Amerika’ya şirket satın almaya gittik
Deloitte Yönetici Ortağı Hüseyin Gürer, 2014 yılında Türkiye’ye Japon ve Kore yatırımı geleceğini öngörüyor, çok sayıda Türk yatırımcının da ABD’de şirket satın alma yolunda çalışma yaptığını söylüyor
Doların değer artışı şirket karlılıklarını düşürdü, bu durum önümüzdeki yıl borç yeniden yapılandırmalarını gündeme getirebilir. Bu, pek çok şirketin deyim yerindeyse röntgenini çeken Deloitte Yönetici Ortağı Hüseyin Gürer’in önümüzdeki yıla dair önemli bir uyarısı... Haziran ayında tahsili gecikmiş alacakların oranında yükselme ile 2014’ün ikinci yarısında reel sektörün borçlanma maliyetlerinde artış olabileceği uyarısı yapıyor Gürer. 2014’e dair en heyecan verici beklentisi ise yatırımlara dair... Gürer, çok sayıda Japon ve Kore merkezli şirketin Türkiye’ye yatırıma geleceğini, birçok Türk şirketin ise ABD’de yatırıma hazırlandığını söylüyor. Gürer, “Tamamlanmak üzere olan pek çok görüşme olduğunu biliyoruz” diyor. Gürer yatırımcıların seçimi bekleme psikolojisine girdiğini, marta kadar bu bekleme sürecinin süreceğini vurguluyor.
Kur artınca ihracat artıyor, kâr azalıyor
2013 yılını ikiye ayırıyor Hüseyin Gürer. Mayıs sonundan itibaren Fed açıklamaları sonrası tüm dünyada borsaların ciddi biçimde düşüşe geçtiğini, İMKB’nin ise en çok dibe vuran borsa olduğunu söylüyor. “Bundan sonra renkler değişmeye, endişeler oluşmaya başladı” diyor Gürer. 2013 yılına dair 3.6’lık revize büyüme hedefinin biraz üzerine çıkılacağını öngören Gürer, “Büyümenin 2013 için yüzde 3.9 olma ihtimali var. Bu sevindirici. Mayısa kadar talep hep pozitifteydi, ancak daha sonra dış talep negatife döndü” diyor. Yani önümüzdeki dönemde dış pazarlara mal satmak daha zor olacak.
Cari açığın ekonominin kırılgan hale gelmesinde başrolü oynadığını belirtiyor ve kurun yükselmesinin ihracatı artıracağına dair açıklamalara katılmadığını söylüyor. “Çünkü ihracatımız içinde ithal malların payı çok yüksek. Kur artınca belki ihracatımız rakamsal olarak artıyor ama kâr marjları daralıyor” uyarısı yapıyor. Bu nedenle, yaşanan yüzde 11.1’lik devalüasyon ile bankacılık ve reel sektör açısından 2013’ün Haziran’ından bu yana zor bir dönemin yaşandığını belirtiyor.
Borç yapılandırılması gündeme gelebilir
Gürer bu projeksiyonla 2013 yıl sonunun çok iyi görünmeyeceğini düşünüyor: “Alacaklar cari dönemin alacaklarını gösteriyor ancak borçlar yatırım nedeniyle orta vadeli... Çok yüksek döviz borcu olan firmalar pasiflerinde kur artışıyla yaşanan yükselişi öz kaynakları ile karşıladılar. Bu, kâr marjlarını inanılmaz derece etkiledi. Bazılarını negatife döndürdü, bazılarının birkaç aylık kârını sildi, götürdü.”
Peki kârlılıklardaki düşüş ve özkaynakların erimesi önümüzdeki döneme nasıl yansır? Gürer yanıtlıyor: “Borçların yeniden yapılandırılması gündeme gelebilir. Ödemelerde sıkıntı yaratabilir. Şirketin kâr veya zarar etmesi o şirketin iyi veya kötü olduğuna işaret etmez her zaman. Önemli olan nakit yönetimidir. Nakdini yönetebilen bir şirket zarar da edebilir...Borçluluk eğer yüksek düzeydeyse, bunların ödeme problemi olacaktır. Bankacılık sisteminde tahsili gecikmiş alacaklarının yüzde 3.5’lara doğru yükselmesini 2014’ün haziran ayı gibi gözlemleyebiliriz. Şu anda Türkiye ortalaması 2.8... Bu artış bankaların kârlılıklarını düşürür ve bu durum ekonominin genelinde maliyetleri yükseltir.”
Kredi bulamayan Türk ortak arıyor
Gürer’in 2014 büyüme beklentisi yüzde 3- 3.5 arasında. Enflasyonun ise kamu yatırımlarına paralel gideceğini belirtiyor. 2014’te kamu harcamalarının olacağına inanıyor ve enflasyonun yüzde 7’lerin üzerine çıkabileceğini öngörüyor. Hüseyin Gürer bu noktada 2014 yılında çok sayıda Türk şirketin Avrupa ve özellikle de ABD’de şirket alımı ve ortaklığa imza atacağı bilgisini veriyor: “İşadamlarımız Avrupa’dan, Amerika’dan çok sayıda davet alıyor. Amerikalı, Avrupalı işadamlarının atalarından devraldıkları şirketleri Türk işadamlarına satmak istediklerini duyuyoruz. Bunun sebebi kâr marjları. Sahip oldukları kâr marjları ile Amerika ve Avrupa’daki bankacılık sistemi kredi vermiyor. Böyle olunca birçok şirket Türkiye’de ortak arayışına giriyor.” Amerika’da yatırım anlamında Türk şirketlerin önünde önemli bir potansiyel açıldığını söyleyen Gürer, “Önümüzdeki dönemde Amerika’dan şirket alan Türk şirketleri kesinlikle duyabiliriz. Bugün çok önemli hamleler var. Bu enerjiden tutun çelik sektörüne kadar her türlü alanda Türk işadamları Amerika’da yatırım aşamasında” diyor.
Türkiye’ye gelen yabancı yatırımcıların ilk uğrak noktalarından birinin Deloitte olduğunu söyleyen Gürer, yatırımlarda bir artış beklediğini ancak yabancıların mart seçimlerinin geçmesini beklediğini belirtiyor. Bu yıl özellikle Japonya’nın Türkiye ilgisinin çok arttığını söyleyen Gürer şöyle devam ediyor: “Japon firmalar önemli kaynaklarla Türkiye’ye girme çabası içindeler. Koreli şirketlerin de ilgisi çok arttı. 2014’te Koreli şirketlerin yatırım rotasını Türkiye’ye çevireceğine inanıyorum. Böyle bir eğilimi görüyoruz, çalışıyoruz bu konuda. Demir çelikten tarıma kadar pek çok sektörde önemli yatırımlar olacak diye görüyorum.”
Hüseyin Gürer, geçtiğimiz günlerde gündeme gelen kredi kartı ile ilgili düzenlemeyi doğru buluyor. Cari açık endişesiyle alınan bir önlem olarak yorumladığı bu düzenlemenin, yurtiçi borçlanmayı dizginlemek anlamında önemli olduğunu düşünüyor. “Bunu ekonomiyi daraltmak için değil daha sağlıklı hale getirmek için atılmış bir adım olarak görüyorum” diyor.Gürer’e göre Türkiye’nin önünde bir teknoloji dönüşümü ihtiyacı var: “Rekabet, makinelerin değiştirilmesini zorunlu kılıyor. Aynı maliyetle daha çok üretim yapabilmek artık sizi dünyada başka bir boyuta taşıyor.”
Müşterinin eleştirisi, bir anda milyonlara ulaşıyor
“Müşteri için değer yaratmak, onun için mükemmel bir deneyim sunmak şirketlerin başarısı için kritik öneme sahip. Bunun için de teknoloji ve inovasyonla farklılaşmak kilit önem taşıyor. İnsanlar beğenilerini, eleştirilerini anında birbirleriyle paylaşabiliyorlar, bir yorum bir anda milyonlarca kişiye ulaşabiliyor. Bu nedenle müşteriyle olan temasınız her zamankinden daha da büyük bir önem taşıyor.”
Melek yatırımcılara ‘danışmanlık’ desteği
“Melek yatırımcılık sistemine kalben çok inanıyorum. Benim lisansım yok ama şirket olarak melek yatırımcıları destekliyoruz. Melek yatırımcıların sistemlerinin daha doğru akması için Deloitte olarak uygun imkanlarla onlara danışmanlık hizmeti veriyoruz. Onlar defterlerini ne kadar düzgün tutarsa, ne kadar doğru stratejilerle hareket ederlerse bunlar ekonomiye kazandırılacak değerlerdir diye düşünüyoruz.”
Borç finansmanı ön plana çıkacak
Hüseyin Gürer 2014 yılında yabancı yatırım çerçevesinde borç finansmanının ön plana çıkacağını düşünüyor. “Özellikle Türk bankalarının fırsat tanımayacağına inanıyorum, bunu kendileri yapmak isteyecekler” diyen Gürer, kâr marjlarındaki daralma ile Türk işadamına bugün 5 yıllık kredilerin yetmediğini söylüyor. İşadamının 8-10 yıllık uygun koşullu kredi aradığını vurgulayan Gürer şöyle devam ediyor: “Burada borç finansmanı ön plana çıkacak. Türk bankaları ile burada çetin bir rekabetin yaşanacağına inanıyorum. Çok güzel tahvil ihraçları yapıyordu Türk şirketleri ama son dönemde ya vazgeçiliyor ya da erteleniyor. Çünkü arzu ettikleri talep gelmiyor. Türk veya yabancı bankacılık sistemi eğer Türkiye’deki şirketlere daha uzun vadeli kredi sağlayabilmeleri bence 2014’ün önemli bir konusu olacak.”
Çin’in kaliteli üretime geçmesi tehlike yaratabilir
“Çin bugüne kadar hep büyümeye odaklı bir yapıdaydı. Şimdi büyümeyi yarı yarıya indirdi, bundan sonra kalite odaklı bir büyümeye geçiyor. Çin, kalite odaklı üretim yaptığında birçok pazar sıkıntıya girebilir. Burada farklı bir tehlike olabilir. Hala oradaki işçilik Türkiye’ye göre çok avantajlı. Hacimleri, kapasiteleri çok geniş. Bizim güçlü olduğumuz sektörlerde başka politikalar izlememiz gerekir diye düşünüyorum. Tekstil, otomotiv, tarım sektörleri çok önemli. Girdisi yerli olan alanlarda bazı teşviklerin öne çıkarılması daha doğru olacak önümüzdeki dönemde.”
Yöneticiler bu yıl nelere dikkat etmeli?
> Sattığınız ürünün miktar ve adedindeki artıştan ziyade brüt karlılığa dikkat edin. Gelirlerden ziyade karlılığa odaklanın. Hasılatın büyümesindense karlılığın aynı kalmasına ve mümkünse artmasına önem verilmeli.
> Nakit akışına dikkat edin. Karlı olan bir şirket bile nakit akışını doğru yönetemezse batabilir, bu kadar hassastır nakit akışı yönetimi.
> Risk yönetimine önem verin. Risk yönetimi yaparken sadece genel müdürlerin kendi şirketlerinin risk yönetimini yapmaları yeterli değil. Bir grup şirketi ise tepede konsolide risk yönetimi yapabilecekleri bir sistem kurulmalı. Bugün risk yönetimi sadece kur riski olarak algılanmıyor, çevresel riskler, yönetimsel riskler gibi risklerin yönetilmesi gerekiyor.
> Tüm şirketler artık kontrolleri altında olmayan dış faktörlere karşı çok duyarlı. Kontrolümüz altında olmayan riskleri iyi takip etmemiz, esnek olmamız gerekiyor. Kontrol edebileceğimizi bildiğimiz riskleri de aylık olarak takip etmek gerekiyor.
> Çok ciddi bir strateji planı hazırlamak gerekiyor. Eğer imkan varsa sadece yurtiçi olarak bakmayın, yurtdışına da bakın. Amerika, Asya Pasifik tüm ülkelere bakılması gerekiyor.
Şirketler en az %3+ %7 büyümeli
“Beni 2014 yılı için tedirgin eden iki olay var: Cari açık ve negatif dış talep. 2014’ün çok kolay bir yıl olacağını keşke söyleyebilseydim. Daha akıllı, daha temkinli bir yıl olacağını düşünüyorum. Şirketler büyüyecek ki Türkiye büyümesini sürdürsün. Burada hesabı yaparken şirketlerin enflasyon artı Türkiye büyümesinin üzerinde bir büyüme hedeflemesi kritik. Yani enflasyon yüzde 7, büyüme yüzde 3 ise şirketlerin hesaplarını yüzde 10 büyümeye göre yapmaları gerekir. Bütçeler hazırlanırken bu projeksiyonların ortaya konması gerekir...”
Herkes stratejik yatırımcı istiyor
“Şu anda bizim gördüğümüz, şirketlerin tercih ettiği yatırımcı yüzde 15-20-30 ortaklıkla gelen stratejik yatırımcı. Yönetim tamamen buradaki şirketin yönetiminde kalma koşuluyla yatırım alma kanalının çok açık olduğunu görüyoruz. Fonlar daha çok yönetimi istiyor. Private equity’ler ise daha ziyade stratejik ortak oluyor. Burada en büyük sıkıntı şu: Stratejik ortak bulmak güzel ama onun şartları var ve bunların düzgün biçimde denetleniyor olması gerekiyor. Bir yabancı yatırımcı ya da fonun yaklaşımı belirlenen prosedüre göre hareket edilmesidir. Şartlara uyulmaması ya da rakamların manipule edilmesi bu fonları en çok rahatsız eden konular. Bu anlamda dili yanan var...”