'Yaptığımız her şeye değidi'
‘Dünya için marka yarattık. Türkiye de onun bir parçası’ dedik” cümlesi ile yola çıkan Silk&Cashmere YönetimKurulu Başkanı Ayşen Zamanpur, kaşmirin hikayesini DÜNYA'ya anlattı
Robert Koleji, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü ve sonrasında Şişecam Fabrikaları'nda 5.5 yıl planlama uzmanlığı.
İşini çok sevmesine rağmen, rutine dayanamadığı için Şişecam’dan ayrılan Ayşen Zamanpur, kendi projelerini hayata geçirmeye karar verdi.
Yeni açılan Galeria Alışveriş Merkezi’nde Benetton mağazası açtı. 5.5 yıl içinde mağaza sayısını 7'ye yükseltti. Ama bu da bir süre sonra rutinleşti.
Zamanpur, kendi markasını yaratmak istediğine karar verdi. Ve aklına kaşmir geldi. Seneler önce İngiltere’de dokunduğu kaşmir…
1.5 yıl boyunca Çin'de kaşmiri araştırdı. 1992 yılında yedi Benetton mağazasını devretti. Çin'de bir kaşmir fabrikasının yüzde 50'sine ortak oldu. Ve markasının adını Silk&Cashmere koydu. İlk mağazasını Zürih'te açtı. Bugün 48 mağazası var.
“Marka olmak çok zor ama marka olmamak kadar değil. Söylemek gerekirse yaptığımız her şeye değdi. İyi ki yapmışız. En fazla 3-4 mağaza açarsın demişlerdi, ama 48 oldu. Dünyada on tane kaşmir markası varken, bunlardan bir tanesinin Türkiye’de doğup, Türkiye’de bu kadar büyümesi aslında çok küçük bir ihtimaldi matematiksel olarak. Türkiye, ‘kaşmire ölüyoruz bitiyoruz’ diyen bir ülke de değil” diyor Zamanpur.
“’Türkiye’de bir marka ürettik, dünyaya yayalım’ demedik. ‘Dünya için marka yarattık. Türkiye de onun bir parçası’ dedik” cümlesi ile yola çıkan Silk&Cashmere Yönetim Kurulu Başkanı Ayşen Zamanpur’dan kaşmirin hikayesini dinleyelim:
İsim olarak çok güzel reklam spotumuz var. Başka hangi marka kendi ismi ile kendini bu kadar güzel ifade edebilir? İngilizce olmasının nedeni, markanın uluslararası olmasını istememizden kaynaklanıyor. Her zaman dünyayı hedef aldık. İlk mağazamızı Zürih’te açtık. Türkiye’de bir marka ürettik, dünyaya yayalım demedik. Dünya için marka yarattık. Türkiye de onun bir parçası dedik. İsim çok düşünüldü, ama ilk akla gelen bu oldu. Klişe ama inandığım bir sözü söyleyeyim; ‘Marka olmak çok zor ama marka olmamak kadar değil’. Bu konuda üniversitelerde, konferanslarda konuşuyorum. Özetle söylemek gerekirse yaptığımız her şeye değdi. İyi ki yapmışız. En fazla 3-4 mağaza açarsın demişlerdi, ama 48 oldu. Dünyada on tane kaşmir markası varken, bunlardan bir tanesinin Türkiye’de doğup, Türkiye’de bu kadar büyümesi aslında çok küçük bir ihtimaldi matematiksel olarak. Türkiye, ‘kaşmire ölüyoruz bitiyoruz’ diyen bir ülke de değil. Ham maddesi de yok.
İnsanların kaşmir kışın giyilir gibi düşünceleri var, yazın giyilen kaşmir için yapılan koleksiyon daha farklı. Bunu nasıl yönetiyorsunuz?
Yaz kaşmiri diye çok farklı bir koleksiyon geliştirdik. Aynı kaşmir tüyünü alıp çok daha bol ve hafif şekilde dikiyoruz. Normalde kaşmir denilince o kışlık kalın ürünler akla geliyor ama birçok müşterimizi mutlu edebilecek ürünümüz var.
Fiyat politikasını nasıl planlıyorsunuz? Birçok büyükkaşmircilerden çok daha güzel fiyatlarınız var; ama sizi pahalı bulanlar da mevcut.
Fiyatlama konusunda daha ulaşılabilir, daha herkesin alabildiği bir ürün olsun istedik. Kaşmir bu kadar da pahalı olmak zorunda değil. İlk başta kendimden hareket ettim. Ben alamıyordum kaşmir. 500 doların üzerindeydi. İşin ana vatanına gidip çok ciddi tesislerde araştırmalar yapıp bir fabrikaya ortak olduk. Lüks olsun ama A-B grubu insanlar da alabilsin diyordum. Selmin Koruma ve Mengü Altunordu ile birlikte iyice araştırdık ve o keçiyi bulduk: Capra Hircus
Üretim yurtdışında yapılıyor. Kendi fabrikamı kurayım, hayvanımı burada yetiştireyim dediniz mi?
Hayır. Zaten imkansız. O hayvan sadece orada, o iklim şartlarında, o yükseklikte yetişiyor ve kaşmiri üretiyor. O hayvanı başka bir yere götürdüğünüzde normal keçi oluyor.
Sizin bir koleksiyonunuz için kaç tane keçi tüyü gerekiyor?
Bir tane kazak için 6 veya 7 farklı keçinin yıllık üretimi gerekiyor. Ham madde seçicilerimiz var. Ahırlara gidip keçi ayırıyorlar. Ama keçilerin mutlu bir şekilde tarandıklarını söyleyebilirim yoksa ben çok rahatsız olurdum.
Yeni çıkan bir marka için o hayvanları bulabilmek gerçekten zor olmalı.
Kaşmir işine girmek çok zor çünkü oyuncular belli, kişiler belli arz belli. İstikrarlı bir şekilde kaşmir tedarik etmek inanılmaz zordur. Biz 22 senedir her sene sanki tekrar en baştan kuruluyormuş gibiyiz. Diğer markalarda da görüyoruz, bir sene kaşmir koyuyorlar öbür sene koyamıyorlar. Koleksiyonlarının adını değiştiriyorlar. Kaşmir diyemiyorlar ‘kaşmiret’ diyorlar.
Kaç çalışanınız var? Bayilik almak isteyenlere açık mısınız?
Bizim maaş verdiğimiz 450 kişi var. Bayilerimiz, Corner’larımız ve iş yaptırdığımız fabrikalarımızda da çalışanlar var. Türkiye’de bir Bursa, bir Antalya var. Dünyada olursa çok seviniriz. Yurtdışında çalışan Türkler iyi çalışıyorlar.
Dünyada şu markayı çok beğeniyorum dediğiniz bir marka var mı?
Massimo Dutti benim sevdiğim bir marka. Güzel ve doğru yapıyor, abartmıyor. Mağazacılığı da güzel. Tarz olarak kendime yakın bulduğum Donna Karan’ı da severim.
Silk&Cashmere’i satın almak isteyen oldu mu?
Yüzde 48’ini paylaştık. Tamamını vermeyiz. Ama bu paylaşımdan çok mutluyuz.
Ne yapacağım ben dediğiniz bir kriz anı var mı?
Beni kotalar çok üzmüştü. Çin’e karşı siyah- beyaz yaklaşımlar. Çin’den ithalat yapan herkese düşmanca bir edayla geceden sabaha kotalar kondu ve biz 3 cent’e kaşmir şal alan ithalatçı ile aynı kefeye konduk. ‘Şal kotası kalmadı size’ denildi ve aylarca gümrükten şal çekemedik. Bunu sonucunda bayilerimizi kaybettik, satış kaybettik, prestij kaybettik. O dönemlerde çok üzüldüm.
Markalar şirketler gibi yönetilmemeli
•Hayatın içinde antenlerini açarsan, hayata açık bir şekilde bakıp kendini kapatmazsan, özgüvenin de varsa, çalışkan ve azimliysen de zaten bir takım fırsatları görüyorsun. Bende eskiden beri açık olma düşüncesi var.
•Hayatımda net bir “o gün” yok. Hayatın tam içinde olma istediği benimki. Hayatta planlama uzmanı olarak gittiğin raydan, bir tatminsizlik bir eksiklik yüzünden çıkıp; elimi taşın altına sokayım diyorsan, buna girişimcilik deniliyormuş, şimdi anlıyorum.
•Markalar benim için çok önemli ve çok değerlidir. Markanın nasıl zor olunduğunu bildiğim için onlar hakkında olumsuz bir şey söylememeye çok özen gösteriyorum. Silk&Cashmere marka ise arkasında inanılmaz ekip, ter ve gözyaşı var.
•Ben her markaya şapka çıkartıyorum. Benetton vakti zamanında çok güzel bir fikri geçirmiş. Kitabımda da yazdım; ‘Moda yaratmam ben’, diyor kazaklarınıza, gömleklerinize kadar çok renk yaparım ki renk dünyasında renklerin büyüsüne kapılırsınız’ diyor. Model kaygısı yok. Geçen senenin modellerinden trendi devam edenlerini yapar bence çok yaratıcı bir fikirdir.
•Marka şirket gibi değil heyecanlı ve tutkulu bir kadro gerektiriyor. 24 saat koşacak, yenilik peşinde olacak hep en iyiye yükselteceği, herkesin içini dolduracağı bir ruh gerektiriyor. Markalar şirketler gibi yönetilmemeli.”