İhtişamın diğer adında hafta sonu
Avrupa’nın en gelişmiş şehirlerinden biri olan Milano; sanatla modayı, ihtişamla sadeliğin gücünü, müzikle heykeli ve doğayla mimari zevki buluşturmuş bir kent... Sadece bir saat uzağındaki Como’ysa rüyalardan çıkmış bir diyar, adetâ...
NERMİN SAYIN
Milano’dayım... Modanın kalbinde; şık ziyaretçilerin turladığı dev bir AVM'de.. Ama dahası da var, hem de öyle bir var ki... Operanın mabedi La Scala, kente ruhunu üfleyen Da Vinci, ifade zenginliğine hayran olacağınız heykelleriyle Duomo Katedrali, dev kulüpler AC Milan ve Inter Milan, meraklılarının gözünü alamadığı otomotiv sektörü, başkentlik ettiği İtalyan yayıncılığı, bir krala ev olarak yapılan ve tüm dünyadaki en görkemli “kapalıçarşı” olan Galleria Vittorio Emanuele II, zamanının güç merkezi Sfroza Kalesi, en nihayet de bu görkemli eve; yani Milano’ya doğanın armağan ettiği muhteşem misafir odası: Como...
İşte bu “Hafta Sonu Molası”nda, Avrupa’da uçtuğu 10. destinasyon olarak Milano’ya sefer başlatan Atlasglobal Havayolları’nın davetlisi olarak gittiğim bu ihtişamlı şehri gezdireceğim size. Atlasglobal’in Milano seferleri salı, cuma ve pazar olmak üzere 3 gün. Ben de geçen cuma 11:30’ta atladım uçağa, 13:30’da Milano’daydım ve dönene kadar; sanat, ihtişam, moda ve birbirinden enfes lezzetlerle dolu bir hafta sonu geçirdim. Üstelik, yolumuz Milano’ya yaklaşık 1 saat uzaklıktaki Como’ya uzanınca, hafta sonu tadından yenmez bir hâl aldı... Geçerken uğradığımız İsviçre’nin Lugano kasabasıysa, üstüne mascarpone’li tiramisu oldu...
Yüzyıllardır Milano’ya giden her seyyah gibi, beni de kentte en çok etkileyen şey Duomo’ydu hiç kuşkusuz. Kentin kimliğini belirleyen de bu dev katedral. Yapımına 1386’da başlanan ve yaklaşık 500 yılda ortaya çıkan Duomo, bir sanat galerisi adetâ... Bittiğinde dünyanın malı sayılacağı için sürekli temsili bir inşaatın sürdüğü “rivayetler” arasında! Bu gotik yapıda her biri son derece zengin -küçüklü, büyüklü, gargoyle’li- 3 bin 400 heykel var. Heykellerde ise bir ismin damgası: Evet, Da Vinci’nin hiç heykeli yok burada belki ama, açtığı heykel okulunda yetiştirdiği öğrenciler aracılığıyla katedral, estetiğini biraz da ona borçlu. Hele biraz beklemeyi göze alır ve terasına çıkarsanız, göreceğiniz manzaranın ve dibine kadar geldiğiniz ihtişamlı heykellerin görkemini anlatmak için sayfalar yetmez. Tam tepedeki 4.16 metrelik Meryem heykeli de keza öyle... İçerde ise özellikle yandaki heykel beni çok etkiledi. Derisini üzerine elbise gibi atmış, kemik ve kasları canlı gibi ortada... Elindeki kitapla da sadece bilginin ölümsüzlüğünü simgeliyor. Dakikalarca bakabilirsiniz ama, böyle giderse Duomo’dan çıkamayabilirsiniz... Hadi ama, güpgüzel Milano sizi bekliyor...
CENNETTEN BİR PARÇA GİBİ...
Annelerimizin evlerinin en özenli, en süslü köşesi nasıl salonlar yani bir anlamda misafir odalarıysa Milano’nunki de Como gölü ve kasabası... Çünkü burası da bir misafir odası: George Clooney’den Madonna’ya, Johnny Depp’ten Alfred Hitchcock’a pek çok ünlü isim, kente 1 saat uzaklıktaki, 425 derinliğe; 146 kilometrekare yüzölçümüne; bir göl için şaşırtıcı derece berrak ve mavi sulara; Y harfine benzeyen şekle, İtalyan Alpleri’nin göle sarılırmışçasına uzanmasına hayran olarak burada birer villa almışlar. Villaların her biri dantel gibi sarıyor gölün kenarını, ama doğayla uyum içinde... Bu küçük kentte, Milano’dakine göre elbette daha mütevazı ama yine de görkemli katedrali, burada doğan pilin kaşifi Volta’nın zarif heykelini gördükten, hoş meydanlara göz attıktan, nefis bir dondurma yedikten sonra, atlayın bir tekneye, gölde tura çıkın... Rüya gibi...
KİLO ALMAYI GÖZE ALIN!
Ee, İtalya’dayız, dünyanın en lezzetli mutfaklarından birinde, bir ikikilo alacağız artık, yapacak bir şey yok! İyisi mi diyetteyken gitmeyin, yoksa hem diyetin bozulması, hem iradenize güveninizi kaybetmeniz söz konusu olabilir... Milano lokantalarının yanı sıra şık yiyecek marketleriyle de gönlünüzü çalacak. Tabii bol makarna, pizza, bruschetta, tiramisu girecek midenize, ama risottoya da yer bırakın, çünkü Milano’da risotto özellikle öne çıkmış durumda. Ben safranlısını ve domates soslu-karideslisini denedim, ikisi de hoştu. Bir tür “Happy Hour” olan Aperativo da Milano’da özellikle yaygın ve çok keyifl i... Yedik içtik, bu zevki biraz daha uzatalım diyenler, dönüşte Milano’dan çeşit çeşit makarnalar, başta buff alo mozarella; scamorza; parmesan; ricotta olmak üzere peynirler, özel makarna sosları, reçel, çikolata, şekerleme, içki vs. taşıyorlar memleketlerine... Hediyelik olarak da en güzel alternatif bunlar galiba...
LEONARDO’SUZ MİLANO OLMAZ!
Gelmiş geçmiş en büyük dehalardan biri olan Vinci’li Leonardo’nun yolu da Milano’dan geçmiş elbette. 1482’de Floransa’dan geldiği ve dük Sforza’nın hizmetine girdiği kentin estetiğini yaratan isimlerden biri o. Hatta hatırlarsanız, bir mektup vardır; yapabileceklerini düke anlatmış ama göndermemiştir; dünyanın en meşhur iş başvurusu. İşte o mektup Milano’da kalesini de gezebileceğiniz Sforza’ya yazılmış. Da Vinci dük için öğrenciler yetiştirmiş, mimari yapılarla ilgilenmiş, makineler tasarlamış. Fakat Milano için kendisinin bire bir yaptığı tek eser meşhur “Son Akşam Yemeği” freski, o da Santa Maria Della Grozia Manastırı’nın yemekhanesinde. Fresk büyük ama mekân küçük, o yüzden aylar öncesinden internetten almak lâzım biletini. 31 Aralık’a kadar yolunuz Milano’ya düşerse, bir bölümü Antalya EXPO’ya da gelen “Leonardo 3: Leonardo Da Vinci’nin Dünyası” sergisini görün. Burada “Son Akşam Yemeği”nin olduğu odayı, bir headset marifetiyle 3D ziyaret edebilir; Leonardo’nun zaman makinesinden ilk robota tasarımlarını inceleyebilirsiniz. Çıkışta da meydandaki dev Leonardo ve öğrencileri heykeliyle bir selfie çekilir, artık!
MÜZİĞİN EVİ: Milano’ya sezonda giderseniz, 1778’de açılan dünyanın en önemli operalarından La Scala’da bir opera dinlemenin yollarını arayın mutlaka. Sezon dışındaysa Lizst’in piyanosu, Verdi’nin ölüm maskı ve saçı, tarihsel müzik aletleri, besteci ve yorumcuların büst ya da tabloları, dekor örnekleri gibi objelerin yer aldığı müzesine girin, müzik yolculuğuna çıkın...
Naviglio cıvıl cıvıl
İtalyanlar yaşamı seven insanlar, dolayısıyla tüm kentlerinde ille de cıvıl cıvıl pek çok merkez var. Milano için bu adres; lokanta, kafe ve barlarıyla Naviglio. Milano gezinizde tam ortadan geçen kanalın ve üstündeki köprülerin süslediği bu bölgeye mutlaka uğramalı; tezgahlardaki çoğu el işi ürünlere göz atmalı, güzel bir yemek yemelisiniz.Hatta yaklaşık 18.00-21.00 arasını kapsayan “Aperativo” vakti için de güzel bir alternatif olacağı kesin...
Talihsiz mimarın Galleria’sı
Milanolular, kentlerini ziyaret edecek İtalya Krallığı’nın ilk kralı, “vatan babanın babası” II. Vittorio Emanuele için adına yakışır bir “ev” inşa ettiriyorlar. Kralın geleceği sabah, mimar son kontrolü yapıyor ve bir hata çarpıyor gözüne. Söylene söylene iskeleye çıkıp bu hatayı düzeltmeye çalışan mimarın kaderi pek acı: Düşüp ölüveriyor, kralına eserini sunamadan. Bugün bu “ev” dünyanın en şık kapalıçarşısı... Yerdeki boğa desenine topuğunuzla basıp çevrenizde dönerek dilek tutmadan çıkmayın!