Tazelenmeye ne dersiniz?

Bu kez, yaz aylarında nüfusu birkaç kat artan, kış mevsiminde ise ziyaretçilerine telaştan ve stresten uzak bir “Hafta Sonu Molası” sunan Ağva’ya uzanacağız hep birlikte. Tabiatla iç içe bir yolculuk olacak bu...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

Bazı mola yerleri vardır ki yaz aylarında nüfuslarının birkaç katına çıktıkları hareketli günleriyle meşhurlardır... Özellikle de büyük kentlere yakın, deniz kenarı destinasyonlardır bunlar... Ben, tabiatıyla gönülçelen bu duraklara sonbaharda, hatta kışın güneşli yüzünü gösterdiği günlerde de gitme taraftarıyım... Neden derseniz, çoğumuzun yaşadığı kentten kaçıp “Hafta Sonu Molası” vermesinin ana sebeplerinden biri olan telaş ve stres, bu mola yerlerindeki hakimiyetini çoktan kaybetmiş; havaya dinginlik sinmiş oluyor da ondan... Evet belki artık masmavi dalgalarda kulaç atamıyorsunuz ama iyot kokusu, günbatımı, mevsim değişiminin ağaçlara; bitkilere sinen ruhu, çiçeklerin; toprağın kokusu tazelenmenize yetiyor da artıyor bile...
Lafı çok uzattım ama sebepsiz değil; bu “Hafta Sonu Molası”nda böyle bir diyara seyahat edeceğiz hep birlikte. İstanbul’dan yaklaşık 3-3.5 saatte ulaşılan Ağva’ya... Hadi başlayalım...

Köylere de zaman ayırın...

Önce yolculuk... İstanbul’dan gelirken, şehir geride kaldıktan; hatta, Şile’yi de geçtikten sonra, birbiri ardına küçük köylerden geçeceksiniz Ağva yolunda... Eğer fotoğraf meraklısıysanız, “Hafta Sonu Molası”na buralardan da başlayabilirsiniz bence. Bu köylerin hemen hemen hepsinde zamanın izlerini taşıyan, kimi onarılmış; kimi daha yıprak, iki katlı, tahta evlere denk geleceksiniz. Hele bir de benimki gibi, ağaçların saçlarını usulca okşayan bulutların envai şekle bürünerek poz verdiği bir gün yaşıyorsanız, seveceğiniz kareler yakalamanız da mümkün buralarda... Yolda yumurtadan tarhanaya köylülerin ürettikleri lezzetleri sattıkları tezgâhlara da rastlanabiliyor zaman zaman...

İki nehrin yarattığı cazibe...

Fotoğraf molalarımızı verdik ve artık Ağva’ya geldik... Şile’den yaklaşık yarım saatte ulaşılan Ağva’nın adı “iki dere arası” anlamına geliyormuş. Cazibesinin en büyük faktörü de bu iki dere zaten, yani Yeşilçay ve Göksu... Peki ya Karadeniz? Yaz aylarında binlerce deniz tutkununun buraya akın etmesine neden olan Karadeniz’in laciverdi tonlarının Ağva’nın boynuna şık bir fular gibi sarılıverdiğini söylemeden olur mu? Bence, hayır. Sarıya çalan incecik kumlardan oluşan sahil de cabası... Bir de neyi unutmamalı biliyor musunuz, yeşili... Ağva yeşillikler içinde, zümrüt bir broşun üzerindeki telkâri bir işleme gibi duruyor çünkü. Sonbaharla birlikte hardalları, tabaları kendine yar seçen ağaçları da var, çam gibi her daim renginde ısrarcı olanları da... Hatta yapraklarını çoktan döküp yalnızca dal kalmış olmasına rağmen Trabzon hurmalarıyla turuncuyu bu rengârenk gökkuşağına katanları da... Kısacası, doğa seviyorsanız, doğanın ruhunuzu temizlediğine benim gibi gönülden inanıyorsanız sizin için hiç de fena bir mola olmayacak bu...

Martılar her zamanki gibi çığırtkan...

Pekii, “Ağva’ya ulaştık, ya şimdi?” diyorsanız, hadi yürümeye başlayalım! Ben, önce, Ağva’nın otobüs Tazelenmeye ne dersiniz? Bu kez, yaz aylarında nüfusu birkaç kat artan, kış mevsiminde ise ziyaretçilerine telaştan ve stresten uzak bir “Hafta Sonu Molası” sunan Ağva’ya uzanacağız hep birlikte. Tabiatla iç içe bir yolculuk olacak bu... terminalinin ve küçük bir çarşısının da bulunduğu merkezinin yanında uzanan Yeşilçay’ın kıyısında yürümeyi tercih ettim... Yaz aylarında ilerlemekte zorlanacağınız bu yolda hemen hepsi balık yapan lokantalar yer alıyor... Zaten, tonunu bölge bitki örtüsünün renginden alan Yeşilçay'da balıkçı tekneleri de var. Kumsala kadar uzanan hatta ise ebruli balıkçı ağları mesailerinin başlayacağı saati bekliyorlar... Martılar her zamanki gibi çığırtkan, ördeklerse ailecek şöyle bir gezmeye çıkmışlar...

Defne ağacına selam...

Tam karşıdaki ağaçlarla kaplı tepecikte ise ne olduklarını çıkaramadığım 3-5 farklı cins kuşa takılıyor gözlerim... Onları fotoğraflayıp ilerliyorum ki mis gibi kokan irice bir defne ağacına denk geliyorum... İşte tabiatla buluşmak bu!

Yol ilerledikçe yanımdan geçen Ağvalı bisikletli çocuklara rastlıyorum, dönüş yolundaysa vakit ilerlemiş; artık “Hafta Sonu Molası” na gelenler Ağva'ya teşrif etmişler, hem bisiklet sürenlerin hem de yürüyüş yapanların sayısı epey artmış doğal olarak...

Göksu'ya doğru yola çıkalım...

Ya günün kalanı? Hadi o zaman, Göksu’ya doğru çıkalım yola... Uzun sayılabilecek ama keyifli bir yürüyüş daha bizi bekliyor. Yürüyüş demişken, Ağva’da başta trekking olmak üzere çeşitli doğa sporlarını yapmak mümkün... Benim gibi amatörseniz size Yeşilçay’dan Göksu’ya olan yürüyüş de yeter... Üstelik okkalı bir kahve, belki enerjinizi yükseltebileceğiniz bir tatlı da alırsınız nehrin kenarındaki mekânlardan birinde...

Fakat usulca akan Göksu’ya fazla aldanmayın, günbatımında sahilde olun lütfen!
Zira buranın gurubu da yabana atılmaz...

Ağva'dan hediyelik eşya önerileri

Ağva’nın küçük çarşısı, Yeşilçay’ın hemen yakınında. Eğer gittiğiniz, gördüğünüz yörelerden eşinize dostunuza minik hediyelikler almayı sevenlerdenseniz, burada magnet, üzerinde “Ağva” yazan ev eşyaları gibi çeşitli alternatifler bulabilirsiniz. Yönünüzü Göksu’ya doğru çevirdiğinizde ise, yürüyüşünüz sırasında yine hediyelik standlarının bir arada bulunduğu bir açık sergi alanı göreceksiniz... Sahilde vakit geçirirseniz bol bol denk gelebileceğiniz deniz kabuklarından yapılmış hediyelikler, özellikle de rüzgârlıklar var burada... Tabii, Şile’deyiz, bölgenin en önemli ürünlerinden biri Şile bezi... Genelde yaz aylarıyla özdeşleşse de Şile bezinden yapılmış kıyafetleri halen bulmak mümkün Ağva’da. Ürünlerin çeşit sayısı yaz aylarındaki kadar çok değilse de göz atmakta fayda var.

Açık hava iştahınızı açtıysa...

Ağva’da iştah açan bir yürüyüş yaptıktan sonra acıkmamak mümkün değil... Pek çok alternatifiniz var; Yeşilçay’ın ya da Göksu’nun kıyısında veyahut deniz kenarında, hatta çarşıda midenizin sesini dindirebilirsiniz. Ben balığı tercih ettim; Karadeniz kıyısı, dedim, hamsinin tadı yanıltmadı... Yanında roka ve bol soğanla servis edilen tekirin de... Diğer mevsim balıklarının yanı sıra köfte, gözleme ya da tavuk da bulabilirsiniz Ağva'da. Yeri gelmişken söyleyeyim, Ağva’da çok sayıda lokantanın yanı sıra ve farklı özelliklerde -ve fiyatlarda- otel de var... Sokaklarda yürürken ise sık sık karşınıza dalında Trabzon hurmaları çıkacak... Tam fotoğraflık...

Rengarenk fotoğraflar

Artık turizmde adı sık anılan yerlerden biri olsa da, Ağva’da bir balıkçı kasabasının keyiflerini sürmek mümkün... İncecik, sarı kumlardan müteşekkil 2.5 kilometre uzunluğundaki kumsalında yürüyüş yapanların bu mevsimde bile azımsanmayacak sayıda olduğunu hemen belirteyim... Ağva gezinizin ana temalarından birinin fotoğraf olacağı kesin...

Doğanın seslerini dinleyin

Modern hayatın koşuşturmacası içinde es geçtiğimiz doğanın sesleri, böylesi mola yerlerinde kendilerini daha bir yoğun duyuruyor. Deniz kıyıya vuruyor, bir kuş ötüyor, martı çığlık atıyor, yapraklar hışırdıyor vs. vs... Ağva’ya gelirken ya da dönerken geçtiğiniz köylerde de mini fotoğraf molaları verirseniz, bu sesler hem çeşitlenir, hem de yörenin tarihi evlerinden görüntüler süsleyebilir karelerinizi...

Ayrıntıların peşinde

Ağva’da çarşının içinde dahi dolaşırken ruhunuzu temizleyecek, yüzünüze küçük gülümsemeler konduracak ayrıntılar çıkacak sık sık karşınıza... Çiti delip sokağa “merhaba” diyen bu sarı çiçek gibi...

Bu konularda ilginizi çekebilir