Her köşesi fotoğraf: Balat

Kendinizi hem gezgin hem de zaman yolcusu gibi hissetmek ister misiniz? O halde kadim geçmişiyle bugünün enerjisini buluşturan Balat’a buyurun...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

Gez gez bitmez... Bu tabirin kullanıldığı pek çok şehir var kuşkusuz, ama bence en yakışanı İstanbul. Geride bıraktığı binlerce yıllık tarihle, bunca çok şeyi yaşamış olmanın bilgeliğiyle, tarih boyunca ağırladığı kültürlerden damıtarak bugüne süzdükleriyle o, kuşkusuz yeryüzündeki en özel kentlerden biri...

Fakat, günlük koşuşturmacamızın, o güzel söyleyişle hayat gailesinin içerisindeyken ne kadar fark edebiliyoruz böyle özel bir şehirde yaşadığımızı, ne kadar tadını çıkarabiliyoruz onun? Şöyle sorayım ya da: En son ne zaman şehrin kalbi Sultanahmet’i gezdiniz, Galata Kulesi’nin civarındaki sokaklarda kayboldunuz, Kadıköy balık pazarında hayata karıştınız, Ortaköy’de dostlarınızla deniz sefası yaptınız ya da Burgazada’da Sait Faik’le selamlaştınız? Eminim “yakınlarda” diyenlerinizin çoğu İstanbul’a başka şehirlerden konuk olan gezginler... İtiraf ediyorum; ben de ihmâl ettim İstanbul’u epeyce... Ama bu “Hafta Sonu Molası” nda kendimi affettirecek, hem bu eşsiz şehirde yaşayanlar hem de onu ziyaret etmeyi planlayanlar için sokaklarını adımlayacağım... Hem de ne sokaklarını! Cıvıl cıvıl, rengarenk, deniz kokulu, şehrin en eski, en çok şey görmüş geçirmiş, son yıllarda ise tasarımcılarla antikacıların, bir de konsept kafeterya ve lokantaların mekanı olan bir semtini soluyacağız hep beraber... Daracık sokaklarında

plastik top peşinde gol arayan çocuklarının neşesine ortak olacak, yerli ve yabancı fotoğraf tutkunlarının çabalarını gözlemleyecek, İstanbul'un haylaz martılarının Balat’a tutkun olduklarının farkına varacak, yaratıcılık kokan küçük mekanlarda bir kahve içip bir şeyler yiyecek, bir mezatta belki çocukluğumuzu anımsatan vintage bir eşyaya rastlayacak, tek jürinin kendimiz olduğu en güzel sokak kedisi yarışmasını düzenleyecek, ille de kelle paçamızdan nasiplenip dolu dolu bir gün geçireceğiz. Hadi, sepya değil ebruli bir mazi vadeden Haliç’in kadim arkadaşı Balat’a gidiyoruz...

Yaşayan bir film seti...

Kendine özgü yapısıyla film setini andıran yerler vardır hani, böyle bir liste yapılsa, gören herkesin Balat’ı da ekleyeceğine eminim. Filmcilerin bu kadim semte ilgisi de bu nedenle olmalı. Hemen her sezon bir diziye mekan olan Balat’ın kimi sokaklarında “Çukur” çekiliyor bu yıl. Fakat yalnızca o değil, özellikle öğleden sonraları daracık sokaklarını dolduran amatör-profesyonel fotoğrafçılar da kendi öykülerini kaydediyorlar Balat fonuna... Merdivenli Yokuş’ta istediğim kare için beklerken üşenmeyip saydım; tam sekiz deklanşör delisiydik... Neşelerini size de geçiren Balatlı çocuklardan biri yaklaşıp “Abla bu sokakta ne var da herkes buranın fotoğrafını çekiyor?” diye bile sordu bana... İçimden dedim ki “Ah çocuk, anlatabilsem bir roman çıkar...” Kimler gelip kimler geçmiş buradan, bu dimdik yokuşları tırmanan, acı tatlı; heyecanlı hüzünlü hikayesini Haliç’e anlatan sayısız nesil olmuş. Herhalde bu yaşanmışlık etkiliyor en çok sokaklarında dolaşan gezginleri diye düşündüm. Bu görünürlük içindeki bilinmezlik, kimi restore edilmiş kimi edilmeyi bekleyen binalarda yaşanmış eski hayatlara duyduğumuz ilgi... Belki de pembe renkli o plastik topla yokuş aşağı koşma keyfine duyduğumuz özlem... Labirenti andırır sokaklarında döndükçe karşınıza çıkan kiliseler, sinagoglar, camiler ve okulların fısıldadığı çok kültürlülük... Bir otobüs biletine hem turist hem zaman gezgini olma fırsatı... Ve daha pek çok şey!

Madem buraya kadar geldik...

Buraya kadar gelmişken, civardaki keyifli birkaç noktaya da zaman ayırmakta fayda var... Örneğin hava güzelse Haliç manzarasının keyfini çıkarmak için Piyer Loti’ye doğru şöyle bir uzanmakta, belki demli bir çay içip dönüşte de Eyüp Sultan Camii’ni ziyaret etmekte... Yok yolum Cibali’den taraf diyorsanız; Rezan Has Müzesi’nde (yanda) arkeolojik keşiflere açık saatler geçirmekte. Üstelik müzede "Toprağın Mirası" başlıklı yeni bir sergi de açıldı...

Edirnekapı’daki Kariye Müzesi de bir başka alternatif... Ama yok, ben biraz daha Balat soluyayım derseniz, daracık sokaklarda kaybolmaya devam. Bakalım karşınıza kaçıncı asırdan kalma, hangi ibadethane çıkacak? Ya da saksıya dönüştürülmüş botlardan mı, üst üste konup dekorasyonun parçası olmuş rengarenk bavullardan mı ilham alacaksınız? Ne de olsa tasarım böyle bir şey...

4-5 masalık mekanların hepsi farklı farklı

Hemen her sokağında gezgini çağıran bir şey var Balat’ta. Hele bir de detay peşinde bir fotoğraf tutkunuysanız, tüm gün buradasınız demektir. Hatta, laf aramızda ben bir gün daha geldim. Fakat artık ayaklarınıza kara sular inene kadar dolaşmanıza da gerek yok. Sokaklarda o kadar çok kafeterya var ki... Hoş olanı, çoğu 4-5 masalık bu konsept mekanların hemen hepsi kendine özgü bir ruh yakalamışlar komşularının mezatlarda sattıkları antikaları, vintage parçaları kullanarak... Biraz soluklanın , daha turumuz uzun, görülecek çok şey var...

Mis gibi kelle paça

Acıktınız mı? Baristaların bulunduğu kafeteryalardan portakallı kereviz yiyebileceğiniz ev yemeği mekanlarına, geleneksel şekercilerden kahvaltı çeşitlerine, pastırmalı kuru fasulye yapanlardan balık servis edenlere pek çok alternatifiniz var... Ama bence Balat’a kadar gelmişken semtin esnaf lokantası tadındaki restoranlardan birine de girin; işkembeden kelle paçaya, tuzlamadan beyin salatasına artık hangisi keyfinize uygunsa, tadın... Sokaklarda dolaşırken rastlayacağınız turşucular da hem fotoğraflık, hem midelere şenlik...

Bu konularda ilginizi çekebilir