklikle aynı 1990’larda kombilerin yaygınlaşması gibi güneş panelleri ile her evin bir üretim noktasına çevrilebileceğini düşünen Ergüven, önerisini şöyle özetledi: “Bu yolla elektrik üreten hanelere de ‘bana satmayacaksın, tüketeceksin’ denilebilir. Sürekli uzlaşma yöntemiyle faturaya yansır. 100 tükettiniz, 80 ürettiniz. 20 birimin maliyetini ödersiniz. Ben bu şekilde Türkiye’de binlerce megavat (MW) yatırım yapılabileceğine inanıyorum. Sadece bir mevzuat değişikliği ile bir anda yeni bir sektör de oluşturacaksınız. Bu sadece evler için değil fabrikalar için de geçerli bir yöntemdir. Biz bir anda gigawat (GW) seviyesindeki yatırımlarla başlayacağımıza küçük yatırımlarla başlasak kendiliğinden oraya gideriz.”

Sabancı Holding Enerji Grup Başkanı Mehmet Göçmen de Türkiye’nin kombi modeline çok hızlı ve yaygın bir şekilde geçtiğini hatırlatarak, üretime konu hangi enerji kaynağı olursa olsun tüm şebekenin ‘akıllı’ olması gerektiğine işaret etti. Göçmen kentsel dönüşüm ile yenilenen binalar başta olmak üzere verimli kullanımın ve akıllı enerji yönetiminin en küçük birimlerden başlayarak dizayn edilmesi gerektiğine değindi.

MEHMET GÖÇMEN SABANCI HOLDİNG ENERJİ GRUP BAŞKANI:

Master plan çerçevesinde hareket edelim

► Birinci tespit; Türkiye kişi başına enerji tüketiminde OECD ortalamasının yüzde 40’ı seviyesinde. Elektrik tüketiminde OECD ortalaması kişi başına yıllık 7-8 bin kilowatt saattir. Türkiye’de bu rakam halen 3 binler seviyesindedir.. Türkiye gelişme yolunda yol kat edebilecek bir ülke konumunda. Biz büyümeliyiz, refah olarak gelişmeliyiz. Enerji tüketimi de bu stratejinin önemli bir girdisidir.

► İkinci tespit; Türkiye tükettiği enerji kaynaklarının yüzde 75’ini ithal ediyor. Bu doğalgaz gibi bazı birincil enerji kaynaklarında yüzde 99’a kadar çıkıyor. Kömür gibi bazı kaynaklarda ise yüzde 40’a kadar inebiliyor. Bir de bunlara ilave yerli kömür ve yenilenebilir enerji gibi kaynaklarımız var. Cari açığa yansıyan sürdürülemez bir enerji ithalatı boyutumuz var.

► Üçüncü tespit; 1970’lerde Japonya ve Almanya 2000’lerde ise Türkiye enerji verimliliği ile ilgili kanunlar çıkardı. Dünyadaki bütün ülkeler bu kanunlar neticesinde olumlu sonuçlarını gördüler. Dünya enerji verimliliğini 1 milyon dolarlık GSYİH’nın içerisinde enerji yoğunluğuna bakarak ölçüyor. OECD ortalaması 110 ton petrol eşdeğeridir, Türkiye’de bu 140 ton petrol eşdeğeridir. Yani Türkiye’nin ekonomik hayatında enerjinin payı olması gerekenden daha fazla.

► Dördüncü tespit; Birincil enerji kaynakları üzerinden Türkiye’nin karbon ayak izi OECD ortalamalarının üzerinde. Fosil kaynakların payında dünya ortalaması yüzde 81 seviyesinde Türkiye’de ise yüzde 89. Yani, Türkiye yenilenebilir kaynaklara bugüne kadar yaptıklarından daha fazla yatırım yapmalı.

► Enerji ithalatı yüksek bir ülke olan Türkiye bölgesel teşvikler veriyor ve enerji fiyatlarını sübvanse ediyor. Az verimli, yap-işlet-devret modeliyle yapılan doğal gaz santrallerini daha fazla, yüzde 60 verimliliğe ulaşmış özel sektör santrallerini daha az çalıştırıyoruz. Düşük verimli santralleri daha fazla çalıştırdığımızdan dolayı aynı miktarda elektrik üretmek için daha fazla ithal doğalgaz harcıyoruz.

► Türkiye olarak bizim şansımız şu; üretim portföyümüzün yarıdan fazlası son 10 yılda devreye alındı. Önemli bir beyin gücü oluştu. 100 milyar dolar mertebesinde yatırım yapan bir yatırımcı kitlemiz var. Dünyada da bu sektöre para yatırmak için hevesli fonlar var. Dünyada bu alanda potansiyeli olan tek ülke de Türkiye, dolayısıyla fırsat penceresi açık.

► Büyüyen bir Türkiye hikayesinde sadece enerjiden başlayarak değil, stratejik sanayi tercihlerimizi de şekillendirdiğimiz bir master plan çerçevesinde hareket etmeliyiz. ‘Çapraz sübvanse edilen enerji fiyatları hangi sanayi kollarını destekliyor? Gerçekten destekliyor mu? Hangi boyutta nasıl bir rekabet avantajı sağlıyor. Türkiye’nin böyle bir rekabet avantajına ihtiyacı var mı? Sanayi tercihlerimiz doğru mu? Dünyanın değiştiği ortamda bu tercihleri değiştirmenin zamanı geldi mi?’ sorularını da kendimize sormalıyız. Dolayısıyla birden fazla gayeyi optimize edecek bir modele ihtiyacımız var.

► Hem üretim hem tüketim tarafında serbest ve rekabetçi olmayan, çapraz sübvansiyonlarla yol alan bir sistemin içinde bulunuyoruz. Tüm enerji zincirinin üretim, iletim, dağıtım ve tüketim noktalarına dokunan bir enerji verimliliğini ulusal politikamız haline getirmemiz lazım. Sadece üretimi konuşan değil tüketimi ve verimliliği ana hedef olarak ortaya koyan bir strateji olmalı. Türkiye’yi orta gelir tuzağından kurtarmalı. Çıkış noktasına son tüketiciye koyup orada da verimi ve enerji yoğunluğunu odağımıza alıp başladığımız zaman bence üretime dayalı modellere göre ulusal seviyede daha iyi bir iş yapmış oluruz.

BİROL ERGÜVEN LİMAK ENERJİ CEO’SU:

Teşvik iş yapmayı kolaylaştırmalı

► Yatırımcı gözüyle baktığınızda Türkiye’de başta rüzgar ve güneş olmak üzere yenilenebilir enerjide ‘çok daha iyisini yapabiliriz’ diye düşünüyorum. Hızlı başlangıçlar yaptık ama devamını getiremedik. İzlenecek farklı yollar masada. Bu yolları test edip sağlam bir rotaya oturmamız lazım.

► Önümüzdeki günlerde en önemli kaynaklardan biri doğalgaz olacak. Doğalgaz ve HES bu sistemin olmazsa olmazıdır. Yerli kömür gibi alternatifl erde baz yük sağlayabilir.

► Kullandığımız her enerjinin gerçek maliyetini ortaya koymamız lazım. Gerçek maliyetine bakarken de ana kaynağından çıkıp son tüketiciye ulaştığı ana kadar olan maliyetine bakılmalı. Bu maliyeti ortaya koyabilirsek bize gitmemiz gereken yeri daha nette gösterebilecek.

► Yap-işlet-devret (YİD) santrallerini çalıştırıyoruz, verimli santralleri çalıştıramıyoruz. Ve bu santraller de piyasadaki fiyat sinyalini bozuyor. Serbest piyasa kurallarına göre sistemin dizaynını sağlamalıyız. Bir fiyat sinyaline göre hareket edecekseniz, yanlış sinyalle, yanlış yere yatırım yapar hale geliyorsunuz.

► Teşvik illa enerji satın alma anlaşması ya da fiyat taahhüdü olmak durumunda değil. Piyasa bize bunu da gösterdi. RES’lerde teşvik vardı. Yatırım yapan şirketler fiyata değil piyasaya güvenerek yatırım yaptı. Sonra fiyatlar düştü. Şimdi herkes fiyattan yararlanıyor ama belirleyici olan teşvik değil piyasadır. Teşvik, fiyatı ve derinliği etkileyecek şekilde olmamalı. İş yapmayı kolaylaştıran teşviklere öncelik verilmeli. Maddi teşvikler finansman tarafında olmalı. Yanlış fiyat sinyaline neden olacak adımlar atılmamalı. Fiyat sinyalini oluşturan her şey piyasa tarafında belirlenmeli.

► Şebekenin de yeterli ve akıllı olması lazım. Yenilenebilir enerji Türkiye’nin sürdürülebilir enerji ihtiyacının çözümdür. Ama biz Almanya kadar yenilenebilir enerjiye yatırım yapsak sistem çöker. Tam entegre sistem ve piyasa olmalı. Almanya’daki sistemde procumer, şebekedeki pahalıysa, elektriği çatısındaki güneş panelinden çekiyor.

► Enerjide verimlilik nasıl bir sihirli değnekse, doğru düzenleme ve mevzuat da öyle. Hiç teşvik vermeden mevzuatta yapacağınız bir düzenleme ile evlerin çatısına güneş paneli kurulabilse müthiş bir kurulu güce ulaşırsınız.

ALİ KANTUR ITC YÖNETİM KURULU BAŞKANI:

Enerji sektöründe hala fırsatlar var

► Atık geri kazanımı, bertarafı ve ıslahı konusunda enerji sektörünün içindeki çok küçük bir segmentte çalışıyoruz. Çöpü enerjiye dönüştürerek yok ediyorsunuz. Aslında elektrik üretiminde çöp en son kullanılacak malzemedir. Biz homojen olmayan bir malzemeyi elektriğe çevirmeye çalışmıyoruz zararsız bir hale getiriyoruz. Bunun bir bedeli var. Ürettiğimiz elektrik ise yan ürün. Çöpten üretilen elektrik, yenilebilir enerji kapsamı içindedir ama elektrik problemine cevap olacak nitelikte değildir.

► Biz bu işe başladığımızda Türkiye’nin çöpünün diğer ülkelerden farklı olduğunu gördük. Nitelik olarak daha fazla organik ve daha fazla su var. Ayrıca Türkiye’de çöpler karışık toplanıyor. Böyle dediğimde herkes ‘Avrupa bu iş çözmüş ayrıştırarak topluyor’ demeye başlıyor ama ABD’de bir belediye başkanı çıkıp ‘Artık karışık toplayacağız, ayrıştırmayla daha çok karbondioksit üretiyoruz’ diyebiliyor. Biz 200 bin evde deneme yaptık bunu çok iyi ölçüp veri biriktirmemiz lazım.

► Topladığımız çöpün niteliğinden dolayı dünyadaki sistemleri kullanmamızın mümkün olmadığını gördük. Bir boşluktan yararlandık ve karışık çöpten gaz çıkartıp elektrik üreten dünyadaki tek şirket unvanını aldık. Artık patent almaktan da vazgeçtik. Aldığımız patentler bizi ifşa etti. Biz 1.000 ton çöpü alırız, onu zararsız 100 ton kül haline getiririz. Yüzde 10’a kadar düşürür onu zararsız bir şekilde sulara zarar vermeden imha ederiz.

► Türkiye için enerjinin ne kadar önemli olduğunu çöpten anladık. Dünyada su problemi yok. Dünyada enerji problemi var. Enerjiniz varsa su probleminiz yok. Enerjiniz, suyunuz varsa sonsuz besininiz de var demektir.

► Enerjide hala fırsatların olduğuna inanıyorum. Türkiye’nin özel konumundan dolayı ithalata bile gerek kalmadan enerji ihtiyacını karşılayabilecek kaynakları olduğunu bu işin içine giren herkes hisseder. Buradaki boşluk ise güneş. Güneş bizim tepemizde ve kimse alıp götüremez.

► Türkiye’de yenilenebilir enerjide, güneşte en önemli hadise, enerji sektöründe bir model kurduğunuzda bunun içine finansmanını da eklemeniz lazım. Bir evin üzerine güneş enerjisi paneli kurmak doğru. Bunu batarya-pille birlikte yapmak daha doğru. Solar City önemli bir örnek

OLCAYTO YİĞİT VESTAS GENEL MÜDÜRÜ:

Rüzgarın yeni Rönesans’ı deniz

► Vestas, hem iklim değişikliklerini hem de kuraklığı iş modelinin ortasına oturtan bir şirket. Su tüketmeyen bir teknoloji ile geliyoruz. Rüzgar farklı bir kulvardan da sürdürülebilirliğe destek veriyor. Daha önce ciddi devlet destekleri gerektiren bir sektör konumundayken bugün inanılmaz rekabetçi üretim rakamlarına ulaşabilecek olgunluğa erişmiş durumda. Güneşte olduğu gibi dramatik bir düşüş olmadı ama üretim maliyetleri üçte bir oranında azaldı. Daha verimli türbinler, daha verimli teknolojiler var.

► Rüzgarda geldiğimiz kanat çapları artık lojistik olarak yeni bir platoya erişti. Rüzgar konusunda denizde müthiş bir atılım var. Sektörün yeni Rönesans'ı denizde olacak. Denizde daha büyük türbinler kullanabiliyorsunuz ve daha temiz rüzgarlar var. Bu da yatırımcı ilgisini ve rekabeti artırıyor.

► Türkiye’de 5.5 gigawatt’ları (GW) görüyoruz, daha da artacak. Bu da bir süre sonra rüzgar enerjisinin beşiği Danimarka’dan fazla kurulu güce ulaşacağız demek. Bu konudaki rakamlar bizi Avrupa’da 8’nci sıraya taşınmış olacak.

► Rüzgarda 2008’deki iş yapma kolaylığı ile 2016’daki iş yapma kolaylığı aynı değildi. Regülasyonlar hayatı zorlaştırdı. Olgunlaşmaya başlayan sektörde bu defa da farklı bariyerler oluştu.

► Şu anda sektör bir kere koşuyorsa bir kere duruyor. Enerji master planıyla öngörülebilirlik tesis edilmeli. Rüzgarda yatırımları şimdiye kadar ‘nerede yer varsa orada yatırım yapalım’ anlayışı ile yürüttük.

► Kanat çapı, hafifleme ve aero dinamikteki gelişimle Türkiye’deki rüzgar sahalarının verimi arttı. Belli bölgelerde lojistik sıkıntıları olacak. Radar ve havacılıktan doğan sıkıntılarımız, orman bölgelerinde taşıma sıkıntılarımız gündeme gelecek. Yine de Türkiye’nin bugünkü teknolojileri kullanarak kurabileceği binlerce megavat var. Fakat zorluklar inovasyonu getirir.

► İletim sistemi ve şebeke yönetimi olmadan sistemin gelişmesi çok zor. Üretim tarafının da yerlileşmesi lazım. Hangi sektör öncelikli olacaksa Ar-Ge çalışmalarının da ona göre yönlendirilmesi lazım. Şimdi herkes aynı anda aynı alt sektörde Ar-Ge yapmaya çalışıyor. Bu çabaları merkezileştirmek gerekiyor. Örneğin malzeme alanında bir Ar-Ge merkezi olur biz de orada araştırma yaptırırız. Böylece oradaki yetişmiş ekibi tutacak iş hacmi ve ekonomik güç yaratılmış olur.

► Yenilenebilir enerjide fiyatlar çok rekabetçi noktalara gelebilir. Ama burada önceliğin ne olduğu önemli. Fiyat politikasının da piyasayı bozmayacak şekilde dizayn edilmesi gerekir.

ALTERNATİF ÇÖZÜMLERİ ORTAYA KOYMAK ÖNEMLİ

Escarus Genel Müdürü Hülya Kurt ise yaptığı konuşmada ülkelerin refah seviyesinin yükselmesi için yeterli ve arz güvenliği olan enerjiye ihtiyacı olduğuna değindi. Enerji sektöründe çözümün ‘her ülkeye özel’ olması gerektiğinin de altını çizen Kurt, “Hem Paris İklim Değişikliği Sözleşmesi hem Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma İlkelerini ülkemizin ihtiyacını dikkate alarak yorumlamak ve alternatif çözümleri koymanın çok önemli olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

Türkiye için özellikle güneş enerjisinde gidilebilecek çok yer olduğunu hem büyük hem küçük ölçekte güneşten faydalanabilecek fırsatlarımız bulunduğunu aktaran Hülya Kurt, “Enerji verimliliğine özel vurgu yapmak isterim. Bu konuda hem konutlarda hem binalarda ve ayrıca sanayide gidilecek çok yolumuz var. Enerji verimliliği alanında Türkiye’de yürütülen projelerinin büyüklüğüne baktığımızda yolun çok başında olduğumuz görünmektedir. Hem üretim sektöründe hem binalarda çok fazla enerji verimliliği potansiyeli bulunmaktadır. Bu projelerin hayata geçmesiyle sağlanacak tasarruf, ülkemizin enerji kaynaklı cari açığını azaltabilmek için de kıymetli bir fırsat” dedi.

Türkiye’nin sanayi üretim eksenindeki değişimin de enerji ihtiyacı ve politikasına etkide bulunacağına değinen Escarus Genel Müdürü Kurt, şu ifadeleri kullandı: “Türkiye ekonomisi içinde çimento, demirçelik gibi enerji tüketimi yüksek sektörlerin payı göreli azalırken, enerji tüketimi düşük, katma değeri yüksek makine, otomotiv, hava taşıtları gibi sektörlerin payı artacak. Toplam enerji tüketimi azalmasa da bu dönüşümün hızına bağlı olarak sanayide kullanılan enerjinin payının düşeceği öngörülebilir. Türkiye’nin enerji politikası ve kaynak planlaması açısından sektörel kompozisyonun değişim hızı önemli bir belirleyen olarak öne çıkıyor. Dolayısıyla enerjinin sürdürülebilirliği konusuna ülkemiz sanayisinin gideceği yeni yol haritası da önemli bir etken teşkil etmektedir. Ar-Ge ve inovasyonda gelişecek sanayi profili ile hem yüksek teknolojili ve dolayısıyla yüksek katma değerli ürünler üretirken, imalar sektöründeki enerji yoğunluğu da azalacaktır.

Bu konularda ilginizi çekebilir