Sürdürülebilirlik raporlamalarında yeni dönem: Çifte önemlilik kritiği

Avrupa Birliği südürülebilirlik raporlamalarında yeni yol kat etti. Artık şirketlerin sürdürülebilirlik çalışmaları ve finansal raporlamalarının dışında ‘çifte önemlilik’ değerine bakılacak. Altensis Yönetici Ortağı Emre Ilıcalı, “Yeni dönemde çifte önemlilik stratejileri değer kazanacak” dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Başak Nur GÖKÇAM

Türkiye, sürdürülebi­lirlik alanında yaptı­ğı çalışmalarla Paris Anlaşması hedeflerine uyum sağlamak için hızlı adımlarla ilerliyor. Sürdürülebilirlik ra­porlaması yapan şirket sayısı her geçen gün hızla artarken, gündemde artık finansal he­sapların da dahil olduğu en­tegre raporlar yer alıyor. İhra­catının yaklaşık yüzde 45’ini Avrupa Birliği’ne (AB) yapan Türkiye’de AB’nin aldığı her kararın da Türkiye’yi etkiledi­ği söylenebilir.

Yeşil dönüşüm sürecinde de özellikle AB’nin izinden giden Türkiye’de ye­ni konuşulacak kavramlardan birisi de dilimize ‘çifte önem­lilik’ olarak çevrilen ‘double materiality’ etkisi olacak gi­bi görünüyor. Sürdürülebi­lirlik sertifikaları konusun­da danışmanlık hizmeti veren Altensis’in Yönetici Ortağı Emre Ilıcalı ile Avrupa Birli­ği’ndeki sürdürülebilirlik ge­lişmelerini ve raporlamalar­daki değişimleri konuştuk.

Normalde sürdürülebilir­likle ilgili raporlamalarda as­lında firmaların sürdürüle­bilirlikle ilgili aksiyonlarına bakıldığını belirten Emre Ilı­calı, “Entegre raporlarda da bu­nun finansal duruma et­kisine bakılır. Bunları yap­masaydım etkisi bu olurdu, yaptığımda da etkisi bu oldu gibi değerlendirmeleri var­dır.

Çifte önemlilik tarafında ise artık raporlamalarda fi­nansal etkilerin yanı sıra tüm dünyaya, çevresel, toplum­sal ve sürdürülebilik anla­mında yapılan uygulamanın etkilerinin de raporlanması isteniyor. Yani örneğin bir markadan çay alırken o markadaki çalışanın cebine giren katkı da artık sürdürülebilir­lik standardında yer alacak. Çünkü toplum­sal bir faydaya hizmet edecek. Bu etki öneminde artık kriter finansal kârlılık olmayacak. Pozitif etki için gerekirse fi­nansal kayıp da yaşanacak. O yüzden yeni dönemde artık çifte önemlilik üzerine geliş­tirilen stratejilerin önem ka­zanacağını söyleyebiliriz Ta­bii doğru yapılırsa” dedi.

Raporlar durum analizinden öteye geçemiyor

Özel sektörde daha çok ti­cari tarafa yoğunlaşıldığını belirten Ilıcalı, “AB’ye tica­rette gerek maliyet kaybı ge­rek rekabet avantajının kay­bı düşünülerek bir şeyler ya­pılmaya başlandı. Bunların en önemlilerinden bir tanesi de zorunlu hale gelen sürdü­rülebilirlik raporlaması. Fir­

 Fir­maların gündeminde şu an­da bu var ve hemen her şirket kendi raporunu yayınlama­ya başladı. Ben bu raporları tek tek inceliyorum fakat ge­nelde çoğunda durum anali­zi olduğunu görüyorum. Ko­nu anlatımıyla başlayan ra­porlar, akıl birliği ve firma anlatımıyla devam ediyor. Firmanın bu alandaki çalış­maları anlatılıyor.

Yani ESG temelli raporlarda yöneti­şim ve sosyal tarafta çok gü­zel anlatı oluyor fakat çevre için gerçekten yapılan bir ça­lışma göremiyoruz. Yani kar­bon emisyonlarını azaltmak ve nötr olmak için faaliyet­lerin gerçekleştirilmesi ta­rafında genellikle eksik kalı­nıyor ve bunu destekleyecek çalışmalar, ra­porlamalarda bi­raz muğlak geçiliyor” diye konuştu.

Kalkınarak ‘sürdürülebilir’ olamayız

Sürdürülebilir kalkın­manın çok zor olacağı­nın hatta olmayacağının artık yavaş yavaş da olsa öngörüldüğünü söyleyen Ilıcalı, “Çünkü siz hem kalkınarak hem de sürdürülebilir ola­mazsınız. Hem karbon emis­yonu azaltıp, hem kalkın­mak müm­kün değil. Bu meselenin altında daha ve­rimli olmak yatmıyor. Çün­kü verimli olduğunuz enerji miktarını başka yerde tekrar kullanmış oluyorsunuz. Ve­rimlilikte de insanlar kişi ba­şı emisyon miktarlarına bakı­yor.

Kişi başı emisyon oranı­nız düşük ama toplam mutlak karbon emisyonunuz yüksek. Günün sonunda ödeyeceğiniz bedel o mutlak karbon emis­yonu yani; dünyanın oluştur­duğu mutlak karbon emisyo­nu. Eğer siz daha büyük bir ülkeyseniz sizin oluşturdu­ğunuz karbon emisyonu daha fazla olacaktır ve sizin buna göre hareket etmeniz gerekir. Yani kişi başı emisyon hesap­lamaları ve verimlilik bu tür durumlarda çare olmaz” yo­rumunu yaptı.

“Türkiye emeklemeden koşmaya çalışıyor”

Türkiye’de hemen her gün yayınlanan sürdürülebilirlik ve entegre raporlamalarının çokluğuna ilişkin değerlendirmede bulunan Altensis Yönetici Ortağı Emre Ilıcalı, “Yapılan çalışmalar çok değerli fakat Türkiye emeklemeden koşmaya çalışıyor. Henüz sürdürülebilirlik çalışmaları tam anlamıyla anlaşılmış ve amacı saptanamamışken, biz şu anda entegre raporlamalara başladık. Herkes ne yapması gerektiğini, stratejiyi ve neyin nasıl olması gerektiğini konuşuyor ama eyleme geçen pek yok” dedi.

Teşvik konusuna dikkat edilmeli

Sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada devletlerin teşvik verme hususunda daha dikkatli olması gerektiğinin altını çizen Altensis Yönetici Ortağı Emre Ilıcalı, “Denetimin nispeten zor olduğu ve ticari önceliği bulunan kurumlarda teşvikler yapılması gereken işleri alevlendirmez. Çünkü böyle ülkelerde teşvik olmadan harekete geçilmez, herkes teşvik bekler. Bu da bağımlılık hali yaratır ve yapılacak işlerin de önünü keser.

O yüzden yönetimlerin teşvik meselesine ayrıca dikkat etmesi şart. Nasıl ki bir bina yalıtımlı olduğu için teşvik almıyorsa, depreme dayanıklı olduğu için teşvik almıyorsa yeşil sertifika için de teşviğe ihtiyaç yoktur. Çünkü dönüşüm de olması gereken bir zorunluluktur. Kamunun da bu noktada bir standart belirleyip, firmaları bu dönüşüme mecburen dahil etmesi gerekir” diye konuştu.