‘Sınırda karbon’ ihracatçıya yüzde 25 ek maliyet getirecek

AB ülkelerine ihracat yapan sanayi kolları için sınırda karbon düzenlemesinin 3 yıllık deneme süreci dün başladı. İlk etapta çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre, hidrojen ve elektrik gibi sektörleri kapsayacak uygulama, kademeli olarak diğer sektörlere de yayılacak. 

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Nurdoğan ARSLAN ERGÜN

Düzenlemeyle şirketler için en az yüzde 10 ek yatırım maliyetleri gündeme gelecek. Ayrıca ihracat gelirinin yüzde 25’inin vergiye gideceği vurgulanıyor.

Sınırda karbon vergisi resmen hayatımıza girdi. Geçtiğimiz mayıs ayında yürürlüğe giren Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın önemli bir parçası olan Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması’nın (SKDM), 3 yıllık geçiş dönemi dün itibarıyla başladı. 2025 yılı sonuna kadar devam edecek geçiş döneminde veri toplama ve ürüne gömülü emisyonları raporlama süreci yaşanacak. Düzenleme ilk aşamada karbon kaçağı riski yüksek olan çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre, hidrojen ve elektrik sektörlerine uygulanacak.

2025 yılında düzenleme kapsamının genişletilmesi ve 2030’a kadar AB Emisyon Ticaret Sistemin (ETS) içindeki tüm sektörlerin SKDM kapsamına alınması hedefleniyor. 254 milyar dolarlık ihracatının 125 milyar dolarını AB’ye gerçekleştiren Türk ihracatçısı açısından SKDM’nin 2026 yılında uygulanmaya başlaması sanayiciye özellikle üretim süreçlerine dönük yüzde 10’ları aşan ek maliyet yükümlülüğü getirecek.

Sınırda karbon vergisinin devreye girmesiyle de ihracat gelirinin en az yüzde 25’inin vergiye gideceğine dikkat çekiliyor. Bu nedenle de Türkiye’nin en kısa süreçte Emisyon Ticaret Sistemi’ni (ETS) devreye alıp elde edilecek gelirin karbon yoğun sektörlere dağıtılması gerekliliğine vurgu yapılıyor.

Tedarik zincirinde kaymalar olacak

 Öte yandan SKDM’nin uygulamaya konulmasıyla, üretim, enerji ve ulaşım gibi karbon yoğun üretim süreçlerine büyük ölçüde bağımlı olan sektörler önemli değişikliklerle karşı karşıya kalacak. Öngörülere göre, çelik, alüminyum gibi yüksek karbon ayak izine sahip sektörler emisyonlarını hesaba katacağından yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalacak. Bu da beraberinde küresel pazarda fiyat artışlarına neden olurken, çeliği ana hammadde olarak kullanan otomotiv, beyaz eşya gibi sanayi kollarında tedarik zincirleri ve ticaret modellerinde kaymalar olacak.

Türkiye ETS’yi devreye almak zorunda

2026 yılında yürürlüğe girecek SKDM kapsamında, AB üyesi olmayan ülkelerin çelik, alüminyum, çimento ve gübre gibi karbon yoğun sektörlerinden gerçekleştirilen ithalata, sınırda karbon vergisi uygulanacak. Sınırda karbon vergisi emisyon içeriğine ve AB ETS fiyatı ile üretici ülkede ödenen karbon fiyatı arasındaki farka göre hesaplanacak. Bu noktada emisyon maliyetlerine katlanamayan sektörler, yüksek vergilerle karşı karşıya kalacak ve rekabet gücünü kaybedecek.

Bu nedenle Türkiye’de bir Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) olması gerektiğini vurgulayan Demir-Çelik Üreticileri Derneği (DÇÜD) Genel Sekreteri Veysel Yayan, “Ulusal bir emisyon ticaret sisteminin uygulamaya alınması ve elde edilecek gelirlerin karbon yoğun sektörlere dağıtılması, sektörümüzün yeşil dönüşüm sürecinde gerekli finansal desteği bulabilmesi için büyük önem taşıyor. Türkiye’nin kendi emisyon ticaret sistemini kurmaması halinde, CBAM kapsamında karbon ücretlerini AB’ye ödemesi gerekecek.

Yani Türkiye kendi net-sıfır hedefi için kullanabileceği finansal kaynağı SKDM ile AB’ye aktaracak” diye konuştu. Otomotiv Sanayii Derneği Başkanı Cengiz Eroldu da, “Kamu tarafında karbon vergisinin ülke içinde kalmasına imkân sağlayacak, AB ile uyumlu bir ETS’nin devreye alınması ve ETS gelirlerinin tamamının sanayinin karbonsuzlaşmasına yönelik projelerin desteklenmesi için kullanılması önemli” dedi.

İDDMİB Başkanı Çetin Tecdelioğlu: Kooperatifler gibi ortak enerji üretimi yapılmalı

EPDK’nin bize yönlendirmiş olduğu ve son dönemde dağıtım merkezlerinde Türkiye coğrafyasının neresinde olursa olsun elektrik ürettikleri zaman güneş enerjisi veya rüzgâr, mahsuplaşma yönünde bize açtığı bir çerçeve var. Bu çerçeve ciddi anlamda firmalarımızın tüm Türkiye coğrafyasında farklı lokasyonlarda yatırım yaparak farklı şehirlerde dahi olsalar mahsuplaşmalarına fırsat verdi.

Ticaret Bakanlığımıza ve Enerji Bakanlığımıza sektörlerimizin bir kooperatif şeklinde, birlikte, organize enerji üretim merkezleri kurması ve firmalarımızın bu coğrafyada beraber yatırım yaparak kendi ihtiyaçları olan enerjiyi üretip mahsuplaşmalarıyla ilgili taleplerimizi ilettik.

İMİB Başkanı Rüstem Çetinkaya: Pazar payımızı önemli seviyede artırabiliriz

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın (SKDM oluşturacağı şartların iyi analiz edilmesi ve adımların doğru yönde atılmasıyla orta ve uzun vadede Türkiye’nin, AB’nin toplam maden ithalatı içindeki pazar payını önemli seviyede artırması sağlanacaktır.

Süreç kapsamında karbon emisyonlarının azaltılması için yapılması öngörülen yatırımlar yine ilave maliyetler oluşturacak. Ortaya çıkabilecek bir diğer etkinin ise tedarik zincirlerinde yeniden yapılanma riski olduğunu söyleyebiliriz. Bir yandan ihracatçılar için rekabetçilik alanında riskler barındırırken, diğer yandan rekabet avantajı elde elde edebiliriz.

İKMİB Başkanı Adil Pelister: Kimya sektörü hızla hazırlanmak zorunda

İhracatımızın istikrarını ve artışını etkileyecek konuların başında sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm geliyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile Avrupa’nın, 2050 yılına kadar, sera gazı emisyonlarının net olarak sıfırlanması ve dünyanın ilk iklim-nötr kıtası haline getirilmesi hedefleniyor.

Aynı zamanda Birliğin, rekabetçi, kaynak-verimli ve döngüsel ekonomiye geçiş planını oluşturuyor. Bu hedef doğrultusunda Birlik, enerjiden ulaştırmaya, tarımdan vergilendirmeye, sanayiden, inovasyon ve AR-GE politikalarına kadar uzanan alanda pek çok geniş çaplı tedbiri hayata geçirmeyi planlıyor.

Bu dönüşüm sadece üye ülkeleri değil, AB’nin ticari ilişkilerde bulunduğu diğer ülkeleri de etkileyecek. SKDM ilk etapta alüminyum, çelik, çimento, elektrik, gübre ve hidrojeni kapsayacak. Önümüzdeki dönemde kimya sektörünün ve diğer sektörlerin tamamının da bu sisteme dahil olacağı öngörülüyor. Sınırda karbon vergisi gibi uygulamalar için hızla hazırlanmamız gerekiyor.

Uygulama dolayısıyla idari süreçlere ve üretim süreçlerine yönelik ek maliyetler oluşabilir. Öte yandan KKDİK kapsamında yılda 1 ton ve üzeri imal edilen veya ithal edilen bir kimyasal maddenin her potansiyel imalatçısı veya ithalatçısı imalat veya ithalata devam edebilmek için, 2023 yılı sonuna kadar Bakanlığın Kimyasal Kayıt Sistemi üzerinden kayıt işlemini tamamlaması gerekiyor. Bu kayıt sürecinde tonaj bandında kademeli geçiş yapılmasını talep ediyoruz.

DÇÜD Genel Sekreteri Veysel Yayan: Çelik sektörü avantajlı ancak desteklenmesi gerekiyor

Çelik üretimimizin büyük bir bölümü elektrik ark ocaklı tesislerde gerçekleştirildiğinden, çelik sektörü emisyonu bakımından ülkemiz, nispeten birçok ülkeye göre daha iyi bir pozisyonda.

Kapsam 2 dikkate alındığında, ark ocaklı tesislerde hidrojen bazlı DRI kullanılması, entegre tesislerde ise kok kömürü prosesinin devreden çıkarılıp, hidrojen teknolojilerinin ikame edilmesi ile ilgili çalışmalar sürdürülerek, gerek tesis içerisinde, gerekse üretimde, emisyonların asgariye indirilmesi üzerinde çalışılıyor. Bu doğrultuda enerji verimliliği ve endüstride kullanılan enerjinin yeşil enerji olması önem taşıyor.

Üretiminin yüzde 73’ünü elektrik ark ocaklı tesislerde gerçekleştiren Türk çelik sektörü, yapısı itibarıyla emisyonlar açısından avantajlı konumda olsa da AB’nin yüzde 25 ile Türkiye’nin toplam çelik ürünleri ihracatında en büyük paya sahip olması, Türkiye’nin SKDM’den etkilenmesini kaçınılmaz kılıyor.

İlk aşamada SKDM’ye dahil olan ana çelik ürünler, yarı mamuller (slab, kütük), mamul çelikler, fabrikasyon ürünü çelikler (civata, somun ve benzeri), pik demir, DRI ve HBI, aglomere edilmiş cevherler olarak görülüyor.

Ülkemiz çelik sektöründe, inovatif teknolojilerin uygulanabilmesi için, ulusal teşvik mekanizmasının gözden geçirilmesine, finansman imkanlarından daha fazla faydalanılmasına ve uluslararası finansmana, özellikle, AB fonlarının tamamına erişimin sağlanmasına ihtiyaç duyuluyor.

Bu kapsamda; ulusal emisyon ticaret sistemi kurularak AB ile uyumlu çalışılması, şirketlerin doğrudan ve dolaylı karbon salımlarını hesaplatması, kapsam 2 emisyonlarından kaçınmak amacıyla yenilenebilir enerji (GES, RES vb.) yatırımlarına odaklanılması, Hidrojen ve Karbon Yakalama, Depolama ve Kullanım (CCUS) teknolojilerine yönelik fizibilite çalışmalarının yapılması, çevre katkı payı, GEKAP, YEKDEM vb. sektöre yük olan uygulamaların bir an önce iptal edilmesi ya da edilemiyorsa bile bu uygulamalardan elde edilen gelirlerin, gelirlerin elde edildiği sektörlerin yeşil dönüşüm projelerine aktarılması, devletin yenilenebilir enerji yatırımlarına yönelik finansal destek sağlaması, hayati önem taşıyor.

OSD Başkanı Cengiz Eroldu: Otomotivde tedarik eko-sistemi etkilenecek

AB Emisyon Ticaret Sistemin (ETS) içindeki tüm sektörlerin 2030 yılına kadar SKDM kapsamına alınması hedefleniyor.

Dolayısıyla SKDM her ne kadar ilk aşamada otomotiv ana sanayiine direkt bir yükümlülük getirmiyor gibi görünse de otomotiv tedarik zincirinin önemli paydaşları olan demir-çelik ve alüminyuma öncelikle uygulanması otomotiv ana sanayisini de dolaylı olarak etkileyecek, zaman içinde de tedarik ekosisteminin tamamı etkilenecek.

Otomotiv sanayii üretiminin temel girdilerinden biri olan çelik maliyetindeki değişiklikler haliyle üretim maliyetini ciddi seviyede ve direkt olarak etkiliyor. Türk otomotiv ana sanayi üretim tesisleri karbonsuzlaşma konusunda Avrupalı üreticilerle yarışır düzeyde ve hatta birçok alanda daha da başarılı konumda.

Ancak karbon nötr hedefleri ile artık sadece üretimin karbonsuzlaşması yeterli olmayıp, ürünlerin tüm yaşam döngüsünü kapsayacak şekilde karbonsuzlaşma sağlanması gerekiyor. Hem OEM’lerin karbon nötr hedefleri hem de eko-sistemin tüm paydaşlarını içerecek bir yaklaşım ile tedarik zincirinin karbonsuzlaşması büyük önem taşıyor.

OSD olarak Türkiye’de üretilen ortalama bir hafif araç için ürün yaşam döngüsü analizi yaptık ve bu analizde ürünün kullanım aşaması hariç tutulduğunda gömülü emisyonların yaklaşık yüzde 89’unun hammadde kaynaklı olduğunu raporladık. Bu çalışmada hammadde özelinde baktığımızda da gömülü emisyonların yüzde 49’unun çelik kaynaklı, yüzde 17’sinin ise alüminyum kaynaklı olduğunu görüyoruz.

İlerleyen süreçte SKDM kapsamının gerek sektörler gerekse emisyon hesabı açısından genişletileceği dikkate alındığında, otomotiv sanayisi olarak tedarik sanayimizin karbonsuzlaşması, özellikle de SKDM kapsamına da öncelikle alınan demir-çelik ve alüminyum ürünleri oldukça önemli. Ancak tedarik zinciri açısından alınması gereken çok yolumuz var.