Tüketicilerin %50’si ambalajın çevreye olan etkisine bakıyor
ÇEVKO Vakfı, Türkiye’nin Yeşil Nokta bilincini araştırdı. 50 milyon kişiyi temsilen yapılan araştırmaya göre her 2 kişiden biri Yeşil Nokta işaretini daha önce gördüğünü söylerken, her 5 kişiden 1’i ise işaretin anlamını biliyor. Araştırmaya göre ambalajın çevreye olan etkisi tüketiciyi satın almada etkileyen 4’üncü faktör konumunda yer alıyor.
Başak Nur GÖKÇAM
Hikâyesi 1990’lı yıllara dayanan Yeşil Nokta işareti, bugün geri dönüşümün bir simgesi haline geldi. Almanya’da Yeşil Nokta Sistemi olarak adlandırılan ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplama sistemine giren ambalajların belirlenmesi için kullanılmaya başlanmasıyla birlikte hayatımıza giren bu sembol, günümüzde sanayi sorumluluğunu simgeleyen, uluslararası bir model haline geldi.
Ambalajın üzerinde yer alan ‘Yeşil Nokta’ işareti, o ambalajlı ürünü piyasaya süren ekonomik işletmenin, ambalaj atıklarının geri kazanımı ile ilgili yasal yükümlülüklerini yerine getirdiği ve geri dönüşüm sistemine mali katkı sağladığı anlamına geliyor.
Yani tüketim sonrası çıkan atıkların toplanmasının önemine vurgu yapan bu sembol aslından finansal bir işaret. Peki yaklaşık 34 yıldır hayatımızda olan Yeşil Nokta, hafızalarımızda ne kadar yer etti? ÇEVKO Vakfı bu sorunun peşine düşerek Yeşil Nokta Algı Araştırması’nı gerçekleştirdi. ZENNA Kurumsal Marka Yönetimi Araştırmaları ve Danışmanlığı aracılığıyla yapılan araştırmada Türkiye’de 18 yaş üzeri 50 milyon insanı temsilen 7 bölgedeki 26 ilde 1000 kişi ile görüşüldü.
Çalışmaya ilişkin bilgi veren ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, “YEŞİL NOKTA işareti, dünyada 150 binden fazla üretici tarafından kullanılmakta, yılda yarım milyarın üzerinde tüketiciye sunulan ve 400 milyarı aşan ürün ambalajında yer almaktadır. Ülkemizde yaptırdığımız araştırmaya göre ise, halk genelinde her 2 kişiden biri, yani 25 milyon insanımız YEŞİL NOKTA işaretini daha önce gördüğünü belirtirken, her 5 kişiden biri, yani 10 milyon kişi ise, gördüğü YEŞİL NOKTA işaretinin ne anlama geldiğini doğru olarak tanımladı” dedi.
Satın almada etkili dört faktör var
Araştırmaya göre tüketicilerin ürün satın alımında etkisi bulunan dört faktör bulunuyor. Buna göre tüketicilerin yüzde 69’u ürün kalitesi, yüzde 60’ı ürün fiyatı, yüzde 50’si ürünün çevreye olan etkisi, yüzde 44’ü ise ürünün son kullanım tarihi olduğunu söyledi. Öte yandan yine araştırma sonuçlarına göre ürünün çevreye etkisini nasıl belirlediklerine ilişkin verilen seçeneklerden de tüketicilerin yüzde 79’u ürünün ambalajı üzerindeki görselleri ve yazıları kontrol ediyor, yüzde 43’ü bildiği, güvendiği markaları satın aldığı, yüzde 31’i ise ürünün markasını internette inceliyor.
Ürünlerin çevreye olan etkisinin her iki tüketiciden birinin dikkatini çekecek kadar önem kazandığını belirten Mete İmer, “Tüketicilerin bu etkiyi anlamak için ambalaj üzerindeki mesajları kontrol ettiği, hatta küçümsenemeyecek bir kısmının markayı internette incelediği ortaya çıktı” diye konuştu.
“İklim krizi ticareti etkileyecek”
İklim krizi meselesinin ciddiyetine vurgu yapan Mete İmer, “Farkındalık açısından değerlendirdiğimizde Avrupa, iklim krizi bilinci hususunda lider kıta konumunda yer alıyor. 2050 yılında karbon nötr olma hedefiyle hareket eden ve bu yolda çeşitli anlaşmalara imza atarak, bu bilinci dünyaya yaymak için çalışıyor. Bu noktada alınan kararlar Türkiye-Avrupa ticaretini de etkileyecek” dedi.
İklim değişikliği etkilerine en açık kıta olarak Afrika ve Okyanusya’yı gündeme getiren İmer, “Yaşanan kuraklık, Afrika kıtasında özellikle suya ulaşım sorunlarını daha da artırıyor ve artırmaya devam edecek. Bölgedeki ekonomik ve teknolojik kaynakların yetersizliği ise kıtanın küresel ısınma ile olan mücadelesini zorlaştırıyor. Bu nedenle Afrika bu krizle yaşamanın yolunu arayarak, ağırlıklı olarak uyum politikalarına önem veriyor. Afrika, iklim krizi ile nasıl yaşanır sorusuna cevap arıyor” değerlendirmesinde bulundu.
Ada ülkeleri yok olma endişesi altında
Avustralya’nın da içinde olduğu Okyanusya kıtasının ise iklim krizi etkilerini dramatik bir şekilde yaşadığını belirten ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, “Bu kıtada ekonomi daha çok fosil yakıt ihracatına dayanıyor. Bunun yanı sıra yaşanan yangınlar ve kuraklıklar da ülke politikalarının gözden geçirilmesinde etkili oluyor.
Bir yandan kömürden enerji üretiminin azaltılmaya çalışıldığı kıtada, yenilenebilir enerji sektöründe de çeşitli yatırımlar yapılıyor. Burada asıl endişe aslında 1.5 santigrat dereceyi aşılması ihtimali ile başlıyor. Çünkü eğer gezegenin sıcaklığı 1.5 santigrat dereceyi aşarsa, ada ülkeleri sular altında kalacak. Bu nedenle sanayi devrimiyle birlikte küresel ısınmaya daha fazla katkı sağlayan ülkelerin aldığı önlemler, Okyanusya’nın yok olmaması için de büyük önem taşıyor” diye konuştu
Sözü edilen destekler hayata geçirilmeli
Paris Anlaşması’nın 2015 yılının aralık ayında imzalandığını, fakat 2024 yılına kadar çok da gelişme yaşanmadığını belirten ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, “Buradaki en büyük sorun gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ve kırılgan ülkelere teknik ve teknolojik destekte bulunması. Ne yazık ki belirlenen destekler gerçekleşmedi” dedi.