‘Enflasyon üretimi dışarıya kaçırabilir’
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Özince'ye göre tüketici, enflasyonu çift haneli yaşıyor. Enflasyona farklı bir örnekle de yaklaşan Özince, “Eskiden 2 araba parasına bir ev alıyorduk. Şimdi aynı evi 12 otomobil parasını biriktirerek alabiliyoruz" dedi
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, enflasyonla mücadelenin önemine dikkat çekerek “Türkiye’de üretim maliyetleri artık emsal ülkelere nazaran avantajlı konumda değil. Bu da doğal olarak maalesef üretimi, yatırımları yurt dışına kaçırabilir” uyarısında bulundu. Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyanın sürprizlere açık olduğuna, uluslararası piyasalarda rüzgarların yön değiştirdiğine değinen Özince, geride kalan dönemi ‘balayı’ olarak nitelendirdi.
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince ile hem Türkiye ekonomisindeki gelişmeleri hem de bankacılıktaki gelişmeleri konuştuk. Özince, 1999 yılından beri ‘patronsuz müessesede kurumsallaşma ve sermaye’yi çalıştığını ve artık daha fazla bu konuya fokuslandığını anlattı. Özince’yle, konuşurken, gündemdeki gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini sorduğumuzda ilk uyarıyı baştan yaptı. Özince, esprili bir dille “Ben ekonomist değilim” dedi ve ekledi: “Benim değerlendirmelerim, bankacılık perspektifinden ziyade, dokunduğumuz kitlelerin eğilimlerinin ifade edilme çabasıdır.”
Halkın hissettiği enflasyon zaten tek hane değil
Özince, sorularımızı yanıtlarken bir taraftan geçen 10 yılda elde edilen kazanımları ve bu kazanımların iz düşümünün Türkiye’ye yansımalarını değerlendirdi diğer yandan da enflasyon gibi bazı makro ekonomik hedefl erde daha alınması gereken çok büyük bir mesafe olduğunu anlattı.
Başta Ali Babacan olmak üzere son dönemde Ankara’dan gelen enflasyon açıklamalarına destek veren Özince, ‘enflasyonda çift hane’ riskine dikkat çekti ve aslında halkın hissettiği enflasyonun da çift hane olduğu tespitini yaptı. Özince, “Benim gibi kendi evinin alışverişini yapan bir tüketici zaten enflasyonun tek hanede olduğuna kanaat getiremez” dedi.
Son dönemde peş peşe gelen haberleri değerlendirirken işin hep üretim cephesine etkisinin de unutulmaması gerektiği mesajını veren Özince, bir jean fabrikasının üretimini Türkiye’den kaydırmasını, bir bardağın üretim maliyetini, son dönemde yapılan toplu iş sözleşmelerini alt alta koyduğunda enflasyonla mücadelenin öneminin daha çok ortaya çıktığına inandığını anlatıyor.
Türkiye’deki üretim maliyetlerinin emsal ülkelere göre avantajı yok
Özince, enflasyonun hedeften uzak geçirdiği her yılın üretim ve yatırımın kaçması için zemin hazırladığını aktararak “2014 yılında yapılan belli başlı iş sözleşmelerini alın. Büyük özel sektör kuruluşlarında tek haneli ücret artışı yapan hiç duymadım. Hatta rakamlar yüzde 10’lu oranların ortasına doğru 13- 14 gibi. Ama gıda fiyatlarının yüzde 14 arttığı söylenen bir ekonomide benim bildiğim tüketici açısından başka neyi bilmeye ihtiyaç var. Üstelik, ulaşımı koyarsanız daha da yüksek çıkar. Tüketicinin hayatına dokunmayan kalemlerin de olsa olsa istatistiki önemi vardır. Aslında bunu uzun bir süreden beri söylüyoruz. Türkiye’de üretim maliyetleri artık emsal ülkelere nazaran avantajlı konumda değil” diye konuştu.
2 araba parasına 1 ev alırken şimdi 12 otomobil parası lazım
Enflasyon üretimi dışarıya kaçırır mı diye sorduğumuzda ise Özince, “Sadece üretimi değil yatırımı da” uyarısında bulundu. Özince, kendi enflasyon hesabının altını da bir örnekle çizdi:
“Eskiden Ankara’da Meclis’in arkasında 3 oda bir salon ev almak isteyen için 2 otomobil parası biriktirmek yeterliydi. Şimdi Ankara’da 600-800 bin TL’ye ev satılıyor. Bir otomobil 50 bin TL olsa 12 otomobil eder. Bu da bir enflasyon. Ben ekonomist değilim. Ama eski IMF başkanlarından biriyle sohbet ederken bana bir kere ‘sizin gibi ülkelerde aslında gayrimenkul fiyatının da enflasyona yansıması lazım’ dedi.”
Enflasyonla mücadelenin sadece fiyat artışı olarak değil tasarruf artışı sağlamak içinde önemli olduğunu anlatan Özince, “Ama zaman zaman deniyor ki tasarruf olması için özendirici bir reel getirinin de olması lazım. Aksi takdirde toplumun büyük bölümünü teşkil eden kitlenin tasarruf etmesi beklenemez. Ama o durumda da çok ciddi bir reel faiz vermeniz lazım” hatırlatmasında bulundu.
Biten dönem balayıydı Bu da realize oldu
Uluslararası finans piyasalarında gündemin artık farklı bir noktaya gittiğini, yaşanan dönemin değişmeye başladığını söyleyen Ersin Özince, “Biten dönem balayıydı. Biten dönem ümitlerin çatlayıp, patladığı dönemdi. Bu da realize oldu. Bu dönemin bir sürü olumlu yanını da gördük. Şimdi olumsuzlukları görüyoruz diyenler olabilir” şeklinde konuştu.
Olumsuzlukları konuşmak kadar iyi yapılan ‘iş’lere de değinmek gerektiğini söyleyen Ersin Özince, “İstanbul finans merkezi olacak’ derken, İstanbul şimdiden lojistik merkezi haline gelmiş durumda” tespitini yaparak hükümetin son 10 yılda lojistik alanında yaptığı önemli hamlelere işaret etti.
Özince, “Türkiye lojistik alanında yapılan son yatırımlarla patladı gitti. Sadece THY’nin yolcu sayısı artmıyor. Turizm gelirlerimiz de artıyor. 3. havalimanı ve 3. köprü gibi yatırımlar Türkiye’ye büyük istihdam sağlayacak. Şimdi sırada demiryolları var. Uluslararası yatırımcılar Avrupa’dan Asya’ya, Afrika’ya Türkiye üzerinden gidiyor” ifadelerini kullandı.
Finans merkezi derken lojistik merkezi oluyoruz
Lojistik alanında yapılanlar yatırımların önemine işaret eden Ersin Özince, bu yatırımların hem istihdama hem ekonomiye, hem de Türkiye’nin tanıtımına büyük katkılar sağladığını vurguladı.
Özince, “THY yolcu sayısı sürekli artıyor. Karayolu ve deniz yollarında da önemli yatırımlar yapıldı. 3. havalimanı, 3. köprü gibi Türkiye’ye katma değer sağlayacak dev projelerimiz var. Tabii olay sadece THY ile uçtular ya da gelen yolcu sayısından ibaret değil. Olaya bütünüyle bakmak gerekiyor. Yabancılar Doğu Afrika’dan Batı Afrika’ya Türkiye üzerinden uçuyor. Ulaşıma, konaklamayı ve diğer turizm hizmetlerini de eklerseniz Türkiye için çok önemli bir gelir kapısı haline geldi. ‘İstanbul finans merkezi olacak’ derken, İstanbul şimdiden lojistik merkezi haline gelmiş durumda” görüşünü dile getirdi.
Türkiye’ye istihdam sağlayacak üretim yapacak yatırımcı gerek
Türkiye’nin istihdam sağlayan, burada üretim yapan ‘yatırımcıya’ ihtiyacı olduğunu vurgulayan Ersin Özince, portföy akımlarını değerlendirirken de “Hiçbir ülke vazgeçemiyor, yere göğe sığdıramıyor ama çok kısa vadeli yatırımcılar. Dünyada yatırımcılığın aldığı şekil hiçbir şekilde kapitalizmin ruhuna uygun değil. Bugün İslam sisteminden bahsedince herkes kara da ortak zarara da. Sanki kapitalizmde zarar hiç ortak değil. Yatırımcının çoğu, ‘bugün koyacağız yarın karı alacağız’ diye düşünüyor. Böyle bir yatırımcılık yok ki” ifadelerini kullandı.
Bu coğrafyada siyaset zor
Türkiye’nin jeopolitik riskler açısından kritik bir coğrafyada bulunduğunu belirten İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, “Kabul etmek lazım ki bu piyasada içeride de dışarıda da siyaset yapmak çok zor. İster onu beğenin ister bunu beğenin. Hiç kolay değil. Detayları bir tarafa bırakırsak Türkiye Cumhuriyeti şu ya da bu ifadeden eleştiriliyor. Savaşa girmiyormuş diye. Savaşa girmek iyi bir şey mi? Amerika’da gazete manşetlerinde bu konu var. Hakim olduğu varsayılan güçlerin politikalarına uymak mı zorundasın? Türkiye bu coğrafyada var olmaya devam edecek ama hiç kolay değil. Doğal kaynaklar açısından da şanslı bir ülke değiliz. Bu ülkeyi yönetmek çok kolay değil” diye konuştu.
Bankacılık güçlendi ama sofistikasyonda geriyiz
Türkiye ekonomisinin en önemli probleminin sermaye piyasasının sığlığı olduğunu belirten Ersin Özince, şu özeleştiriyi yaptı: “Sermaye piyasalarımız hala son derece yetersiz ve çok sığ. Özal döneminde başlanan vadeli işlemlerde hala bir ilerleme sağlayamadık. Borsa 1.000 kişinin elinde. Enstrüman çeşitliliği yok. Tasarruf edeceksin. Bankaya gideceksin vadeli hesap açacaksın. Veya yatırım fonu alacaksın. Var mı ötesinde bir şey? Türk ekonomisinin geldiği boyut açısından finansal yeterlilik azalmıştır diye düşünüyorum. Bankacılık sektörü çok güçlendi, yabancı sermayeyi kattık ama bütünüyle bakıldığında ve gelmemiz gereken sofistikasyon açısından bakıldığında bana göre ileri değil geri gittik. İhtiyaçların cevaplanması anlamında geri gittik. Kişinin finansal özgürlüğü açısından iyi işler oldu ama tasarruf tarafında olmadı. Bundan 30 sene önce birikimli sistemler vardı. Bu piyasa işine inanmak ve anlamak lazım. İnanmanın altınıda iki kere çizmek lazım.”
İş’te yöneticilerin yüzde 70’i kadın
Artık mesaisinin büyük bir bölümünü grubun sermaye politikası ve kurumsallaşmaya ayırdığını da aktaran İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, kendileri gibi ‘patronsuz’ kurumlarda kurumsallaşmayı çalışırken her türlü örneği de incelediklerini aktardı. “Kurumsallıktan benim anladığım da hesap verebilmek, şeff af ve sürdürülebilir olmak” diyen Özince, özel sektörde kurumsallığın başarıya giden yolda önemli bir anahtar olduğunu vurguladı. İş hayatının değiştiğini ve kurumların, çalışanlarının 30 yıl sonraki taleplerine ve beklentilerine şimdiden hazırlanması gerektiğine de inanan Özince, bunun sürdürülebilir büyüme açısından da büyük önem taşıdığına değindi. Özince, “Biz İş Bankası olarak övüne övüne söylüyoruz. Bizde yetkili pozisyonların yüzde 70’i kadın. Neden? Kadınlar daha disiplinli. Maalesef Türkiye’de kurumsallık yok. Bu yapılarla ikinci bir yüzyılı devirebileceğimizden emin değilim” dedi.
Kâr transferi yapamayan yabancı bankalar çıkıyor
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, Türk bankacılık sektöründe yabancı sermayenin konumuna da değinerek şunları söyledi: “Türkiye’nin 2001’de ortaya koyduğu perspektif çok farklı bir hikayeden doğmuştu. Bugün ise çok farklı bir hikaye ve algı var. Doalyısıyla 2001 krizi sonrasında yerle bir olmuş bankacılık sektörüne dünyanın en büyük bankaları çok önemli taahhütlerle girdiler. O zamanlardan hatırladığım 80 milyar dolarlık yabancı sermayenin belli bir dönem itibariyle yarısına yakını sadece bankacılık sektörüne gelmişti. Birincisi Türkiye’ye çok rağbet eden Avrupalı bankalar çok sıkıntıya düştüler. Türkiye’de alınan önlemlerle kar transferi yapamadılar. Borsada rahat hareket edemediler. Türkiye’de de büyüme yavaş yavaş ağırlaşmaya başlayınca karda alamayınca hikayenin ivme kaybettiğini görüp el değiştirmeye başladılar.”