‘Bürokrasi madencilik yaptırmıyor’
İstanbul’da taş ocakları olan Mehmet Akdağ, bürokrasiden şikayet etti. Akdağ, bürokrasiden öyle yılmış ki yatırımını Arnavutluk’a kaydırıp bu ülkede bir nikel madeni satın almış
Akdağlar Grup Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Akdağ’a göre Türkiye’de madencilik sektörünün gelişmesinin önündeki en önemli engel bürokrasi. Var olan izinlerin yenilenmesinde sürekli sıkıntı olduğunu belirten Akdağ, “Afrika’dan, Tanzanya’dan Gabon’dan bana gel madenimizi al işlet diye teklif geliyor. Son olarak Arnavutluk’ta Avrupa’nın en büyük nikel madenlerinden birini satın aldık. Türkiye’de ise bürokrasiyi aşamıyoruz” şeklinde konuşuyor. Bürokrasi nedeniyle yabancı şirketlerin, dünya devlerinin Türkiye’ye gelmediğini belirten Akdağ, “Onlar bu izin sürecini anlayamıyorlar, sektöre çok küsen var” diyor. 2013 cirosunun 200 milyon TL seviyesinde olduğunu aktaran Akdağ, cirolarının Arnavutluk yatırımının tam kapasite ile devreye girmesiyle en az 2’ye katlanacağı bilgisini veriyor.
Günlük 20 bin ton mıcır üretiyoruz, talep artacak
Akdağlar Grup çok ön planda olan bir şirket değil. Ana faaliyet alanı madencilik. İnşaat ve asfalt alanında da faaliyet gösteriyor. Mehmet Akdağ 3’üncü kuşak. “Dedemin kireç ocakları vardı” diyor Akdağ Ayazağa’daki ofislerinde yaptığımız röportajda. Nerede sorusuna ise eliyle pencerenin hemen ötesini işaret ederek, “Tam şurada” şeklinde yanıt veriyor. Mehmet Akdağ’ın dedesi Hacı Osman. Maslak’tan inen Hacı Osman Yokuşu’na adını veren kişi. Bölgedeki taş ocakları ve kireç ocakları sonraki kuşaklar tarafından geliştirilmiş. İstanbul’da günlük 20 bin ton, yıllık 4 milyon ton agrega (mıcır) üretiyor şirket. Grubun günlük asfalt kapasitesi 7 bin ton. “Mıcır Allah’ın taşı ama altından çok daha değerli İstanbul için” diyor Akdağ, “Çünkü taş olmazsa medeniyet olmaz. Betonun yüzde 85’i, asfaltın yüzde 95’idir mıcır” diye devam ediyor. İstanbul’da yılda 110 milyon ton mıcır kullanılıyor. Yeni havalimanı, yollar ve kentsel dönüşümle bu ihtiyacın yıllık 170 milyon tona çıkacağını öngörüyor Akdağ.
İstanbul’da kullanılan mıcırın lojistik imkanlar nedeniyle İstanbul’da üretilmesi gerektiğini belirten Akdağ, İstanbul’daki taş ocaklarının koruma altına alınması gerektiğini vurguluyor. Buna yönelik planlamanın İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlatıldığını belirten Akdağ, 150 yıllık taş yataklarının korunmasına dair planın bakanlıkça onaylanmasının çok önemli olduğunu söylüyor.
7 bin ağaç diktik, bunun neresi yasal katliam?
Akdağ, “Bu taş ocakları orman alanlarında kalan yerler. Biz zaten ocak nedeniyle kesilen ağaçların parasını ödüyor, sonra gerekli ağaçlandırma çalışmasını yapıyoruz. Geçen yıl hiç ağaç kesmedik, 7 bin ağaç diktik grup olarak” bilgisini veriyor. Madencilikte “yasal katliam” yapıldığı suçlamasına tepki gösteren Akdağ, “Taş 350 milyon yılda olur. Ağaç ise 15-20 yılda... Ağaçların da yenilenmesi, ormanların gençleştirilmesi gerek. Ne yapacağız, alttaki taşı alacağız, biriktirilmesi gereken şehir atıkları ile doldurup toprak çekerek ağaçlandıracağız. Biz bunu yapıyoruz, bunun neresi yasal katliam?”ifadesini kullanıyor.
Kapasite artırma planları olduğunu söyleyen Akdağ, “Ancak bürokrasi ile cebelleşmekten kapasitemizi artıramıyoruz. İzinlerimizi alıyoruz ama sonra bu izinlerin uzatılmasında sıkıntı yaşıyoruz” diyor. Akdağ yaşadıklarını sorunları şöyle ortaya koyuyor: “Enerji Bakanlığı’ndan ruhsatı alıyoruz. Önce arama ruhsatı sonra arama izni alıyoruz. Daha sonra müracaat ediyor işletme iznini alıyoruz. Ama maalesef bu madenlerin çoğu ormanlık arazilerin altında. Onu da alıyoruz. Ama izni her 5 yılda bir temdit etmemiz gerekiyor. Burada sorun yaşıyoruz. İki günde aldığımız izinleri 1 yılda alamaz hale geldik. Bu bizi çok etkiliyor ve devlet içinde de çelişki oluyor. Bürokrasi madencilik yaptırmıyor. Bizim hakkımızı kim savunacak? Verdiği ruhsatın arkasında durması gerekiyor.” Tam yatırım bittiğinde durdurulduklarını söyleyen Akdağ, “Ben yanlış bir şey yapıyorsam yaptırma ama o da yok, sadece durduruyor. Türkiye bu bürokrasiyi aşarsa uçar gider. Ama bir zihniyet değişikliği olması gerekiyor” diyor.
Akdağ bu noktada sistem içinde yerleşmiş ‘çantacı’ tabir edilen aracılara da değiniyor: “Devlet madenleri satışa çıkarıyor. Sahaları 10 bin liraya 5 bin liraya satıyor. Çünkü bu sahalarda ne var ne yok bilmiyor. Halbuki devlet bu sahaların araştırmasını yapsa, rezervleri teslim etse o ruhsatları 5 milyona 50 milyona satar. Çantacılar var, ruhsatları gidip ihaleden alıyor. Diyor ki bende demir ruhsatı var... Peki rezervi ne? Bilmiyor. O saha için 5 milyon lira istiyor. Ama önce 2-3 milyon dolar harca, rezervi bul, sonra sat onu... Biz alırsak madeni bakıp araştırıyoruz. Biz kumda da taşta da rezervlerimizi tespit ettik önce, tesislerimizi sonra yaptık.”
Arnavutluk’ta izinleri 1 günde aldık, rahatız
Devletin gerçek madenciyi desteklemesi gerektiğinin altını çizen Akdağ, “Devlet bize ruhsat veriyorsa, o yatırımı yap diyorsa, bunun arkasında durması gerekiyor. Devletin her biriminin benim önümü açması gerekiyor. Biz 30 yıldır çalışan madende sorun yaşıyoruz. O zaman ver tazminatımı ruhsatlarımı iptal et, ben de gider başka yerde madencilik yapayım. Çok güzel bir kanun çıktı ama bürokrat benim önümü kapatıyor, sonra da ‘git mahkemede derdini anlat’ diyor” ifadelerini kullanıyor.
Türkiye maden kaynakları açısından 132 ülke arasında üretim değeri bakımından 28’inci, maden çeşidi bakımından da 10’uncu. Dünyadaki 77 madenin 60’ı Türkiye’de üretilebiliyor. “Fakat” diyor Akdağ, “Biz bu madeni çıkaramıyoruz. Kimseye anlatamıyoruz: Ormanlarımızın 10 binde 80’inde, İstanbul’da ise ormanların binde 7’sinde madencilik yapılıyor. Ormanları biz katletmiyoruz, kestiğimiz ağaç tek tek sayılıyor, ocak kapanınca aynı sayıda ağacı dikiyoruz” bilgisi veriyor.
Türkiye’de madencilik yaparken izinler konusunda çok sıkıntı çektiklerini ifade eden Murat Akdağ, Arnavutluk’da devletin satışa çıkardığı bir nikel madenini satın almış. Bu maden, Avrupa’nın en büyük nikel yataklarından biriymiş; görünen nikel rezervinin 53 milyon ton, bakır rezervinin ise 6 milyon ton olduğunu söylüyor Akdağ. Maden için ödediği rakamı açıklamıyor ancak 200 milyon dolarlık yatırım planı olduğunu söylüyor. Bakır için ise 10 milyon tonluk yatırım planlanıyor. “Orada herkes önümüzü açtı. Bürokrasi diye bir şey yok, başbakan gereken imzayı bir günde attı. Bir iş yapman için herkes seni teşvik ediyor” diyor. Osmaniye’de 3 milyon ton rezervli bir madenleri olduğunu belirten Akdağ, Osmaniye’nin aksine Arnavutluk’taki madenlerinde tüm sondajların yapıldığını söylüyor: “Osmaniye’den nikel ihraç ediyorduk Makedonya’ya. Biz 55 dolara veriyoruz, işlenmişini 25 bin dolara satın alıyoruz. Şimdi Zorlu o yatırımı yapıyor. Bizim böyle yatırımlara, uç ürünlere gitmemiz gerekiyor.”
Önümüzdeki yıl üretime başlayacakları Arnavutluk’taki madenden 3 yıl içinde 1 milyon ton nikel çıkarmayı planladıklarını anlatan Mehmet Akdağ, “Sadece bölge için değil Çin’e de göndereceğiz. Ciddi talep var. Limana da çok yakınız” diyor.
Akdağlar Grup inşaat sektöründe de faaliyet gösteriyor. Akdağ, Kasımpaşa’da Akplaza ofis projesini tamamladıklarını, inşaat sektöründe butik projelerle şehir merkezlerinde var olmayı planladıklarını da ekliyor.
İTÜ öğrencileri madende ders alıyor
“Biz burada madeni işletirken maden mühendislerini madene sokamıyorduk. Sonra gittik üniversiteye, İTÜ’ye. Üniversiteye 10 kilometre uzaktayız. Gelsin çocuklar burada ders görsün dedik. Şimdi bütün maden fakültesi bizim ocaklarda ders görüyor. İTÜ Maden Mühendisliği Bölüm Başkanı Orhan Kural atölye kurdu bizim madende...”
Seçim arifesinde 3.5 milyon ton asfalt
“2013 yılında İstanbul’da belediyenin yaptırdığı asfalt 3.5 milyon ton. Önceki yıla göre yüzde 20’lik bir artış olmuştur. Biz şirket olarak 600 bin ton asfalt döktük. Ataşehir Belediyesi’nin, Beyoğlu Belediyesi’nin, Bayrampaşa Belediyesi’nin asfaltını biz yapıyoruz. Bu yıl seçimler var, yapılan asfalt yapıldı... 2014’te geçen yılki rakamı tuttursak biz razıyız. Aslında adam gibi yapılsa asfalt 20 yıl dayanır. Suyun üstüne asfalt yaparsanız, altyapısı doğru olmazsa olmaz tabii. Doğru bir su kanalı sistemi şart. İçine su işlemeyecek asfaltın. Doğru yapılırsa, ziftten çalınmazsa 20 yıl dayanır.”
Kum tesisleri kuruyor
“Kum tesisleri kuruyoruz. İlki çalışmaya başladı, Çatalca tarafında. 10 milyon dolarlık bir yatırım ilki. Beton, asfalt var. Şimdi kumu da bu zincire ekliyoruz. Çanakkale’de sahalarımız var orada da orta vadede bir çimento tesisi kurup zinciri tamamlayabiliriz. Bu yıl seçimler var, yatırımda biraz temkinli olmak gerek. Özsermaye ile yatırım yapabilmek önemli.”
Dev projelerin asfaltı için görüşüyoruz
“İstanbul’da havalimanı, köprü gibi dev projeler var. İhaleler bitti, şimdi bizden hammadde almaya gelecekler. Bu projelere asfalt da beton da veririz diye düşünüyoruz. Siparişler başladı ufak ufak. Köprünün ayaklarının olduğu, açılışta gördüğünüz o bölgedeki asfaltları biz yaptık. Yeni işler için de görüşmelere başladık. Şimdi burada önemli bir nokta var: Köprü ve çevreyollarında ormanlar kesildi, tünel ve viyadükler yapılıyor. Ama buralarda yeni taş ocağı madenleri açılmaması lazım. Çünkü yeterli taş ocağı var o bölgede zaten. Müteahhit gidip de şurada bir maden ocağı açayım derse o sıkıntı olur, hazır ocak varken yeni ocak olursa çevreciler işte orada harekete geçmeli.”
Hacı Osman’ın adı neden yola verildi?
“Dedem Hacı Osman, Rize’den gelmiş bu mıntıkaya (Ayazağa-İstinye) yerleşmiş. O yol yapılırken dedemin arazileri alınmış, onun için yola dedemin ismi verilmiş. Burada taş ve kireç ocakları vardı ve dedem bağcılık bahçecilik yapıyordu. 1920-1930’lardan bahsediyorum... Dedemin 700 dönüm arazisine hala da tapusu elimizde var, devlet el koydu... Babam dedemin 18 çocuğundan biri. Sonra kalan arazi 18 çocuk arasında paylaştırıldı.”