"Şu Prizren'in egri bügri yollari"

Doğayla tarihin kol kola girdiği, ortasından akan Akdere'nin dinleyene kâh hüzünlü kâh neşeli hikâyeler anlattığı bir diyar Prizren... Osmanlı'nın Balkanlar'daki en önemli duraklarından birinde bir "Hafta Sonu Molası"na ne dersiniz?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

Hani çocukken hepimizin çizdiği bir peyzaj vardır: Ortadan şırıl şırıl akan bir dere, çevresinde oya gibi evler, üstünde bir köprü, fonda yemyeşil dağlar, tepeler... İşte bu resimdeki tepeye şehre hakim bir kale; biraz aşağısına bir kilise kondurun, köprünün ayağınaysa tarihi bir cami, etrafına da dere kenarında soluklanacak lokantalar; kafeteryalar ekleyin; alın size Prizren... Yeşil gözlü Şar Dağları'nın eteklerine kurulmuş bu her dem şirin kenti anlatacağım bu hafta sonu size... Yoo, hayır, tarihinden başlamayacağım; zaten o kadar çok değişim -ve acı- yaşanmış ki bu topraklarda, özetlemek bile bu sayfanın sınırlarını kat be kat aşar. Bu yazıda bulabileceğiniz "Bugün uçağa atlayıp Kosova'ya gitseniz, Prizren'e geçseniz, sizi nasıl bir seyahat bekler?" sorusuna mütevazı bir cevap...

Önce, benim Kosova Prizrenliler Kültür ve Yardımlaşma Derneği'nin misafiri olarak gittiğim kente hep beraber kuşbakışı bakalım mı... Evet, diyorsanız önce Kale'ye çıkmalıyız. Ne de olsa, Agim Fişar'ın derlemesi ünlü türküsünde dendiği gibi "Şu Prizren'in egri bügri yollari, kalaya bakar." 590 metre yükseklikteki bu Prizren Kalesi'ne tırmanışınız zahmetli olabilir, ama göreceğiniz manzaraya değeceği kesin. Kentin hem geleneksel hem de modern yüzünü bir arada inceleyebileceksiniz demektir... Modern bölüm şurada dursun, biz tarihin derinliklerine akalım... Prizren'de pek çok ca- "Şu Prizren'in egri bügri yollari" mi var, ama en önemlisi, kentin ortasındaki Sofu Sinan Paşa Camisi. Halkın Akdere dediği Bistriça'nın kıyısına kurulan bu camiyi, Prizren'in bir köyünden devşirilen paşa, 1615'te yaptırmış. 2008'de TİKA tarafından onarılan eserin içini de mutlaka görmelisiniz. Kosova'nın eyvanlı tek camisi olmasının yanı sıra ahşap minberi de ilk yapılışından kalma. Üstelik süslemeleri çok ilginç. Barok üslubunu yansıtıyor, bunda 1830'larda camiyi onaran sinsarların (yani yerel ustaların) önemli etkisi var. Camiyi gezdikten sonra Şadırvan Meydanı'na devam edin. Muhtemelen yolda şehrin maskotlarından kocaman; bembeyaz ve cana yakın Rubin'in çektiği faytona denk geleceksiniz. Tam Şadırvan Çeşmesi'nin orada onunla bir hatıra fotoğrafı çektirin. Bu çeşmeden su içenler, Prizren'e mutlaka geri dönüyorlarmış. Çeşmenin iki işlevi daha var: Bekârsanız evleniyorsunuz, orta yaşlı bir kadınsanız gençleşiyorsunuz. Rivayetleri bilmem ama, Prizren'deki bütün sular lezzetli, susuzluğunu gidermeyi ihmâl etmeyin, derim... Akdere'nin iki yakasını birbirine bağlayan Osmanlı eseri Taş Köprü de dantel gibi, tam fotoğrafl ık. Kapağımıza taşıdığımız eski usûl evlerin olduğu bölgeye Maraş diyorlar. Orada da, Taş Köprü'yle Nalet (lanet değil) Köprüsü arasında kalan kısımda da derenin şırıltıları eşliğinde güzel yemekler yiyebileceğiniz lokantalar var. Prizren'e gelmişken bu keyif atlanmaz doğrusu. Dönemin bir aliminin üzerinde şeytanlarla dövüştüğüne inanıldığı için Nalet denen köprüyse Avrupa'ya özenen âşıkların kilitleriyle dolmaya başlamış bile.

                                     

PRİZREN'İ PRİZREN YAPAN ESERLER

Fatih, 1455'te Prizren'i alınca, ordunun ilk namazı kıldığı alana kentteki ilk Osmanlı mimari eseri olan Namazgâh'ı yaptırmış. Balkan Savaşları'nda yıkılan eser, 2002'de yeniden inşa edilmiş (yanda solda.) Prizren tarih boyunca bölgenin kültür merkezlerinden biri olmuş, el sanatlarının yanında, hemen herkesin çaldığı ya da söylediği, şiir yazdığı sanatsever bir diyar burası. El sanatlarının bir kısmı çok azalsa da, ana hatlarıyla kültürlerini yaşatmalarında büyük rolü olan bir dernek var: Doğruyol. 1951'de açılan bu dernekte Türk halk müziğinden halk oyunlarına, edebiyattan tiyatroya pek çok kolda eğitim var. Denk gelirseniz, müzik aletleriyle süslü salonlarında bir konser dinleyebilirsiniz (altta.) Eczacı Musa Şehzade'nin 200 yıllık konağı da, Prizren'de yaşam bir zamanlar nasılmış anlamamız için muhafaza edilmiş bir "Etnoloji Müzesi" (yanda sağda.) Buraya da mutlaka uğrayın, "kalorifer sistemi"ne şaşıp kalın!

Saat Kulesi'nden görünen...

Şehri gezerken bir saat kulesine de denk geleceksiniz. 1596'da yapılan Gazi Şemseddin Ahmet Bey Hamamı'nın hemen yanında. Kule savaş zamanında gözetleme amaçlı da kullanılmış. Bugün Arkeloji Müzesi. Savaş doğal olarak Prizren'in mimarisini etkilemiş. Öyle ki adetâ kendi kendine bir barış anıtı bile oluşturmuş: Arasta Camii Minaresi. Camisi yıkılan bu minarenin yanından geçerken, bölgede yaşanan acıların yüreğinize değmemesi mümkün değil.

Tarih meraklısıysanız...

Bugüne surları kalan Kale'deki top, Prizren'e gelenlerin fotoğraf çektirme noktalarından. Tarih meraklısıysanız kentte; kiliseleri, Prizren'in içlerinde yavaş yavaş yok olan tarihi evleri, savaşın izlerini taşıyan "Osmanlı kaldırımı" sokakları, Arnavutlar için çok önemli olan Prizren Birliği Müzesi'ni görebilirsiniz. Sık sık savaş kahramanlarına adanan heykellere de rastlayacaksınız güzergâh boyu. Yorulursanız, istikâmet nefis Türk kahvesi içebileceğiniz meydan kafeleri...

Damaklarınız bayram edecek

Eğer damak tadınıza düşkünseniz, burada yüzünüzün güleceği kesin. Kenti kuşatan binbir çeşit yeşil, doğal olarak hayvanların etinin; sütünün ve sebzelerin lezzetine de aksetmiş. Dolayısıyla yemekleri son derece lezzetli. Hele de tuzlu kaymakla servis edilen köftesi pek nefis. Gelmişken elbasan tava, börek, paşa köftesi ve tespişte tatlısı gibi yerel lezzetleri deneyebilirsiniz. Tavsiye ederim; isli et başta olmak üzere şarküteri ürünlerine de ilgi gösterin. Bir de cizaya: Sütlü, lorlu, biberli bu lezzete hepimiz bayıldık...

Tatlı yiyelim tatlı konuşalım...

Prizrenliler konuklarını baştacı etmek için elden geleni yapıyorlar. Zaten hanımlarının hamaratlığı yüzünden "Prizren gelini" diye bir tabir bile türemiş. Bizde artık unutulan bir ikrama da denk geldim. Evin hanımı, misafirlerine kendi elceğizleriyle yaptığı reçeli, su ve kaşıkla sunuyor önce. Bir nevi tatlı yiyelim, tatlı konuşalım... Bizim bahtımıza karaduttan yapılmışı düştü. Özendirmek gibi olmasın, harikaydı.

Bu boza başka boza

Prizren'e gelip de boza içmemek olur mu! Fakat, baştan söyleyeyim, alıştığınızdan farklı bir boza bu. Daha sıvı, daha koyu renkli ve daha ekşimtrak. Bir zamanlar İstanbul'da da böyleymiş, değişe değişe bugünkü halini almış. Nasıl derseniz, ben sevdim, bakalım siz sevecek misiniz? Sevdiğim bir başka içecekleri de yaban mersini suyu oldu. Onu da deneyin.

Bu konularda ilginizi çekebilir