İklim hedeflerine ulaşmada bankacılığa ‘katalizör’ görevi

Bankaların kredi tahsisinde dolaylı emisyonları dikkate alması yeşil dönüşüm için büyük öneme sahip. Fakat yeni bir araştırma kredi tahsis kararlarının dolaylı emisyonu yüksek sektörleri desteklediğini ortaya koydu. Temiz olanın da kirlenmesine neden olan bu sorunun çözümü için dolaylı emisyonlara odaklanan taksonomi geliştirilmesi önerildi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Başak Nur GÖKÇAM

Türkiye’nin 2053 yılın­da net sıfır emisyon hedefine ulaşabilmesi için tüm ekonomik faaliyetle­rinde kararlı bir dönüşüm ge­çirmesi şart. Yeşil dönüşüm­de başarılı olmak için ise hangi sektörlerin büyüyeceğini be­lirlemede kilit rol oynayan fi­nans sektörü yer alıyor.

Fakat 2053 net sıfır hedefleri kap­samında hazırlanan Türkiye Yeşil Taksonomi Yönetmeli­ği’nin dolaylı emisyonları dik­kate alıp almayacağı da belir­sizliğini koruyan konulardan biri. Bu kapsamda Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölü­mü’nde hazırlanan yeni bir tez çalışması, emisyonlar dikkate alınmadan verilen kredi tah­sis kararlarının, dolaylı emis­yonları yüksek sektörleri des­tekler nitelikte olduğunu orta­ya koydu.

Araştırmaya göre dolaylı emisyonların oranı ile birlik­te, sektörlerin kredilerden al­dıkları pay da yükseldi. Kredi­lerin aslan payını ise, dolaylı emisyonları oldukça yüksek olan inşaat sektörü aldı. Böyle­likle çimento sektörü gibi, in­şaat sektörünün yoğun ticari ilişki içinde olduğu, doğrudan emisyonları yüksek sektörle­re yönelik talep de arttı.

Konu­ya ilişkin değerlendirmede bu­lunan Kadir Has Üniversite­si Ekonomi Bölümü tez öğrencisi Karaba­cak, “Daha bütüncül yaklaşım ile bankacılık sektörü, iklim hedeflerine ulaşmada katali­zör görevi görebilir. Bu neden­le 2027’de devreye girecek ye­ni taksonomi, dolaylı emis­yonları da dikkate almada çok önemli" dedi.

Finans sektörünün verdi­ği yatırım kararlarının, iklim değişikliğini dikkate alacak şekilde yeniden yapılandırıl­ması bağlamında kritik öne­me sahip olan Türkiye Yeşil Taksonomisi Yönetmeliği, 1 Ocak 2027 tarihinde yürür­lüğe girecek. Ancak taksono­minin, dolaylı emisyonları ne ölçüde kapsayacağı bilinmi­yor.

Bankacılık sektörünün mevcut kredi tahsis kararla­rının, genellikle emisyonlar göz ardı edilerek verildiğini belirten Sümeyye Kara­bacak, “Çalışma, sektörlerin dolaylı emisyonları ile kredi­lerden aldıkları pay arasında oldukça yüksek bir korelas­yon olduğunu gösteriyor: Do­laylı emisyonların oranı ile birlikte, sektörlerin krediler­den aldıkları pay da yükseli­yor. Örneğin yüzde 13 ile kre­dilerin aslan payını, 2020 yı­lında dolaylı emisyonları en yüksek (yüzde 14.32), doğru­dan emisyonları ise oldukça düşük (yüzde 1.26) olan in­şaat sektörü aldı.

Öte yandan yüzde 17 ile doğrudan emis­yonları en yüksek üç sektör arasında yer alan, ancak do­laylı emisyonları oldukça dü­şük olan (yüzde 4.62) çimen­to sektörü, kredilerin yaklaşık yüzde ikisinden faydalandı. Ne var ki inşaat sektörünün yüksek oranda kredi alması, yakın ticari ilişkisi bulunan ve sera gazı emisyonlarında bü­yük pay sahibi olan çimento sektörünün de dolaylı olarak desteklendiği anlamına geli­yor” diye konuştu.

Dolaylı emisyonlar göz ardı edilmemeli

Sektörlerin karbon ayak izini analiz ederken genellik­le Kapsam 1 kapsamındaki doğrudan emisyonlara odak­lanıldığını söyleyen Ka­rabacak, “Bunlar bir fabrika­nın kazanında yakılan kömür veya şirket araçlarının yak­tığı petrol sonucu ortaya çı­kan emisyonlar gibi. Doğru­dan emisyonları düşük olan sektörler, çoğunlukla ‘temiz’ olarak sınıflandırılıyor.

Te­darik zincirlerinde yarattık­ları dolaylı emisyonlar, dik­kate alınmıyor. Dolaylı emis­yonlar ise satın alınan enerji kaynaklarının sebep oldukları (Kapsam 2) ve tedarik zinciri ile kullanılan girdilere yöne­lik finansman faaliyetlerin­den kaynaklananlar (Kapsam 3) olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bilimsel çalışmalar, dolaylı emisyonların, toplam karbon ayak izi üzerinde belirleyici rol oynadığını gösteriyor” ifa­delerinde bulundu.

Temiz olan da kirleniyor

Tedarik zincirindeki faaliyetlerden kaynaklanan Kapsam 3 emisyonlarının, genellikle toplam emisyonların yüzde 70’ine kadar çıkabildiği örneğini veren Karabacak, “Bu oran, finans sektörü gibi, enerji yoğun olmayan sektörlerde daha da belirgin hale geliyor. Nitekim finans sektörünün Kapsam 3 emisyonları, yatırım yaptığı aktivitelerden ileri geliyor. Kirletici sektörlere yapılan yatırımlar, bankaların dolaylı emisyonlarının artmasına neden oluyor” dedi.

Dolaylı emisyonlara odaklanan taksonomi geliştirilmeli

Finans sektörünün dolaylı yönden temizlenmesinin, tüm sektörlerin doğrudan temizlenmesi anlamına gelebileceğini söyleyen Karabacak, “Bu nedenle, dolaylı emisyonlara odaklanan bir taksonomi geliştirilmesi ve kredi tahsis politikalarının yeniden yapılandırılması gerekiyor.

Bankacılık sektörünün, sözde ‘‘temiz’’ sektörlere verilen kredilerin dolaylı emisyon etkilerini de göz önünde bulundurması büyük önem taşıyor. Böyle bir yaklaşım, yalnızca çevresel maliyetleri azaltmakla kalmayacak, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmasını da hızlandıracaktır” dedi.