Keyifli bir Trakya molası
Namık Kemal’den Macar soylusu Rakoczi’ye kültürümüzü artırmaya, Hayrabolu tatlısından köfteye midemizi şenlendirmeye, Uçmakdere’den Yeniköy’e doğanın keyfini çıkarmaya var mısınız?
NERMİN SAYIN
Bir zamanlar Trakların durağı... Bizans döneminde bereketli topraklarıyla başkentin tahıl ambarı... Süleymanpaşa tarafından 1357’de Osmanlı topraklarına katılan Rumeli’nin ilk fethedilen şehirlerinden biri... Evet, bildiniz, bu hafta “Hafta Sonu Molası”ndan kültür de bekleseniz gastronomik lezzetler de, spor da umsanız tarih de eliniz boş dönmeyeceğiniz Tekirdağ’dayız. Şehrin sınırlarını “yaz molası”ndan dört mevsime genişleteceğiz hep beraber!
Ama siz yine de eldiven ve bereyi yanınıza almayı unutmayın, benden söylemesi...
Süleymanpaşa Belediyesi’nin konuğu olarak geçirdiğim iki günü özetlerken, önce tarih meraklılarının gönlünü hoş edelim. Tekirdağ civarı Perinthos; Byzante; Apri ve Heraion Teichos antik kentleri, Güneşkaya ve Güngörmez mağaraları gibi arkeolojik anlamda çok önemli yerleşimlere de sahip. Söz, onları da bir bahar günü gezeceğiz, ama şimdi düşün peşime de size Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’ni anlatayım. Arkeoloji kısmının en önemli bölümü, Naip Tülümüsü odası. Bu bölüm, özellikle geçmişe tutkun seyyahlara çok ilginç gelecek bir yerleştirme. Heraion Teichos, antik çağın sağlık merkezi de olduğundan bu alana dair pek çok parça da mevcut müzede. Şarköy’deyse zamanında taş alet üretim atölyeleri varmış. Handiyse bugün bir sapa takıp rahatlıkla kullanabileceğimiz çekiç başlarına şaşırmayın o yüzden. Bir de sualtı arkeolojisi yoluyla bulunmuş “Derinlerdeki Amphora Dağı” var ki sizi geçmişe yolculuğa çıkarmaya, hayallere sürüklemeye başlı başına aday... Zengin sikke koleksiyonunu, 1922’den Tekirdağ Sancağı’nı ve etnografya bölümündeki Sünnet Odası’nı da görün, derim. Eski Tekirdağ fotoğrafl arının çoğuysa Mübadele ile Yunanistan’a göçen Dimitrios Mavridis’e ait.
Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat’ın kente özgü tarihi evlerde açılacak birkaç müze projesi var, zamanında Mavridis ailesinin -sonra da Eşkinat ailesinin- yaşadığı ev de bu fotoğrafl ara ayrılacak. Zaten başkan Mavridis’i “Aynı evin çocuklarıyız” diyerek ikna etmiş projeye. Film karesi gibi değil mi... Diğer tarihi evlerdeyse Mübadele Müzesi ve Belediye Konservatuarı’nın geçen hafta anlattığım Müzik Aletleri Müzesi açılacak.
Peki, en ünlü Tekirdağlı kim? Namık Kemal diyenler, hadi “Hürriyet Şairi”nin evine uğrayalım şimdi. Şair, 1840’ta bu kentte doğmuş, fakat, doğduğu ev günümüze ulaşamamış. 19. yüzyıl mimarisini taşıyan bu bina, büyük ihtimalle çocukluk evinin çok benzeri. Belki de ona şiir fısıldayan bu tahta döşemenin gıcırtısı. Bina bir tür etnografya müzesi, ama toparlanmaya ve tasnife ihtiyaç var. Ben özellikle Namık Kemal ve Atatürk odalarıyla Tekirdağ mutfağında zaman geçirdim. Uğramadan dönmeyin.
“HÜRRİYET ŞAİRİ”NİN ANISINA...
Tekirdağ’da adına en çok rastlayacağınız kişi “Vatan ve Hürriyet Şairi” Namık Kemal. İşte heykellerinden biri. Üniversitesinden caddesine pek çok yerine Namık Kemal’in adını vererek en ünlü hemşehrisinin anısını yaşatıyor Tekirdağlılar. Namık Kemal Evi’ne de mutlaka uğrayın.
Hadi biraz da açık havaya çıkalım!
Hadi biraz da merkezi dolaşalım derseniz: Mimar Sinan’ın meşhur Rüstem Paşa için yaptığı cami, şu sıralar tadilatta, ama külliyesindeki çarşıyı gezebilir, çay-kahve molası verebilirsiniz. Tarihi Bedesten de yakınınızda. Orta Cami ise 1855’in mimarisini bugüne taşıyan bir eser. Tekirdağ’ın Karacakılavuz köyüyle özdeşleşen, Cicim de denen, kendinden işlemeli gibi, inanılmaz renklere; şeker pembelere, cam göbeği yeşillere sahip dokumaları ilginizi çektiyse Çarşı Sokak’taki Can Pasajı’nda gelenekseli tasarımla buluşturan bir atölye var, uğrayabilirsiniz. Köfte molası da verdikten sonra, eğer hava güzelse ve siz bir doğa tutkunuysanız; Uçmakdere’ye ya da Yeniköy’e uzanıp eski evleriyle, görkemli ağaçlarıyla bu keyifl i durağı keşfedebilirsiniz. Doğa sporlarına ilginiz varsa, merkezi Yeniköy’de olan Tekirdağ Yamaç Paraşütü Kulübü’yle (www.teyak.com) iletişime geçebilirsiniz. Rüzgâr uygunsa kışın da uçuş yapıyorlar. Merkezde de yelkenliler denizin üzerinde süzülüyordu Aralık ayının son haftasında... Ve tabii Tekirdağ bağları da doğa seven seyyahlar için bir alternatif... Bağlarda kurulan butik oteller, kar zamanı da keyifli.
Tekirdağ’da bir Macar: II. Rakoczi Ferenc
Hadi şimdi Rakoczi Caddesi’ne... Yoo, Budapeşte’ye değil, Tekirdağ’ın deniz kıyısına... Kent, Habsburg Hanedanı’na karşı gerçekleştirilen Macar bağımsızlık hareketinin lideri olan, başarısız olunca davet üzerine Osmanlı topraklarına gelen II. Rakoczi Ferenc’i 1720- 1735 arasında misafir etmiş. O ve mahiyeti için, deniz gören güzel bir bölümü ayrılmış kentin. Bugün bu evlerin bir bölümü ayakta. Rakoczi'nin yaşadığı ev de bugün müze. Özellikle Macar turistlerin Tekirdağ’daki uğrak noktalarından. İçeride döneme ait eşyalar, tablolar, bilgilendirici panolar var. Eşyaların orijinalleriyse artık Macaristan’da. Edirnekâri süslemeli nefis bir kabul salonu yaptırmış Rakoczi binaya. Sadece bu salonu görmek için bile bu tarih kokan eve uğranılır. Onunla birlikte gelenlerden Mikes Kelemen’in kitaplaşmış mektuplarını da müzeden temin edebilirsiniz. Son derece ilgi çekici. Bir kitap tavsiyem daha var: Şehrin eski ve güzel evlerinin olduğu bölüm Ertuğrul Mahallesi. Adı meşhur fırkateynden geliyor, çünkü Ertuğrul’un süvarisi Ali Bey, Tekirdağlı. Faciada ölen Ali Bey’in adı torununda yaşamış: Kültür insanı, Can Yücel’in babası Hasan Âli Yücel’de. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları basmıştı “Ertuğrul Süvarisi Ali Bey’den Ayşe Hanım’a Mektuplar”ı. Kitabı hazırlayan da Can Yücel’in ikizi Canan Yücel Eronat.
DÖRT MADDEDE HIZLANDIRILMIŞ TUR!
Alın size hızlı bir tur! İlk madde doğa tutkunlarına: Uçmakdere. Kar lastiği takılmış arabanıza atlayıp, bu güzel köye gidip doğayla kucaklaşabilirsiniz. Köy, daha yukarıdan size inanılmaz bir pastoral keyif sunuyor. Organik ürünler ve gözleme de bulabilirsiniz hafta sonları. Ayak sesinizi dinleyerek fotoğraf çekme keyfi de yabana atılmaz!
Uçmakdere’nin komşusu Yeniköy, doğa sporları tutkunları için bir vaha. Üstelik Tekirdağ Yamaç Paraşütü Kulübü çalışmalarını dört mevsim sürdürüyor, rüzgâr uygun olsun, soğuk dert değil.
El sanatlarıyla ilgiliyseniz, Karacakılavuz dokumalarını mutlaka incelemelisiniz. Tekirdağ Kültür ve Sanat Atölyesi’ni önerebilirim.
Rakoczi, burada marangozluğa merak salmış. Bu sandalye taklit, aslı Macar Ulusal Müzesi’nde.
GÜNDE ÜÇ ÖĞÜN KÖFTE!
Midenize düşkün bir seyyahsanız, yaşadınız. Hele köfte seviyorsanız, üç öğün yeseniz bıkmazsınız! Közlenmiş biber ve domatesi, iyi demlenmiş pilavı ve sosla gelen Tekirdağ köftesinin en önemli özelliği, elbette bu bereketli topraklarda büyümüş hayvanın etinin nefaseti... Öyle orda burda yediklerimize benzemiyor. Eve dönünce birzaman köfte beğenmiyorsunuz!
SIRA TATLIYA GELDİĞİNDE...
Köftemizi yedik, sıra tatlıda: İki alternatif meşhur: Hayrabolu tatlısı ve peynir helvası. Benim oyum Hayrabolu’dan yana. Yukarıda sadesini görüyorsunuz ama; tahin, ceviz ve kaymakla da servis ediliyor. Peynir helvasıysa; peynir, irmik ve yumurtadan yapılan bir lezzet. Hediyelik için de en iyi seçenek. Yaza da közlenmiş sebzeden yapılan lutukadan yiyeceğim.
CUMBALI EVLERDE KAHVE KEYFİ
Tekirdağ bir vakitler cumbalı, mütevazı ama şık ahşap evlerle doluymuş. Bugün elde kalanları korumak ve yarına taşımak için yetkililerle turizmciler el ele vermişler. Örneğin bu tarihi konaklar restorasyondan geçmiş, yeni bir düzenlemeyle birbirine bağlanarak lokanta-otel konseptine kazandırılmış. İçerisi de dönemin ruhunu yansıtıyor. Bir yemek molası için ideal.