'Ben ve bölgem güvenli' mesajı vermek önemli
Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın ile siyasetten ekonomiye geniş bir perspektifte konuştuk.
Ece CEYHUN - Yakup SAYAR
İSTANBUL - Türkiye’nin 2001 krizinden çıktığı dönemde risk algısının sıfır, likiditenin bol olması 2002-2008 döneminde küresel rüzgarlarla yelkenleri hızla şişirdi ve müthiş bir 6 sene yaşandı. Varlık fiyatları yükseldi. Yabancı yatırımcılar adeta şirket avına çıktı. Yerli yatırımcı ise düşen enflasyon ortamında hızlı büyüme rakamları yakaladı.
Durum artık biraz farklı. Kriz birçok algıyı değiştirdi. Artık sadece şirketlerin değil ülkelerin bile iflas riski ile karşı karşıya gelebileceği hayatın gerçeği haline geliyor…
Merkez bankaları piyasaya para saçmasına rağmen ‘güvensizlik’ likidite vermenin bile tek çare olmadığını gösteriyor.
Bugün gelinen noktada kriz artık Avrupa’nın en güçlü ülkelerinde bile iktidardaki isimleri değiştiriyor ya da değişeceğinin sinyallerini veriyor.
Bugün Türkiye ekonomisinde veriler durumun sanayileşmiş ülkelerden bile iyi olduğunu gösteriyor. Türkiye ‘yumuşak’ inişi başardı deniyor. Ama bir taraftan da uluslararası bir kredi derecelendirme şirketi görünümü düşürüyor.
Peki Türkiye’nin önde gelen ve yatırım coğrafyasını Türkiye’nin dışına taşıyan işadamları bu gelişmeleri nasıl okuyor? Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, işin temelinde aynı borsada olduğu gibi ‘beklentiyi ya da geleceği satın almak’ olduğunu düşünüyor ve “Bazen rakamlar kötüdür herkes ilerisi iyi olacak diye düşünür. Şimdi rakamlar iyi ama gelecek belirsiz. Etrafa bakıyorsunuz yangın yeri gibi. Yunanistan, eurodan çıksın mı diye tartışılıyor. Fransa’da iktidar değişiyor. Merkel ile bir sürü haber çıkıyor. Komşularınızın hiç sorunu yokken Arap Baharı yaşamaya başladılar. Bunlar ortadayken, Türkiye çok iyi olacak demek bana inandırıcı gelmiyor. Türkiye etrafına bir güvenlik çemberi örmeli. Yatırımcıya ben de bölgemde güvenli mesajı vermeli” diyor.
Hamdi Akın uluslararası sermayenin hâlâ ürkek hatta eskisinden daha ürkek olduğunun altını çizerek bundan sonra da kaynakların sadece güvenli yerlere akacağı tespitinde bulunuyor. Akın, “Sen de evini kiraya vermek istersen, düzenli geliri olan birine vermek istersin. Kızını evlendirmek istediğinde işi gücü olan bir adama vermek istersin. Herkesin alabileceği risk belli” dedi.
ULUSLARARASI SERMAYE KORKAK VE ÜRKEK
Akfen Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın ile hem grup olarak stratejilerini ve bundan sonraki planlarını konuştuk hem de biraz çizginin dışına çıkarak sermaye, uluslararası siyasetteki değişim ve geleceğe nasıl baktığını sorduk. Akın’a göre Türkiye’nin 2002-2008 yılları arasında yaşadığı dönem aslında hiç olmadığı kadar bir rüya dönemdi. Dünyada sermayenin artık 2008 öncesi dönemde olduğu gibi korkusuz olmadığını söyleyen Akın, “Sermaye, en korkusuz dönemlerini 2008 Lehman krizi öncesinde yaşadı. O zaman anormal bir iştah vardı. Biz de ona alıştık. Çünkü Türkiye’de çıkışını o dönemde yakalamıştı. Oyuncular hep böyle olacak sandı. Aslında para korkak ve ürkek. Bundan sonra en güvenilir yeri arayacak. Yeniden seçici olmaya başlayacak” diye konuştu.
BUNDAN SONRA GÜVENLİ BÖLGE ARAYACAK
Bundan sonra uluslararası yatırımların sorunsuz ülke arayacağı öngörüsünde de bulunan Akın, dolayısıyla sadece Türkiye’nin sorunsuz değil Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgenin sorunsuz olması gerektiğine işaret etti.
Akın şöyle devam etti: “Türkiye’nin komşuları ile kötü olma şansı yok. Sıfır sorun politikasına dört elle sarılmalıyız. Sadece doğu veya güney komşularımız değil batıdaki komşularımızın da güvenli olması lazım. Para eskisi kadar korkusuz değil. Bankalar çok sıkı denetleniyor. Verdikleri paraları çok sıkı takip ediyorlar. Çok daha tutucular. Ülkeler uluslararası sermayeyi çekmek için eskisinden daha güvenli olması gereken bir döneme giriyorlar.”
Akın, 2008’de kriz çıktığında 1-2 sene süreceği tahminlerine karşılık ‘aman 2 sene dayanılır mı?’ diye işadamlarının yorumlar yaptığını hatırlatarak “Bakın 4 sene bitiyor. Bu işler kolay değil ve zamanın nasıl geçtiğini de anlayamıyoruz. Krizin içinde yaşıyoruz aslında. Eğer şu 4 yıllık kriz süreci olmasaydı bizim büyümelerimiz 2-3 hatta belki de 4 misli olurdu. 2002 ile 2008 arasındaki büyümemizle 2008 ile 2012 arasındaki büyümemiz çok farklı. Piyasa böyle olmasa dinamizm devam edecekti. Herkes de planını hızlı büyümeye göre yapmıştı. 2010-2011’de birazcık ortalık düzelir gibi olunca 2008 öncesi hafızalarımızda olduğu için yine yatırım yapmak için tüm işadamları öne çıktı. Ben böyle bir zamanda nakit kraldır diyorum. Nakdin ve öz kaynağın en değerli olduğu zamana geliyoruz” yorumunu yaptı.
EKONOMİ TERSE ÇALIŞMAYA BAŞLADI
Akın’a göre risk almaktan korkan muhafazakar yapı şimdi hiçbir risk içermeyen varlık kovalayacak. Türkiye’nin önde gelen girişimci ismi ‘risk olmayan yerden para kazanılmaz’ ilkesine de atıfta bulunuyor. “2008’e varıncaya kadar dünyanın her tarafında para, varlık arıyordu ve ne kadar riskli ne kadar risksiz diye de bakmıyordu” diyen Hamdi Akın, şöyle konuştu: “Atatürk Havalimanı’na verdiğimiz 3 milyar doları düşünün. Mersin Limanı’na verdiğimiz 750 milyon doları düşünün. Muayene istasyonlarına verilen 600 milyon dolar, İDO’ya verilenler. Bugün verilecek paralar olmaktan çıktılar. Halbuki o zaman 700 milyon dolar verilen varlığın değeri bugün 1.5 milyar dolar olmalı. Bugün ihalesi yapılmış olsaydı, olmazdı. Ekonomi terse çalışmaya başladı. Fiyatların geriye düştüğünü, varlıkların ucuzladığını daha da ucuzlamaya başlayacağını görüyorsunuz. Bir malın fiyatı, alıcısı yoksa sıfırdır. Sen istediğin kadar benim arsam şu kadar eder diye konuş. Alıcısı yoksa sıfırdır. Şimdi en büyük tehlike Türkiye’nin ürettiği malın alıcısı olmamasıdır. En büyük korkum benim bu mallara olan talebin yeniden canlanmamasıdır. Enerjide bunu yaşıyoruz. Yabancıların hepsi çekildiler. Tamam hepsi İstanbul’dalar, hep masadalar, hep oyundalar ama hep pas geçiyorlar ortaya para koyan yok.”
BORÇLANMAK EN SON TERCİH OLMALI
Muhafazakar yapıların yanında paranın kıymeti her geçen gün artarken nakit krallığını ilan ederken borçlanma faizlerinin giderek yükseldiğine de dikkat çeken Akın, “Böyle bir ekonominin içinde borçlanmak en son tercih olmalı. Yatırımlarda öz kaynağı ne kadar iyi kullanırsanız o kadar iyi. Bunu da her zaman kullanamazsınız çünkü kısıtlıdır. Piyasalar kaldıraç sistemi ile çalışır. Sistemde
öz kaynak arayışında. Öz kaynak toplama telaşını, bu problemi herkes yaşıyor. Sistem bu yüzden de ağır çalışıyor. Öz kaynak temini kolay olsa bu da bir seçenek olur. Sektör bağımsız bundan sonra iyi ve kötü projeler ayıklanacak. Yatırımcı güçlü proje iyiyse desteklenecek.
TÜNELİN UCUNDAKİ IŞIK UZAKLAŞIYOR
Tüm bu gelişmeler Türkiye’yi nasıl etkiler sorusunu yönelttiğimizde Akın’ın cevabı net: “Türkiye’yi pozitif etkileyeceğini söyleyebilmek mümkün değil.” Zaten S&P’nin görünümü durağana çekmesinin altında yatan sebebinde ‘Türkiye’nin kötüye gittiği değil etrafının kötüye gittiği’ felsefesine dayandığına inanıyor Akın. “Komşuları fakir olan bir insanın zengin olma, komşuları zengin olan bir insanın da fakir olma şansı yok” diyen Akın şunları anlattı: “Onun için biz mümkün olduğu kadar komşularımızın iyi olması içinde çaba sarf etmeliyiz. Ortadoğu’da iyi bir Irak, iyi bir Suriye, güçlü bir İran, güçlü bir Yunanistan bizi daha müreffeh yapar. Aynı şey diğer ülkeler içinde geçerlidir. Herkesin birbiriyle ticaretini artırır. Daha kötüsü olursa da bunun tam tersi senaryo ortaya çıkar. Ama Türkiye’nin şöyle bir şansı var. Türkiye bundan sonra ilerlediği yoldan geriye dönmez. Ama Türkiye’nin etrafı açısından baktığınızda sıfır sorun derken bir anda çok soruna girdik. O da bizi bir anda yatırım yapılabilirlik kategorisinden uzaklaştırıyor. Tünelin ucundaki ışık uzaklaşıyor.”
Holding için ne dedi
Akfen Grubu’nu değerlendirirken ‘biz fırsatları kollayan bir grubuz’ nitelendirmesinde bulunan Hamdi Akın, yeni yatırımların ve işlerin de sinyalini verdi. Akın, “Biz faaliyet gösterdiğimiz tüm alanlarda şirket ticareti yapıyoruz. Biz bir altyapı holdingiyiz. Hazır bir şirketi de hedefimize alabiliriz, sıfırdan da yatırımcı olabiliriz. Sıfırdan alıp, büyütüp, satabiliriz de aynı enerjide olduğu gibi ya da İDO’da olduğu gibi büyümüş bir yapıyı da alabiliriz. İlla öyle olsun böyle olsun diye bir endişemiz yok. Bazı kızlarımız evde kalabilir, bazı kızlarımızı da evlendirebiliriz. İlla da evlendirmek istiyoruz diye de anlamayın.
Biz alt yapıcıyız. Sadece faaliyette bulunduğumuz sektörlerde olmaya devam edeceğiz. Yeni bir sektör araştırmıyoruz. Turizm sektörüne bile sadece altyapı olarak düşünüyoruz. Otelciliğimiz bile bu anlayış üzerine bina edilmiştir” açıklamasında bulundu. Akın, şunları anlattı:
İDO’DA DEĞERİ ARTIRMAK İÇİN ÇALIŞIYORUZ: İDO’da değer üzerine değer katmak için çalışıyoruz. Yeni hatlar, yeni yaratıcı şeyler gibi birçok şey yapıyoruz.
10 TANE HES YAPTIK ŞİMDİ 9 TANE DAHA GELİYOR: Enerji de sıfırdan yaptık. Şaltere basıp fatura kesmeye başlayınca Almanlara sattık. 30 Haziran’da parası gelecek. Ağustosta da bir bölümü kapanacak. Diğerlerini de sene sonuna kadar parasını getirdikçe alacaklar. 10 tane HES yaptık, 9 tane daha yapıyoruz. HES’te bizim gibi sıfırdan lisansını alarak yapan yok. Dolayısıyla bu işi iyi öğrendik.
ÇEAŞ’IN ARAZİSİNE GAZ SANTRALİ YAPACAK: Bir gaz santrali yapma planımız var. Yerini Mersin olarak belirledik. Mersin de ÇEAŞ’ın eski bir fuel oil santralini özelleştirmeden aldık. 50 dönüm arazi
ve denize sıfır. Şimdi, hurda halinde ve sökme aşamasındayız. Yerine yeni bir doğalgaz santrali yapacağız. 3 sene içinde faaliyete geçer. 570 megavatlık bir gaz santralimiz olacak.
GAZIN FİYATI ÇOK DÜŞECEK: Doğalgazın ucuzlayacağını düşünüyor ve buraya yatırımı düşünüyoruz. ABD bu işe çözüm buldu. Orada gaz fiyatları Avrupa’nın üç katı ucuz. Kaya gazında çok ileriler ve Türkiye bu konuda çok şanslı diye düşünüyorum. Bilhassa Trakya ve Diyarbakır bu konuda çok şanslı. Diyarbakır’da başladı ve bunlar gazın fiyatını çok aşağı çekecek.
HAVAALANINDA İŞ NEREDE BİZ ORADAYIZ: Havalimanlarında S. Arabistan’da bir hangar projesi aldık 800 milyon dolarlık. Medine Havalimanı’nın inşaatını aldık. Abu Dabi’yi aldık, çok büyük bir proje, bölgenin en büyük limanı olacak. Katar’ı bitirdik çok güzel bir havalimanı yaptık. Umman devam ediyor. Pazar kendiliğinden çıkıyor ve biz oraya gidip ihaleye giriyoruz. İş nerede, biz oradayız.
YENİ BİR HAVAALANI 9 YILDAN ÖNCE BİTMEZ: Pist ve kule bize ait değil, DHMİ’nin. Biz terminal işletmecisiyiz. Çevreyi değiştirdik ama iç organlar aynen duruyor. Asıl sıkıntı burada. Kargo için bir
çok şirkete yer bulundu ama yatırım yok. Kargo yapılacaksa başka bir yer bulunabilir. 3. Havalimanı yapılmalı. Ama havaalanı basit bir ihale değil. Havaalanı, köprü ve otoyollar büyük ihalelerdir.
Hazırlıkları olması, araştırmalarının önden yapılması gerekir. Bir havaalanı, rüzgar hesaplamaları gibi uzun çalışmalar sonucunda ortaya çıkacak büyük altyapı projesidir. Bu ihaleye bugün başlasan 9 yıldan önce bitiremezsin. En az 4-5 milyar dolarlık bir proje ve finansmanını bulmak bile zaman.
ULUSLARARASI FİNANS SİSTEMİ İÇİN NE DEDİ?
Bankalarda devrimci yöneticiler gitti ‘parayı dikkatli kullan’ diye tembihliyor Avrupa ya da Amerikan sermayesinin şu anda çok yatırıma meraklı bir görüntüsü olmadığını hatta varlık fiyatlarının biraz daha tabana vurmasını beklediğini de gözlemleyen Akın, bu bekleyişte krizde çok yara alan uluslararası bankacılığın içtiği acı ilaçların izlerinin de olduğunu düşünüyor. Akın, “Bütün merkez bankaları para basıp bankalara vermesine rağmen hâlâ bankalar sadece kendilerini ayakta tutacak kendi açıklarını kapatacak işlemler yapıyor. Bankalar yeteri kadar cesur değil.
Bankalar bir yandan para veriyorlar ama bir yandan da korkutuyorlar. ‘Bak dikkatli kullanın’ diye tembihliyorlar. Bankalara muhafazakar yapılar hakim oldu. Bütün büyük bankalarda devrimci, girişimci yönetimler gitti onun yerine muhafazakar yöneticiler geldi. Likiditeyi kendi bozulmuş rasyolarını düzeltmekte kullanmaya çalışıyorlar. Halbuki ticaret yaparak para kazanabilirler” değerlendirmesinde bulundu.
Uluslararası camiada bankalara karşı ‘cadı avı’ var Bankaların artık atacakları her bir adım öncesinde çok dikkatli olmaya çalıştığını da söyleyen Akın, son dönemin güncel gelişmelerinden JP Morgan 2 milyar dolar zarar yazmasının bu kadar manşetlere çıkmasına da değindi ve “Herkes finans piyasalarında bir hata yakalayabilirmiyiz diye bakıyor. Adam kar etse haber bu kadar büyük olmaz. Yarın belki 2 milyar dolar kazanabilir. Herkes cadı avında. CEO’lara ne kadar pirim veriliyor? Çalışana ne veriliyor? diye çok sorguladığınızda bu tüm çalışanların moralini sıfıra düşürür. Bunun sonucunda da tüm bankalara muhafazakar yapılar hakim oldu. Bankacıların girişimcilik ve ticaret ruhları öldü. Motivasyon kaynakları kalmadı. Çünkü bankacıyı motive eden şey kazançtır primidir” dedi.
TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN FIRSATLAR NELER?
Türkiye ihracat hacminin 200-300 milyon dolar olduğu ülkelerde iki katı büyüse yeter Bu tabloda Türkiye’nin elinde pozitif hiçbir veri yok mu? Yoksa gelecek bu kadar karanlık mı? Hangi noktalara bakmak lazım diye düşünüldüğünde Akın, ihracat ve yeni pazarlar konusunda Türkiye’nin önünde önemli bir fırsat olduğunu da düşünüyor. Gerçi bu şansın sadece Türkiye değil Çin, İran, Brezilya ya da diğer gelişmekte olan ülkeler içinde söz konusu olduğunun da altını çizen Akın şöyle diyor: “Avrupa’nın hakim olduğu pazarlar o kadar büyük ve geniş ki onlar kaybederlerse herkese yeter. Ama çok fazla kaybetmezler.
Euro düşmeye başladığı andan itibaren onların ihracatı hızla artar. 1 euro 1 dolar olduğunda Avrupa bayağı toparlanır.” Türkiye’nin diğer gelişmekte olan ülkelerle ticaretinin katlanması gerektiğine de vurgu yapan Akın, TİM rakamlarına baktığında gördüğü bir tespiti de şu sözlerle ifade etti: “Türkiye’nin ihracat pazarlarında toplamı 40 milyar dolar olan ama tek tek baktığınızda 1 milyar dolar barajının altında çok ülke var. Bunu ikiyle katlasınız 80 milyar dolar demek. Bir anda 135 milyar dolarlık ihracatın 175 milyar dolara çıkması demek. Peru’yla, Şili’yle, Dominik Cumhuriyeti,
Angola, Mozambik, Madagaskar ya da Papua Yeni Gine’yle ihracat rakamları 200-300 milyon dolar mertebelerinde. Bunları katladınız mı bitti iş.”
Türkiye’nin Kıbrıs gibi yıllanmış sorunlarını çözmek içinde fırsat var. Bu konjonktürün sadece ekonomik anlamda değil siyasi anlamda da Türkiye için yıllardır kangren olmuş bazı sorunları çözmek ve rafa kaldırmak için iyi bir fırsat olduğuna da inanan Akın, “Yunanistan’ın bu kadar zayıf
Türkiye’nin bu kadar güçlendiği bir dönemde, Kıbrıs meselesi çözülemezse herhalde bir daha 100 yıl halledemeyiz. Garantilerle bir çok sorun aşılır. Sadece direkt uçuşlar açıldığında kendi ekonomik gücünü yaratır orası.
Türkiye’nin şimdi kendisini gösterme zamanıdır. Geniş perspektiften bakılabilir. Türkiye’nin bu dönemde çözebileceği çok mesele var. Dışişlerinin attığı adımın arkasında mutlaka bir ekonomik bir hedef vardır. Vizelerin kalkması bile ekonomik bir hedeftir. Bakın vizeler kaldırılıyor ve Atatürk Havalimanı’nda yolcu patlaması yaşanıyor. Rusya’dan, Ukrayna’dan kalkıyor uçağa atlayan geliyor” şeklinde konuştu.