Sanat kokan şehirde 2 gün
Amsterdam farklı beğenilere sahip gezginlere hitap edecek birçok zenginliğe sahip. Hele hele sanata ve mimariye ilgi duyuyorsanız birkaç gün içinde kaybolacağınız bir masala dönüşebilir.
SELENAY YAĞCI
Amsterdam, benim ilk gözağrım, Avrupa’da gördüğüm ilk şehir. Sizin de bu şehre âşık olmanız muhtemel... “Kuzeyin Venedik’i” olarak anılan Amsterdam, adını Amstel nehrinden alan bir balıkçı köyü olarak kurulmuş. Hollanda’nın nüfus olarak en kalabalık şehirlerinden biri olması bir yana birçok turistin de uğrak yeri. Şehir, daha uçakta sizi etkisi altına alıyor. Gökyüzünden görünümü muazzam, dümdüz yeşilliğin arasında yer alan kanallar... Ardından şehrin merkezine gitmek için trene biniyorsunuz. Meşhur tren istasyonu Centraal Station, sizi “Hoşgeldiniz, masal başlıyor” dercesine karşılıyor. Ben “su seven” biriyim; deniz, nehir ya da göl manzarasına bayılıyorum. Ama bir kentin içinde böylesine suyla iç içe olmayı ilk kez burada gördüm. Kanalları, eski evleri ve devasa sanat binaları beni büyüleyen ilk şey oldu. Amsterdam her tarzdan gezgine hitap edecek birçok zenginliğe sahip bir şehir.
Çantadan elmasa...
Şehir, müzeleri ve estetik dolu mimari yapılarının çokluğuyla dikkat çekiyor. Çantadan elmasa kadar neredeyse aklınıza gelecek her şeyin müzesini yapmışlar. Amsterdam’da, birçok meydan sanat ve tarih kokuyor. Rembrandt Meydanı’nda ünlü ressamın “Gece Nöbeti” tablosunun bir heykeli bulurken, Muntplein’de eskiden şehir surlarının parçası olan 15. yüzyıl kulesi Munttoren kendine hayran bırakıyor. Amsterdam şehir merkezi küçük ve her yer birbirine çok benziyor. Eğer sanata ve mimariye ilgi duyuyorsanız Amsterdam birkaç gün içinde kaybolacağınız bir masala dönüşebilir. Mimarisinden müzelerine eğlence hayatından doğasına etkileyici, ruhu olan kent, Avrupa’nın gezilecek yer bakımından en zengin şehirlerinden biri...
Amsterdam'ın dümdüz sokaklarında öylece dolaşmak bile keyifli. Şehirde ve çevresinde yapılacaklar için çok uzun bir liste sıralanabilir, ancak ister yürüyün ister bisikletle gezin her sokağında tarihe ve sanata dair ayrıntılar yakalayabilirsiniz. Şehre kaçıncı kez giderseniz gidin her defasında başka bir güzellik keşfedebilirsiniz.
VAN GOGH’UN RESİM TUTKUSU
Van Gogh sevgim çocukluğuma kadar gidiyor. Yıllardır bulduğum her şeyi okuyorum, izliyorum. O yüzden Amsterdam’a gidişlerimde ilk olarak koşarak Van Gogh Müzesi’ni ziyaret ettim hep. Yaşadığı süre boyunca kıymeti bilinmeyen Van Gogh, dahilikle delilik sınırında biriydi ama, müzesinin bu kadar sevildiğini bilse mutlu olurdu, eminim. Şehrin en çok ziyaretçi çeken müzesinde, dünyanın en kapsamlı Van Gogh koleksiyonu sergileniyor. Müzede Van Gogh’un 200’den fazla resmi, 500’den fazla çizimi, yüzlerce mektubu var. 4 katlı müze, otoportreleriyle başlayan ve yaşam öyküsünün anlatıldığı bir öyküye dönüşüyor. İlk yıllarındaki “Patates Yiyenler” gibi kasvetli eserleri ile başlayıp, renkleri keşfettiği eserlerle devam edip Auvers’deki son aylarında yaptığı ıstıraplı resimleriyle bitiyor. Ek bina ise Van Gogh’un sanatsal esinleri, diğer sanatçılar üzerindeki etkileri ya da başka müzelerde bulunan resimlerinden oluşan geçici sergiler için ayrılmış. Benim farklı seferlerde “In Munch: Van Gogh” ve “Daubigny, Monet, Van Gogh” sergilerini gezme şansım oldu. Sergiler de oldukça ilgi çekici, mutlaka ne var ne yok diye bakılmalı. Geziyi bittiğinde Van Gogh, sanatı kadar resme olan tutkusu ve çalışma hırsıyla da sizi kendine hayran bırakıyor.
Müze meydanının en ihtişamlısı
Müze cenneti Amsterdam’da Museumplein yani müze meydanında birçok müze yer alıyor. Bunlardan en ihtişamlısı estetik mimarisiyle göz dolduran Rijksmuseum. Müze meydanına Rijks’ın muhteşem kapısından geçerek giriyorsunuz ve meşhur “I am Amsterdam” yazısı sizi orada bekliyor. Rijksmuseum, Rembrandt’ın 20 önemli tablosunun yanı sıra Steen, Hals, Vermeer gibi ustaların eserleriyle 17. yüzyıl Hollanda resmi sanatının en kapsamlı koleksiyonunu içeriyor. Müzenin temelleri 1808’de Dam Meydanı’ndaki Kraliyet Sarayı’nda atılmış.binlerce eserle dünyanın en büyük Felemenk sanat koleksiyonuna sahip olan müzede zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.
Şehri bir de kanal turuyla keşfedin!
Bisiklet trafiği ile ünlü şehirde bisiklete binmek turist olarak epey zor. Yapılacak en iyi turistik aktivitelerden biri kanal turu. Fırsatınız varsa Amsterdam’ın dört tarafını saran kanallar arasında bir tekne yolculuğu çok keyifl i oluyor. Tren istasyonu önünden kalkan ve 1,5 saat süren bu rehberli turlarda bilmediğiniz birçok tarihi bina ile tanışabilirsiniz. Şehrin kalabalığında geri planda kalmış, Hollanda’nın Old Centre bölgesinde yer alan muhteşem estetik güzelliğe sahip Saint Nicholas Bazilikası’nı da, Ulusal Denizcilik Müzesi’nin önünde duran 300 yıl önce Hindistan'a yolculuk yapmış gemiyi de tur sayesinde keşfettik. Amsterdam deyince Anne Frank’ı anmadan olmaz. Amsterdam’ın en çok ziyaret edilen noktalarından biri II. Dünya Savaşı’nda Anne Frank ve ailesinin iki yıl boyunca saklandığı evin müzeye dönüştürülmüş hâli olan “Anne Frank Evi”, kanal turu sırasında bile karşınıza çıktığında sizi hüzne boğabiliyor.
Peynir yemeden dönmeyin!
Amsterdam’ın ünlü bir sokak pazarı var. Cadde adını 17. yüzyıl ressamlarından Albert Cuyp’tan alırken pazar da adını caddeden alıyor. Albert Cuyp Markt’ta alışveriş 20. yüzyılda başlamış. Pazarda meyve, sebze, kıyafet, balık, ünlü Hollanda peyniri ve 2.el eşya gibi bir çok şey satılıyor. Özellikle cumartesi günleri çok kalabalık. Burası farklı bir gezi alternatifi olabilir. Şehirde mutlaka tatmanız gereken 3 şey var: Biri külahlarda satılan meşhur patates kızartması, ikincisi Hollanda’ya özgü tatlı pankek ve sonuncusu tabii ki Hollanda peyniri... Peyniri Amsterdam’a yarım saat uzaklıktaki Volendam, Edam gibi kasabalara giderek köy fabrikalarında da tadabilirsiniz. Şehirlerde özellikle dünyaca ünlü futbol takımlarının stadyumlarını tur eşliğinde gezmek, müzelerinde kazandıkları kupaları incelemek heyecan verici oluyor. Ben de şehrin futbol takımı Ajax’ın stadı Amsterdam Arena’da bir saatlik tura katıldım. Futbolseverseniz stadın çimlerine basıp fotoğraf çektirmekten keyif alabilirsiniz. Amsterdam’da ilgi çeken şeylerden bir başkası da kanal kenarlarındaki yüzen evler ya da başka deyişle “bot evler.” Evler kanala sabit ve bir konutta olması gereken her şey var. Geçmişte konut sıkıntısının başlamasıyla eski tekneler kanallarda ev olarak kullanılmaya başlanmış. Şimdilerde sanatçılar, yazarlar veya genç nesil tercih ediyor.