Galata’da Art Nouveau mimarinin izinde bir gün
Adını ilk yerleşme dönemlerindeki süthanelerden alan İstanbul’un Galata semti, dekoratif süslemeleriyle ön plana çıkan Art Nouveau akımının kullanıldığı birçok binaya sahip. Hadi, yeniden “keşfedelim...”
SELENAY YAĞCI
Türkiye’deki 7 şehrin yanı sıra Kıbrıs’taki yerel tarifleri peynirli tatlarla yeniden yorumlayan Ekici, bu tarifleri “Ekici Lezzet Hikâyeleri” kitabında topladı. Biz de kentlerle lezzetleri buluşturan kitabın lansmanı vesilesiyle bu kez İstanbul’un öykülerinin peşine düştük; Galata’da Art Nouveau mimarinin ve eski İstanbul lezzetlerinin izini sürdük.
Rotamızın Galata olması bir tesadüf değil. Galata adı, ilk yerleşme dönemlerinde burada yer alan süthaneler nedeniyle Grekçe’de ‘süt’ anlamındaki ‘Gala’, ‘Galaktos’ kelimesinden geliyor. Semt, Art Nouveau akımının kullanıldığı binalara da ev sahipliği yapıyor. Art Nouveau, dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların, çiçek ve bitki desenlerin sık sık kullanıldığı, 19. yüzyılın II. yarısında ortaya çıkmış bir mimarlık akımı. II. Abdülhamid dönemiyle Osmanlı topraklarına da taşınıyor. Sultanın İstanbul’a davet ettiği İtalyan mimar Raimondo D’Aronco bu sanatın etkisini özellikle dönemin saraylarında gösteriyor. Tabii binlerce yabancıya ev sahipliği yapan Beyoğlu çevresi de Art Nouveau’dan nasibini alıyor. Bugün bu akımın izlerini taşıyan yapıların yoğunlaştığı nokta Galatasaray- Şişhane hattı.
Tünel Meydanı’ndan başlayarak yola koyuluyoruz. Fünikülerin tam karşısında eski Cer Atölyesi ve yanında Art Nouveau izlerini taşıyan büyük bir yapı yer alıyor. Meydanda bu akımın özelliklerini taşıyan birkaç bina daha var. Divan şairlerine ev sahipliği yapan Galata Mevlevihanesi’nin de bulunduğu Galip Dede Caddesi’nde bu mimarinin izlerine birçok binada rastlayabilirsiniz. Peki bu yokuşu, neden müzik aletleri satan esnaflar sarmış? Bu da tesadüf değil! Osmanlı’da toplu ticaret yapma kültürü yaygın ve müzisyenler, dönemin eğlence yerlerine yakınlığın dolayısıyla burayı mesken tutmuş. Fetihten sonra Beyoğlu’nda yapılan ilk camisi olan Bereketzâde Camisi’nin hemen arkasında eski “İngiliz Bahriye Hastanesi” var. 1904’te planını H. Percey Adams’ın çizdiği, kuleleriyle âdeta bir şato görünümündeki yapı, Galata’nın saklı kalmış güzelliklerinden...
Sonraki durağımız için yokuştan aşağı inerek 1800’lerin başında İstanbul’a yerleşen Yahudi Banker Kamondo’nun Bankalar Caddesi’ne kolay gidebilmek için yaptırdığı kıvrımlı merdivenlere varıyoruz. Evet, meşhur Kamondo merdivenleri… Sonunda ise yine aynı mimariyle yapılmış Osmanlı Bankası, şuanki adıyla Salt Galata bizi karşılıyor. İstanbul’un tarihi semtlerindeki sokakların hepsinin ayrı bir hikâyesi var. Sürekli geçtiğimiz sokakların ve bu sokaklardaki binaların hikâyesini öğrenerek Galata ile yeniden tanışıyoruz. Siz de bu sokakların sesine kulak vermelisiniz.
Surların ayakta kalan tek kulesi...
Büyük Hendek Sokak’taki yüzyıllık binaların arasında, yolun sonunda bütün ihtişamıyla Galata Kulesi bizi bekliyor. Ama siz kuleden evvel, Şair Ziya Paşa sokağı bulup, bir dönem “Yahudi Yokuşu” adıyla anılan bu yoldan aşağı yürüyüp Raimondo D’Aronco’nun eseri Laleli Çeşmesi’ni inceleyebilirsiniz. Çeşmenin yanındaki İtalyan Sinagogu’nun yanı başındaki bir aralıkta Galata surlarından ayakta kalan kulelerden birini görebilirsiniz. Bir zamanlar demir atölyesi olarak kullanılan kule, şimdi terk edilmiş... Arkasında ise San Pietro ve Paolo Kilisesi’nin çan kulesi görünüyor. Büyük Hendek ve Küçük Hendek sokakların adı Galata surlarını koruyan hendeklerden geliyor; yakınlarındaki Lakerdacılar Sokağı’nın adı ise eski Rum lakerda ustalarından...Meze kültürünün evsahibi İstanbul’un mutfağında Yahudi mutfağının izleri var tabii. “Çufletiko” isimli pırasa dolması, “şambrak” denilen kıymalı soğanlı börek gibi...