Jet-setin modacısı demokratikleşiyor
Bir dönem sadece en ünlülerin ve zirvedeki işadamlarının kapısından girebildiği Karakaşlı internetten satışa başlıyor.
Özlem Ermiş BEYHAN
Sektörler dönüşüyor, bu değişime direnenler değil ayak uydurabilenler ayakta kalıyor. Şirketler için sahip olduğu değerlere sarılıp gerisini tamamen değiştirebilme cesaretinin vakti. Kişiye özel giyimin Türkiye'deki öncülerinden, Jet-set'in modacısı Ferruh Karakaşlı giyimde de böyle bir trend olduğunu anlatıyor. "Bugün gardropların bile vazgeçilmezleri kalmadı artık" diyor. Karakaşlı önemli bir değişimin arifesinde. Bir dönem sadece ünlülerin ve zirvedeki işadamlarının takım elbise diktirebildiği Karakaşlı, şimdi ürünlerini konsept mağazalarda ve internette satmaya hazırlanıyor. Yurt dışına da açılarak Yunan adalarında mağaza açmak için el sıkışan ünlü modacı; "Ferruh Karakaşlı demokratikleşiyor" diyor.
Karakaşlı, 1990'lı yılların başında üniversite eğitimi için gittiği Viyana'da Whites adında ilk mağazasını açarak sektöre adım atmış. Kısa sürede bu mağaza Avrupalı sanatçı, ünlü yıldız ve işadamlarının buluşma noktası olmuş. 1995'de Rahmi Koç'un ortaklık teklifi üzerine Türkiye'ye dönen Karakaşlı, Edwards of Hisar'ın ilk mağazasını açtı. 1997'ye kadar, Edwards of Hisar'ın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı'nı yürüten Karakaşlı, aynı yıl Nişantaşı'nda kendi showroomunu açarak, Türkiye'de kişiye özel kıyafetler tasarlamaya başladı. Şimdi ise Karakaşlı için yeni bir dönem başlıyor.
Zamanın ruhunu yakalamak
İş dünyasının giyim trendlerini sorarak başlayalım
Çok daha rahat ve spor artık iş dünyasında giyim. Kurallar gevşedi. Ama bulunduğunuz yere göre de değişiyor. TÜSİAD toplantıları örneğin; Erol Bey'i de giydirdiğimiz için biliyorum (TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik) hala belirli giyim kurallarını koruyor ama orada bile bir rahatlama var. Blazer ceket ve pantolon formatı gelişiyor. Eskiden sanayi ağırlıklı bir ekonomi vardı, son 20 yılda .com'ların gelişiyle iş dünyasında da bir değişim var. Bundan 10 yıl sonra bugün geçerli olan pek çok işin geçerli olmadığını göreceğimiz bir dünyaya doğru gidiyoruz.
Bu hızlı dönüşümü yakalamak için siz ne yapıyorsunuz?
Zamanın ruhunu yakalamak için çok çalışmak, çok aktif olmak gerekiyor bugün. Eskiden bana sorarlardı; gardrobunuzda vazgeçemeyeceğiniz bir şey var mı? Anlatırdım blazer falan diye. Şimdi hayır vazgeçemeyeceğim hiçbir şey yok diyorum. Hepsini atıp bambaşka şeylerle değiştirebilirim. Dünya böyle bir dünya oldu. İşinizi de bu nedenle sorgulamalısınız; 'Bugün bunu yapıyorum, bugün için doğru ama yarın için de doğru mu' diye. Biz modada bunu sürekli yapıyoruz. Sürekli koklamak zorundasınız piyasayı, bizim işimizde tüketici bunu istemeden siz öngörüp ürün olarak ortaya çıkartmak zorundasınız. Biz de bu değişime uyum sağlayarak değişiyoruz.
Nasıl bir değişim bu?
Eskiden çok seçiciydik. Ama artık daha geniş bir kesime yöneldik. Eskiden daha koleksiyon mantığında bakıyorduk yaptığımız işe, şimdi aşık olunacak ürünler yaratmaya çalışıyoruz. Yine üst düzey kişileri giydiriyoruz, yıldızları daha da parlatmaya çalışıyoruz ama artık herkese dokunmak istiyoruz. Yurtdışında da Yunan Adaları'na açılıyoruz. Korfu ve Atina'da mağaza açıyoruz. Daha demokratikleşmeye başladık.
Yurtdışında ilk mağazalar mı olacak bunlar? Biz yurtdışına her zaman ürün verdik ama FK olarak Türkiye'de hep mutlu bir azınlığa üretim yapacak kadar kapasitemiz vardı. Ama şimdi mass markete ayakkabı, gömlek, pantolon çıkarttığınızda herkese hitap eder hale geliyorsunuz. Kendi atölyelerimiz var, en iyi yerlerde ürettiriyoruz. Ismarlama kökenli olduğum için kumaş ayakkabı yapmak istiyordum uzun süredir örneğin, onları yaptık. Gayet de iyi gidiyor şimdi. Lidyana.com ile anlaştık, Nişantaşı konsept store'larla anlaştık. Dokunulamayan bir noktadan bir anda böyle herkesin dokunabileceği bir noktaya geldi markam. Ama tabii özel dikim line'ımız da devam ediyor.
Sosyal medya kaldıraç oldu
5 yıl sonra nerede görüyorsunuz kendinizi?
Biz ayakkabı, gömlek satmak değil bir yaşam tarzını, bir görselliği ekol haline getirerek satmak istiyoruz. Açıkçası böyle bir Türk markası görmüyorum ben. Biz bu olmak istiyoruz. Bir ayakkabıyı görüp alması değil FK'nın ardında yatan o kültürü, geçen yılları anlayarak bu ürünü beğenen kişilere ürün satmak istiyoruz. Bu yolda olduğumuzu görüyorum. En son Yunan adalarına gittiğimde bunu net olarak hissettim.
Demokratikleşiyoruz dediniz. Bunda sizin için itici güç ne oldu?
Sosyal medya bizlere çok önemli bir kaldıraç oldu. Bu kaldıraç inanılmaz yayılmamızı sağladı. Biz bundan önce bir mesaj vermiyorduk, bilen geliyordu. Şimdi sosyal medya ile takdir eden kişilerin ürünü aldığını ve yayıldığını görüyorum.
Türkiye'de tekstil sektörünün bugün içinde bulunduğu durumu nasıl görüyorsunuz?
Türkiye bir tekstil ülkesi ve inanılmaz bir üretim gücü var. Fakat kendine güveni olmayan bir üretici platformu söz konusu. Çok iyi bir üretim yapıyor ancak üreticiye baktığınızda, dünya görüşüne baktığınızda biraz Japonlar gibi kopyala ve geliştir yaklaşımı ile ilerlemiş hep. Üretim açısından çok iyi bir noktaya gelmiş ama hala kendine güveni yok. Ben modayı çok iyi takip ediyorum, her yere bakıyorum. Ne yapacağımı değil ne yapmayacağımı belirlemek için takip ediyorum. Herkes Mersin'e giderken siz biraz tersine giderseniz markalaşabiliyorsunuz; bazen ayrışmak zorundasınız, bir şeyler katmak zorundasınız. Türkiye'de bunu eksik görüyorum. Tasarımcılarda da işin "business" tarafı eksik. Tasarlıyor ama o ürünü kime nasıl satar, nasıl pozisyonlar onu bilemiyor. Bu dünyada da olan bir sorun. Tasarım ruhu ile iş maalesef birarada yürümüyor. Hem tasarlayacaksınız, hem gerekli yatırımı yapıp pazarlayacaksınız, zor... Bu nedenle iyi tasarımcılar bir süre sonra yatırım fonları ile görüşmeye başlıyorlar. Bunun süreci bu.
Sizin için böyle bir süreç söz konusu mu?
İyi bir proje hazırladığınızda para buluyorsunuz artık. Ama bunu işi bir yere getirdikten sonra yapmalısınız. Prematüre halde değil uçma noktasında kaynak bulmak, işi de daha değerli hale getiriyor. Ancak hangi aşamada olursanız olun işinizi iyi yönetmeniz gerekiyor.
Sıradanlığa razı olduk, birisi de en iyiyi hedeflesin
"Türkiye'de hep sıradan ürün yapma konusunda bir alışkanlık gelişmiş. Hep orta... Türkiye'yi markalaştıracaksak 10 marka belirlenmeli ve onlar en iyiyi hedefl emeli. Belki en iyi otomobil yapılmalı, adı da Ahmet olmalı, hiç satmasın varsın ama en iyisi olsun. Satış fiyatı 1 milyon dolar olsun. Bunun halkla ilişkileri yapılsın. Bir tencere markası olsun; Ayşe. 5 bin dolar olsun fiyatı; varsın hiç satmasın. Ama desin ki İtalyanı Almanı "En iyi tencereyi Türkler yapıyor". Bizde hep hedef Hong Kong usulü "Kaç adet?" Bırak adeti. Herkes adet mantığında. Peki Çin senden fazla adet yapıyor? Bunu aşabilmek gerek. Türkiye'de hep sıradanlığı hedefliyoruz, bu beni çok hayal kırıklığına uğratıyor. En iyi olmayı hedefleyen çok az Türk var. Kendimize güvenmediğimiz için mi ticari düşündüğümüz için mi?
Sıradanlığa razı olduk... Bu sizi bir yerde tutuyor. En iyiyi tüketmek isteyen çok insanımız var. E bir de sen denesene onu üretmeyi. Ben bu açıdan çok büyük firmalara da kızıyorum. Para kazanma bir üründen de, bir tane de Türkiye'nin imajına hizmet eden bir ürün üret. Rolls Royce hayatı boyunca zarar etti; sen de bir bu üründen zarar et."
Dünyanın en iyi kumaşını üreten İngiliz'i de o giydiriyor
Amerikan Başkanları, Rolling Stones grubu üyeleri, David Beckham ve Ortadoğu'daki bütün kralların gardroplarında kullanılan Moxon'un Türkiye'deki tek satıcısı olan Karakaşlı, tasarladığı kişiye özel takım elbiselerde bu kumaşı kullanıyor. Referans yöntemiyle satılan bir kumaş bu. Ferruh Karakaşlı, işte bu özel kumaş markasının sahibini giydiriyor. Şöyle anlatıyor: "Dünyanın en iyi kumaşı Moxon. Çok az üretiliyor. Bu kumaş markasının sahibinin giysilerini ben dikiyorum. Kumaşın Rolls Royce'u dediğimde itiraz ediyor 'ben o kadar ticari değilim' diye. Bir röportajında gelecek hedefi olarak "Giderek daha az satmak" demiş bir kişi bu. Artık daha da zor bu kumaşa ulaşabilmek. 500 yıllık bir İngiliz firması. En pahalı kumaş bu. New York'tan bir müşteri geldi, duymuş bu kumaşı diktiğimizi, fiyatı duyunca 'Neredeyse New York'tan pahalı' dedi. Dedim o zaman kumaşı bulun gelin dikeyim. Bir süre sonra aradı ve yok siz bitmiş ürünü verin dedi. Fiyatı 15-20 bin dolara kadar çıkabilen takımlar yapılan kumaşlar bunlar."
Bu yaz nasıl giyinilecek?
- Severek giyinsin işadamları; bir sanat eserine gösterdiği ilgiyi dış görünüşüne de göstermesi, zaman ayırması gerek. Çünkü giyiminize gösterdiğiniz özen karşınızdakine saygıdır.
- Modayı fiziksel görüntü ve kariyer süzgecinden geçirerek takip etmelerini tavsiye ediyoruz.
- İş dünyası rahatladı, yaka şöyle, ceket böyle olacak gibi kurallar yok artık.
- Erkeklerde renk tabusu tamamen yıkıldı. Herkes her istediğini giyiyor. Artık şu renk bile diyemiyorum.
- Bugünün en önemli konusu vücut proporsiyonuna uygun kıyafeti seçebilmek. Kısa bacaklı birinin kısa pantolon giymesini tavsiye etmiyorum.
- Damatlıklar da tamamen kişiselleşti. Siyahın hegemonyası yıkılıyor, griler, geceyarısı mavileri kullanılıyor. Gökyüzü sınır. Talepler çok farklılaştı.