Tabiatla tarih el ele verirse...
Kapadokya... Doğasının olağanüstülüğü ve kadim geçmişiyle göreni her defasında büyüleyen, yeniden çağıran, defalarca gidilse de keşiflerin bitmeyeceği bir diyar...Hadi gelin, bu "Hafta Sonu Molası"nı bu şiirsel coğrafyada verelim...
NERMİN SAYIN
"Pamuk” büyüklerimiz vardır hani; kimselere sesini yükseltmez, karıncayı bile incitmezler. Hoşgörülü, görmüş geçirmiş ve bilgedirler. Ama bir gün işte bu pamuk dedemiz ya da ninemizi gençliğinden beri tanıyan bir eş dost çıkagelir, muhabbet koyulaşır, anılara dalınır da ağzımız açık kalarak öğreniririz: O yumuşacık, su gibi akan ses bir vakitler ne kavgalarda yükselmiş, gözün gözü görmediği ne fırtınalar çıkarmıştır o büyüğümüz... İşte bu aklıma geliverdi kardan saçı sakalı ağarmış; bütün kış sporu tutkunlarına sevecenlikle kucak açan kalender Erciyes ve Kapadokya’yı düşününce.. Çünkü, bu masal diyarının, bu binlerce yılın şiirinin “sebebi”, milyonlarca sene önce lavlarıyla kilometrelerce karelik alanı kavuran bugünün sakin ve vakur Erciyes’i ile gençlik arkadaşları Hasandağı ile Güllüdağ’dan başkası değildi.. O lavları sayısız yıl boyunca rüzgâr ve yağmur dövmüş, ortaya Nevşehir, Kayseri, Kırşehir, Niğde ve Aksaray’a yayılan benzersiz bir diyar çıkmıştı.
Seyyahların gözdesi...
Defalarca gelsem bıkmayacağım, sadece benim değil, dünyanın dört bucağından seyyahların gözünde de doyumsuz olan bölgedeydim bir kez daha... Aslında bu defa beyazlar altında görmeyi umuyordum onu ama, kısmet baharın başlangıcınaymış. Olsun, her mevsim güzel o; tıpkı annemizin en şevkatli sesiyle anlattığı o sevdiğimiz masal gibi. Size de o masalı anlatayım mı bu “Hafta Sonu Molası”nda? Yanıtınız evetse, hadi başlayalım...
Ben “sınırlarından” içeri girdiğimde Kapadokya çoktan uyanmış durumda... Çünkü burada horozlar, balonlara endeksli. Hava müsaitse sabahın ilk ışıklarıyla birlikte havalanan balonlar, turistler için Kapadokya’yı izlemenin en renkli yöntemlerinden biri. Peribacalarını kuşbakışı seyretmek isteyenler kadar bu rengârenk balon cümbüşünü fotoğraflamaya da ilgi duyanlar var... Ben, dedim ya, balon saatini kaçırdım, ama Avanos’ta bir sabahla başlayabilirim turuma...
Önce Kızılırmak’a bir “günaydın” demeli... Bunun en güzel yolu da 1973’te nehrin iki yakasını birbirine bağlayan Tahta Köprü ya da diğer adıyla Asma Köprü’nün yanına gidip deklanşöre bol bol basmak galiba... Sonra da sıra dededen babadan bu sanatla uğraşan zanaatkârları yan yana bulabileceğimiz Avanos Çanakçılar Bölgesi’ne gelecek tabii... Hititlerden bu yana yaşayan sanatın günümüzdeki temsilcilerinden dinlenecek nice hikâye, görülecek nice el emeği göz nuru yapıt var burada... Tezgâhlardan gözü de gönlü de almak zor, ama yola düşmek, bir güne asla sığmayacak Kapadokya’dan biriktirebildiğimiz kadar imajı zihnimize kazımak gerek...
Ruhunu hissetmek için...
Çok geçmeden, o imajları çoğaltacak duraklarından birine daha varıyorum işte; Çavuşin’e... Bu kadim köy, başlığa da taşıdığım tabiatla tarihin el ele verdiği nice noktasından biri bölgenin. Göreme-Avanos yolu üzerindeki Çavuşin, Kapadokya’nın ruhunu hissedebileceğiniz bölgelerden biri... Bir zamanlar Hristiyan keşişlerinin yaşadığı kayadan oyma “ev”ler, insanın geçmişe yönelik merak duygusunu kamçılıyor... Yeri gelmişken belirteyim; Kapadokya molanızda bölgedeki birbirinden ilginç tarihi kiliselerden ve yeraltı şehirlerinden vaktiniz yettiği kadarını keşfedin. Heybeniz bilgi ve ilham dolacak... Biliyorum, çünkü; geçen Kapadokya turumda uğradığım Göreme Açık Hava Müzesi, benim için unutulmaz bir duraktı... Fakat bugün zamanım epey az; Çavuşin’den çıkıp biraz ilerliyorum ki içimdeki fotoğrafçı feryat figan arabayı durduruyor. Bu kez nefis bir vadideyiz... Bembeyaz bulutlar çeşit çeşit peribacasına fon olmakta... Orada mı daha çok fotoğraf çektim, yoksa nazar boncuklu ağaçlarla bezeli panorama alanlarında mı, doğrusu saymadım... Uçak saati amansızca yaklaşırken Üç Güzeller diye anılan peribacalarının da hatrını sorup o günkü Kapadokya turumun son durağı Ürgüp’e vardım. Sevimli çarşısı acıktığımı hatırlattı bana... “Testi kebabı?” diye soranlara “Hayır” demedim, hele de Temenni Tepesi’ne çıkmak için enerjiye ihtiyaç duyarken...
Fotoğraf çekmeye doymak mümkün değil?
Kapadokya’yı görmek isteyenlere sunulan altenatifler arasında maceracı ruhlara hitap eden atv araçları da var. Bölgenin çeşitli merkezlerinden kiralanabilen atv’lerle civardaki vadileri keşfe çıkmak mümkün. Trekking de yapılabilen bu bölgelerden birinde, atv’li bir gruba ben de denk geldim bu sefer...
Çöl safarilerinin vazgeçilmezlerinden olan araç, Kapadokya’da da keyifl i anlar sunuyordu belli ki... O anın ışığıyla daha bir kızıl-sarı görünen peri bacalarının arasında albümüme keyifli kareler ekledim, aklım atv'lerde kalsa da, bir başka sefere deyip yola koyuldum yeniden... Ve bu kez de onlara rastladım bu masal diyarında: Güvercinlere... Bölgenin özel toprağını zenginleştirmek için gübreleri kullanılan güvercinler, peribacalarında küçük bir mola vermişler, Kapadokya’yı havadan seyirlerini “İnsanoğluyla aynı seviyeden sürdürelim biraz da” demişlerdi...
E, onları fotoğraflamadan da olmazdı tabii... Zaten Kapadokya’da fotoğraf çekmeye doymak mümkün değil. Uyarıyorum...
Kör de bilir yolunu...
Kapadokya’nın ana duraklarından biri olan Avanos ilçesinin merkezinde, bu toprakların kadim sanatına ayrılan “Avanos Çanakçılar Bölgesi” yer alıyor. “Kör de bilir Avanos’un yolunu / Testi bardak kırığından bellidir” dizelerini taşıyan panoyu gördünüz mü, doğru yerdesiniz... Bin bir renk ve biçim arasında alışverişinizi yaptıktan sonra şöyle okkalı bir yorgunluk kahvesi içmek isterseniz, usul usul akan Kızılırmak nehrinin çevresinde yer alan mekânlar sizi bekliyor... Bu toprakların en büyük “sürprizlerinden” biri bence Kızılırmak... Kapadokya’nın kendine özgü toprağına ve sarısına gözünüz alışmışken “Ben de buradayım” deyiveriyor Avanos’un orta yerinde...
“Günün mevsimleri”nin tadını çıkarın!
Kapadokya öyle bir masal ki karlar altında ayrı, baharı karşılar ya da veda ederken ayrı, yaz sarısında ayrı güzel... Tabii bu coğrafyada yalnızca mevsimler değil, “günün mevsimleri” de özel yaşanıyor. Bölgede balon turuna katılmak için erkenden kalkan seyyahlar gündoğumunun renkleriyle haşır neşir olurken, Kapadokya'da günbatımının keyfiyse ayrı... Güneşin Kapadokya’yı kırmızılara, turunculara, pembelere, morlara boyadığı bu saatler, tablo gibi fotoğrafl ar için de ideal zamanlama yaratıyor... Benden söylemesi, bu saatler içinizdeki sanatçıya ilham verebilir.
Sohbetlerin eşlikçisi iki lezzet
Burada bulabileceğiniz iki lezzetten de bahsetmek istiyorum size, hem de, her ikisi de dönerken yanımızda götürebileceğimiz cinsten: Köfter ve sütlü kabak çekirdeği... Köfter; üzüm pekmezi ve unla yapılan, lokum gibi küp kesilen bir tür şekerleme... Sütlü kabak çekirdeği ise, çekirdeğin lezzetine kavrulurken sütün eklenmesiyle elde edilmiş farklı bir eğlencelik... Arkadaşlarınıza Kapadokya anılarınızı anlatırken iyi gideceklerdir...
Tezgahtan valize...
Kızıl renkli; yumuşak ve yağlı toprak, bölgenin; özellikle de Kızılırmak’ın yakın arkadaşı Avanos’un tarih boyunca çanak ve çömlekçilikte öne çıkmasını sağlamış. Bugün bu masal ülkesini ziyaret ettiğinizde, isterseniz bu “sadık yar”la siz de kucaklaşabilir, artık bir turizm aktivitesi de olan tezgâhın başına oturup elinizin maharetini deneyebilirsiniz... Benim gibi yeteneğine güvenemeyenlerdenseniz çarkın her dönüşünde ustanın yaratımını izlemesi de oldukça keyifli, basın basabildiğiniz kadar fotoğraf makinenizin deklanşörüne ya da en iyisi bir video çekin! Bu zahmetli el sanatının güzel ürünleri, Kapadokya’dan dönerken sevdiklerinize alabileceğiniz hediyeliklerin de başına geliyor. Yeraltı şehirleriyle de meşhur Kapadokya’da kimi yerin altında yer alan bu işlik-mağazalarda ve tabii modern dükkânlarda pek çok çeşidi bulmak mümkün... Ya alternatifl er, diye sorarsanız... Kapadokya’nın meşhur balonları kumaştan seramiğe renk renk pek çok malzemeden üretilmişler ve meraklılarını bekliyorlar... Tabii, civarda oniks taşı da çıkıyor. Görünümleriyle gönül okşayan onikslerden de pek çok obje bulabilirsiniz Kapadokya’da.