Taşın anlattığı masal
İşte, pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan, kültürlerin buluşma noktası Mardin'de verdiğimiz, tarih; gastronomi ve sporun başrolde olduğu molanın özeti...
NERMİN SAYIN
Gezginler bilir, döndüğünüz anda, hatta daha uçaktayken yeniden gitme planları yaptığınız şehirler vardır... Geçen hafta sonu, zaman zaman bastıran şiddetli yağmura -hatta bir ara yağan doluya- rağmen bir masalı adımladığım Mardin, benim için onlardan biri oldu işte... Bu kadim ve şiirsel kent, yalnızca beni değil, “gözgöze geldiği” her seyyahı kendine bağlayan bir efsuna sahip... Bunun da etkisiyle bu bahar son derece hareketli. Daracık; taşın şiirini taşıyan sokakları, az evvela önünden geçtiği dükkândan ikram edilen “hayalet şeker”leri kıtırdatarak yiyen her yaştan meraklı gezgini ağırlıyor.
Ben, bir grup gazeteci arkadaşımla birlikte Turkey Home Merrell Mardin Dünya Parkur Şampiyonası için geldiğim kenti, “Hafta Sonu Molası”na sığdırma telaşına düştüm önce. Fakat, Eski Mardin denilen bölgede çıktığım küçük bir tur bile, bu molanın çok daha uzun zamanlara ihtiyaç duyduğunu anlamama yetti de arttı.. N’apalım, detaylısı bir dahaki sefere, deyip “hızlandırılmış bir tur” gerçekleştirdim ben de Mardin’de... Sizler için de birkaç notum var...
Her zaman söylemişimdir, “hızlandırılmış tur”ların en iyi rehberi, kent müzeleridir diye. Kentte 4 Haziran’a kadar devam eden Mardin Bienali ile eş zamanlı olarak Ai Weiwei’yi ağırlayan Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi ve Dilek Sabancı Sanat Galerisi öncelikli duraklarımdan biri oldu bu yüzden. 1889’da Süvari Kışlası olarak yaptırılan ve uzun yıllar bu şekilde kullanılan bina, 2009’dan beri müze olarak hizmet veriyor. Mardin’e dair pek çok detayı kısa panolarda ziyaretçilerine sunan müze, bina olarak da etkileyici... Civardaki tarihi Mardin binalarının hepsi için rahatlıkla kullanılabilecek bir sıfat bu zaten... Örneğin tematik düzenlemesiyle dikkat çeken Mardin Müzesi de kalker taşının dile geldiği, taş ustasının sanatını konuşturduğu mekânlardan biri... Bölgede ticaretin tarihinden arkeolojiye pek çok konuda bilgi edinebiliyorsunuz bu müzede de...
Tarih boyunca pek çok uygarlığı ağırlayan, bugün de dinlerin ve kültürlerin buluştuğu önemli merkezlerden biri olan Mardin, adım başı bir ibadethaneye rastlayabileceğiniz bir zenginlik sunuyor ziyaretçilerine. Müzelerin ardından onlardan birine yöneldi ayaklarım; Ulu Cami’ye.
Gözümüzün önünde neredeyse bir deniz gibi uzanan ova ve Ulu Cami’nin minaresi, vazgeçilmez kent manzaraları arasında zaten... 12. yüzyıl Artuklu mimarisinin temel özelliklerini 21. yüzyılda kendisini ziyaret edenlere fısıldayan caminin avlusunda, benzetme olsun diye yazmıyorum, gerçekten de zaman yolculuğuna çıktım...
Bugünle dünün birbirine karıştığı bir diğer mekânsa Deyrulzafaran Manastırı oldu turumda... Mardin gezinizde uğramanız gereken duraklar arasında yer alan bu manastır, bir güneş tapınağının üzerine kurulmuş. Ziyaretçi yoğunluğundan bir süre girmek için beklediğimiz manastır, şehre yaklaşık 4 kilometre uzaklıkta...
Mardin'de, yine ziyaretçilerin yoğun ilgi gösterdiği bir başka tarihi mekânsa Kasımiye Medresesi. Yapımına Artukluların başlayıp Akkoyunluların bitirdiği medrese, özellikle bahçesinde yer alan ve doğumdan ölüme uzanan simgeler barındıran çeşmesiyle dikkatimi çekti...
Ve çarşılar tabii, Mardin ziyaretinin olmazsa olmazları... Labirenti andıran, kimi üstü kapalı, dar sokaklarda kurulu çarşılarda dükkânlara gire çıka, bakırcılar gibi zanaatkârlarla sohbet ede ede, fotoğraf çeke çeke saatler geçirmeniz mümkün... Özellikle mimarisiyle dikkat çeken Revaklı Çarşı’yı atlamamanızı öneririm. Bir önerim daha var: Mardin’in daracık sokaklarındaki yürüyüşünüze eşlik eden kuş seslerine kulak vermeniz ve damlardaki güvercinlerin "gösterilerini" seyreylemeniz...
Kent, parkur heyecanına sahne oldu
Kentin bu bahar gezginler için böyle cazip olmasının bir nedeni de ardarda düzenlenen etkinlikler. Geçen hafta Turkey Home Merrell Mardin Dünya Parkur Şampiyonası vardı örneğin. Serbest Koşu ve Parkur’un Dünya Kupası Türkiye ayağı, Zinciriye Medresesi’nde oluşturulan özel parkurda 2 gün boyunca adrenalin salgılattı hem Mardinlilere, hem gezginlere, hem de 14 ülkeden 46 sporcuya. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Mardin Valiliği’nin desteğiyle, Türkiye Cimnastik Federasyonu himayesinde, Case Productions yapım ortaklığında düzenlenen şampiyona, Mardinli gençlere bu sporu tanıtmasının yanı sıra dünya sporcularına da kenti tanıttı. Onlar arasından olduğu kadar, yayınlardan şampiyonayı takip eden sporseverler açısından da Mardin merak uyandıracaktır diye düşünüyorum... Gelelim şampiyonanın Türkiye ayağının kazananlarına... Sağanak yağmurdan kaçamak anlarda yarışan sporcular, ilk gün “hız etabı” ve “5’ten sağ kalan” bölümlerinde yarıştı ve Ukraynalı Erik Mukhametshin birinci, Amerikalı Joey Adrian ikinci, Türk sporcu Enes Kasım Tekgül ise üçüncü oldu. İkinci günde ise zaman zaman yüreğimizi ağzımıza getiren “en iyi hareket” ve “serbest stil” finalleri oldu. Hareket kategorisinde İranlı İlia Movahad birinciliği, İranlı Ashkan Yazdamimehr ikinciliği, Erik Mukhametshin ise üçüncülüğü göğüsledi. “Serbest stil”de ise Erik Mukhametshin birinci, Rus Kirya Kolesnikov ikinci, Joey Adrian üçüncü sırada yer aldı. Şampiyonanın finaline ve ödül törenine Mardin Valisi ve Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Mustafa Yaman da katıldı.
Şehri hızlıca tanımak için...
Sakıp Sabancı’nın vasiyeti üzerine Sabancı Vakfı tarafından restore edilerek müze ve sanat galerisine dönüştürülen Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi ve Dilek Sabancı Sanat Galerisi’ndeki turumda Mardin’de kentin tarihine, çok kültürlülüğüne, taş işçiliğinine, telkârisine, müziğine, yaşam biçimlerine, mutfağına ve simge eserlerine dair bilgilerimi artırdım çabucak. Müzede yer alan balmumu heykelli yerleştirmeler oldukça özenli... Buradan edindiğim bilgiler eşliğinde Mardin’i gezmek çok daha keyifl iydi doğrusu... Ai Weiwei’nin porselenden oluşan sergi ise alt kattaydı ve tarihi binaya yakışmıştı...
Siz hiç mavi renkli “hayalet şeker” yediniz mi?
- Çarşılarında yürürken habire şekerleme yediğim bir Safranbolu var, bir de Mardin... Safranbolulu esnaf nasıl lokumlarını sunuyorsa gezginlere, Mardinliler de badem şekeri ikram etmeden bırakmıyorlar. Şekerler çeşit çeşit; kakulelisinden tarçınlısına... Şehirle özdeşleşense “hayalet şeker” dedikleri mavi badem şekeri... Bir ağacın kök boyasıyla renklendirilen bu şeker durdukça beyazlıyormuş, rengi uçuyormuş yani. O yüzden hayalet denirmiş.
Taşın üstünde âdeta “dantel ören” eller
- Biz büyük kentlerde yaşayanların yakasına yapışan, hani şairin “Yaşamak değil beni bu öldürecek” dediği telaştan kurtulmanın yolunu da buldum sevgili okurlar: Eski Mardin’in daracık sokaklarını turlamak... Örneğin Kent Müzesi ile Mardin Müzesi arasındaki bölümü, hiç acele etmeden keyfini çıkara çıkara, binalardaki detayları keşfede keşfede gezmenizi öneririm... Romalılardan beri taş kullanılan binaların işlemeleri dantel gibi...
En güzel kokan hediyelik: Sabun
- Mardin’e gelen gezginlerin dönerken yanlarında sevdiklerine götürdükleri hediyeliklerin başında sabun geliyor. Çünkü mis kokuları, onlarca çeşidi ve renkleriyle gerçekten gönül alıcı bu sabunlar. En revaçta olanıysa bıttım sabunu... Bıttım, bir tür yabani fıstık. Doğal olarak epey yağlı bir sabun ve koyu sarı renkte... Sabuncularda çeşitli aromatik yağlara ve farklı malzemelerden keselere de rastlayabilirsiniz.
Şahmeran figürü Mardin'de her yerde
- Telkâri ve bakırcılık, Mardin’de hâlâ yaşıyor. Bir bakırcı ustasıyla sohbet ettim, gerçekten o kadar zahmetli bir zanaat ki bu, değerini bilmemiz lâzım... Mardin’den hediyelik seçerken bu sanatların ürünlerini de değerlendirebilirsiniz. Tabii bir de Şahreman figürlü objeler var... O kadar sık karşınıza çıkacaklar ki; bakırın, ahşabın, camın, bezin üzerinde, dönerken yanınızda bir tane olsun isteyeceksiniz. Üstelik bolluk ve bereket getiriyormuş.
Sofra bir şölen gibi
"Yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüklerini anlat” diyenler sayfanın diğer bölümlerine yönelsinler, bu kutu “Ne yedin, ne içtin”ciler için... Kültür mozaiği bir kentte doğal olarak mutfak da zengin. Et, bulgur ve baharat hakim denebilir mutfağa. Tabii acı da yerini almış... Cevizlisini denediğim Mardin kebabı, kaburganın bütün lezzetinin pilava geçtiği kuzu kaburga dolması, hem haşlaması hem kızartması yapılan içli köfte -mahalli adıyla ırok- ve buttan yapılıp bademle süslenen dobo dolması önerebileceğim lezzetlerden bazıları... Taslarda gelen ve isterseniz minik kepçelerle içebileceğiniz ayrana ise doyamadık biz İstanbullular... Benim gibi acıyla aranız iyi değilse ayranın yanı sıra yoğurt ve buğdayla yapılan lebeni de yemeğinizi çeşnilendirebilir... Kahve seviyorsanız hepsinin üstüne mırra deneyebilirsiniz. Bir tür kapalı lahmacun olan sembusek de pek meşhur, ama ben tadamadım, artık bir dahaki sefere... Bu arada, Mardin’de sumak da bol bol kullanılıyor...