Burada zamanın hızı bizim bildiğimiz gibi değil!
Kısa bir süre önce Uluslararası Cittaslow Birliği'ne üye olarak sakinliği tescillenen Göynük, hayatın keşmekeşinden yorulanlar için ideal hafta sonu molalarından biri...
NERMİN SAYIN
Gelin hep beraber bir hayal kuralım: Sabahın olduğunu defalarca ertelediğimiz alarmın sesinden değil, doğanın uyandırma servisi kırçıllı bir horozdan öğreniyoruz.Aslında hemen kalkamayız ama, o da ne, nemsiz havada güzelce dinlenmiş; uykumuzu almışız. Geceyi geçirdiğimiz tarihi konağın pencerelerinden güneş yüzümüze vurmaya başlamış... Gezeceğimiz küçük şehrin hemen her yerinden dolaşan dereyse bugün daha mı coşkulu ne! İçimizi yıkayarak, gamı, kasveti uzaklaştırarak “merhaba” dememizi sağlıyor yeni başlayan güne. Tahta basamakları gıcırdata gıcırdata iniyor, samimi bir mekânda kahvaltı sofrasına oturuyoruz. Yumurtalar “yumurta kokuyor”, peynir; kaymak; tereyağı desen, gezdiği dağda bayırda kaya kekikleri yemiş hayvanların sütünden... Metropol keşmekeşinde sık sık unuttuğumuz bir gerçeği hatırlatıyor bu sabah bize: Hayat güzel! Aslında bu bir hayal değil, geçen hafta sonu yaşadıklarımdan çekilmiş bir “kopya.” Göynük Belediyesi’nin davetlisi olarak, kısa bir süre önce Uluslararası Cittaslow Birliği'ne üye olup sakinliği tescillenen Bolu’nun şirin ilçesindeydim. İstanbul’a da Ankara’ya yaklaşık 230 kilometre uzaklıkla bulunan Göynük’te zamanın hızı, bizim bildiğimiz gibi çılgınca değil. Bu da insanın içini umutla, huzurla, dinginlikle dolduruyor. Dolayısıyla hayatın stresinden uzaklaşmak isteyen herkes için ideal bir “Hafta Sonu Molası.”
Sükûneti bir kenara, nasıl bir mola olacak bu, diye soranlara hemen filmin fragmanını sunuyorum: Tamamı SİT Alanı olan Göynük’te 20. yüzyıl başından kalan tarihi konaklarla dolu sokaklar arasında geçecek bu mola... İşin özel tarafı; pek çoğu restore edilen bu evlerin çevresinde sizinle birlikte Sakarya Nehri’nin bir kolu olan Göynük Çayı da dolaşıyor ve umut dolu sesiyle içinizi açıyor. Zaten sudan ve baharı müjdeleyen kuşlardan başka ses çıkaran da yok gibi. Kornalara, tartışmalara mola, ayak sesinizi dinleye dinleye ilerliyorsunuz. Bugün bu konakların bazıları turizmin hizmetine de sunulmuş, konaklayabiliyor ya da çay-kahve keyfi yapabiliyorsunuz... Elbette tarihi olan sadece bu evler değil. Anadolu’daki ilk Osmanlı eserlerinden biri olan, Orhan Bey’in oğlu Gazi Süleyman Paşa tarafından yaptırılan cami ve hamam, şehrin tam merkezinde. Ortalarındaysa Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin Hazretleri’nin türbesi var. Zaten, fetihten sonra Burada zamanın hızı bizim bildiğimiz gibi değil! ömrünün geri kalanını burada geçiren geçirdiği için Göynük “Diyar-ı Akşemseddin” olarak da anılıyor. Devam edip karşı hatta geçtiğinizdeyse sizi sevimli bir Arasta karşılıyor. Bu Arasta’da başta tahta ve şimşirden olmak üzere yöresel pek çok hediyelik bulmak mümkün. Biraz daha aşağıda ise lokantalar var, Göynük sizi gastronomik lezzetleriyle karşılıyor. Nefis yemeklerden tadın ve biraz soluklanın, çünkü sonrasında kapağımızda da gördüğünüz Zafer Kulesi’ne çıkacağız. Zafer Kulesi demişken... İki vadi ve beş tepe üzerine kurulu Göynük’ün bu eseri; Sakarya Savaşı’nın kazanılmasından sonra, 1923’te Cumhuriyet Dönemi’nin ilk kaymakamı Hurşit Bey tarafından yaptırılmış. O gün bu gündür şehrin simgelerinden biri. Göynük manzarasını gözler önüne seren kule civarı doyumsuz bir seyirlik vaat ediyor. Üstelik çok yakında burada bir kafeterya da açılacak... Manzaraya doyduysanız, yine yürüye yürüye şakin şehrimizin içine inelim; bir tür kent müzesi olan Gürcü Konağı’nı, Akşemseddin Konağı’nı gezelim. Ömer Sıkkin Hazretleri’nin türbesi ve ahşap minaresiyle göz okşayan Akşemseddin Camii ise nefis bir yürüyüş sunan tarihi çınarlı yoldan karşıya geçince, Kadılar Avlusu denen bölgede. Turunuz bittiyse artık biraz dinlenin, daha yarın Sünnet ve Çubuk göllerine gideceğiz!
MUTLAKA AÇ GELİN!
Göynük’e yalnızca gastronomi turizmi için bile gelinebilir, çünkü ne yediysem nefisti. Göynük Osmanlı’ya 1292’de katılmış ve yüzyıllar boyu sarayın mutfak ihtiyacını karşıladığı için “Sarayın Arka Bahçesi” olarak anılmış. Keşli cevizli mantı ya da erişte, güveçte yaprak sarması, güveçte mantar, okla tatlısı, tahinli çörek, buğday çiminden yapılan uğut marmelatı gibi lezzetlerin tadı damağınızda kalacak.
DOĞANIN KUCAĞI: SÜNNET VE ÇUBUK GÖLLERİ
Göynük’te sizi karşılayacak olanlar tarihle, gastronomiyle, inanç kültürüyle sınırlı değil. Nefis bir coğrafya da sizi bekliyor. Adlarını çevrelerindeki köylerden alan Sünnet ve Çubuk gölleri, doğanın kucağında nefis anlar geçirmek, bol bol fotoğraf çekmek ve yürüyüş yapmak için ideal. Sünnet Gölü’nde çay molası verilebilecek mekânlar var. Çubuk ise bir TV dizisi için yıllar önce kurulan “set” değirmenlerle dolu. Değirmenler bugün salaş halde, ama kafeteryaya dönüştürülmeleri planlanıyor. Yürüyüş güzergâhları da oluşturulan Çubuk’un etrafını nefis çam ormanları sarmış. Yerlerde kurumuş çam yaprakları ve kozalaklar, yürüyüşünüze çıtırtılarıyla eşlik ediyor. Aralarında da baharın müjdecisi çiğdemler...
“Diyar-ı Akşemseddin” de deniyor
Göynük'e İlçenin en çok ziyaret alan noktalarından biri tam merkezdeki Akşemseddin Türbesi. İnanç turizmi açısından önemli bir nokta olan Göynük’te, her yıl İstanbul’un Fetih Günü olan 29 Mayıs’tan önceki pazar “Akşemseddin’i Anma Günü” etkinlikleri düzenleniyor. Göynük Belediye Başkanı Kemal Kazan’ın projeleri arasında, aynı zamanda bir tıp alimi olan Akşemseddin’in bu yönü üzerinde de ayrıntılarıyla durulacak bir Akşemseddin Müzesi açmak da var.
Yüzlerce yıllık dokuma geleneğine sahip
İlçede kadim bir dokuma kültürü de var. Türk Patent Enstitüsü’nce tescillenen “Tokalı Örtü” ile “Peşkir Saçaklı Örtü”, “Kabak Örtü”, “Karaboyalı Bezi” ve “Göynük Bezi” önemli değerlerimizden. “Tokalı Örtü”nün geçmişinin 800 yıla yakın olduğu söyleniyor. Püsküllerinden dolayı “tokalı” olarak anılan bu örtünün desenlerinin anlamları da var. Yakını ölen biri “Mezartaşı”, eltisiyle geçinemeyen “Elti Çatlatan” dokurmuş örneğin. Alın kısmı ise iki tarafl ı. Hanımlar hüzünlüyken pastel işli tarafını, neşeliyken canlı tarafını takmışlar tarih boyu.
Günlük yaşamdan sahneler bu konakta
Kentte yüzyıllardır süren yaşantıyı daha iyi anlamak için gitmeniz gereken bir adres vereceğim size: Gürcüler Konağı. Burası bir anlamda kent müzesi işlevi görüyor. Gelin Odası, Ocaklı Oda gibi bölümlerde ilçede tarih boyu kullanılan eşyalardan örnekleri görebiliyorsunuz. Çoğu halkın armağanı. Mutfak kültürü, ahşap işçilik, şimşir ve dokuma burada da öne çıkıyor. Hele kadın giysilerinde öyle büyük emek var ki...