Bir Ortaçağ filminin setindeymiş gibi
Ada ülkesi Malta, tarihsel mirası, uzun yaz dönemi, kültürel zenginlikleri ve lezzetli mutfağıyla dört mevsim ziyaret edilmeye değer bir güzergâh...
SELENAY YAĞCI
Malta, Akdeniz’de takımadalar ülkesi... Bir Ortaçağ filminin içinde gibi hissedebildiğiniz Malta’nın tarihi, Milattan Önce 5 bin yıllarına dayanıyor ve birçok döneme tanıklık etmesiyle size çarpıcı bir güzellik sunuyor.
Malta’nın ülke tarihi olarak en önemli simgelerinden birisi şövalyeler. Kanuni Sultan Süleyman, Rodos’u ele geçirince, şövalyeler, 1530’da Malta’ya yerleşmiş. Adaya gelen St. John’un emrindeki şövalyeler beraberlerinde bambaşka bir kültür de getirmiş. Osmanlı İmparatorluğu 1565’te adayı kuşatıyor, fakat alamıyor. Adanın savunmasında önemli rol oynayan Jean Parisot de la Valette’den ismini alan başkent Valletta, çok yüksek surlarla çevrili olarak bir kale içine inşaa edilmiş.
“Game of Thrones” faktörü
Valletta’da ilk durak, Üst Kışla Bahçeleri olmalı. Bir zamanlar şehri koruyan tarihi toplar hâlâ yerlerinde duruyor ve limana gelen gemiler sembolik olarak top atışıyla karşılanıyor. Güzelliğiyle, ünlü televizyon dizisi “Game of Thrones”a da mekân olan bu bahçe belki de Malta’nın en eşsiz panaromik manzarasına sahip. Eğer, dizinin hayranıysanız Malta dizinin çekildiği yerler bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Bahçelerden, birçok set alanını uzaktan görebiliyorsunuz. Meselâ, Fort St. Angelo Kalesi’ni: Dizide zindanın tünelleri, Arya Stark’ın bir kediyi takip ederken çok önemli bir konuşmaya tanık olduğu sahnelere ev sahipliği yapmış. Yine buradan görünen Fort Ricasoli, dizide Westeros dünyasında, Red Keep’in çevresinde geçen sahneler için kullanılıyor. “Truva”, “Agora”, “Julius Caesar” gibi filmlerde de kullanılan Fort Ricasoli, İkinci Dünya Savaşı’nda hasar görmüş ve ziyaretçilere kapalı. Valetta’da sadece bir yeri görecek kadar vaktimiz var, nereyi görelim diye sorarsanız, Üst Kışla Bahçeleri’ni görmeden dönmeyin, derim.
Caravaggio süprizi...
Aziz John Katedrali de ziyaret için sizi bekliyor. Dışarıdan bakıldığında sıradan bir katedral gibi görünen bu bina, içeri girdiğinizde ihtişamlı bir el işçiliği ile sizi karşılıyor. Yerdeki mermerler şövalyelerin kendileri için hazırladığı mezar taşları ve eskiden altında gömülürlermiş. Özel bir bölümde ünlü İtalyan ressam Caravaggio'nun (Michelangelo Merisi) yaptığı birbirinden güzel tablolar da var... Valletta’nın ardından, 1 Euro verip bindiğiniz dev bir asansörle deniz kenarına inip gondollarla Üç Şehir olarak anılan Vittoriosa, Senglea ve Cospicua şehirlerine gidebilirsiniz. Birinden diğerine dakikalar süren yolculukla ulaşabiliyorsunuz... Bu sebeple bu Üç Şehir'i yaklaşık bir saatte gezip bitirebilirsiniz. Malta için 4 gün yeterli; ancak plajları ve ünlü dalış noktalarını görmek isterseniz tatili bir haftaya çıkarmak gerekebilir. Uzun yaz dönemi ve tarihi güzelliklerinin yanında dört mevsim ziyaret edilmeye değer bir destinasyon Malta. Malta molanızda çok güzel fotoğraf kareleri de sizi bekliyor olacak.
Balıkçı kasabası Marsaxlokk'a da uğrayın
Başkent Valletta’yı ve Üç Şehir'i gezdikten sonra akşam yemeği için küçük balıkçı kasabası Marsaxlokk’a geçebilirsiniz. Rengarenk kayıkları ve hoş mimarisiyle bu kasaba tam da fotoğraf tutkunlarına göre bir yer. Fotoğrafl arınızı çekip manzaranın tadını çıkardıktan sonra, köyün balıkçı lokantalarından birinde deniz ürünleri yiyebilirsiniz. Malta’da beni etkileyen şeylerden birisi de deniz ürünlerinin tazeliği ve lezzeti oldu. Malta yemekleri, çoğunlukla yakın coğrafyasındaki İtalyan kültüründen etkilenmiş. Ayrıca Malta’da tavşan etiyle hazırlanan yemekler de çok popüler. Tavşanlı makarnanın bu kadar lezzetli olabileceğini düşünmezdim. Ülkenin İngilizce ile birlikte resmi dili olan Maltaca, Arapça’dan çok etkilenmiş bir dil. Oldukça uzun bir yaz dönemine sahip ada, bu açıdan turistler için gerçek bir çekim merkezi. Sezon mart ayında başlıyor; yaz aylarında geldiyseniz dalış yaparak çevresindeki doğal deniz yaşamına ve batık gemilerin sunduğu görselliğe tanıklık edebilirsiniz. Malta adasında gece hayatı için tercih edilecek yerlerin başında ise oteller bölgesi de diyebileceğimiz St. Julians ve Peaceville geliyor.
İngilizce eğitim okullarıyla ünlü olan ülkede öğrencilerin sayısı oldukça fazla ve buradaki mekânlar epey ucuz. Eğer opera ve caz tarzı müziklere ilgi duyuyorsanız, yine yazın, özellikle de temmuz ve ağustos aylarında birçok festival var. Malta’da tüm yapılar halen adada çıkarılmakta olan sarı renkli kalker taşından yapılmış ve Arap etkisiyle evlerin neredeyse tamamı cumbalı. Bu cumbaların ahşaptan yapılmış olması yapılara müthiş bir görsellik ve estetik katıyor. Her evin cumbası farklı bir renge boyanmış. Yanyana sıralanan bu evlerin cumbaları çok ama çok estetik duruyor. Malta’dan bol bol sokak fotoğrafı da çekiyor gelen turistler...
Azur Penceresi koyu artık yok
En büyük ikinci ada Gozo’nun eski başkenti Victoria da görülmesi gereken yerlerden biri.. Malta’dan Gozo’ya yirmi dakika süren feribot seferleri düzenleniyor. Eski Malta mimarisi burada da sizi sarıyor. Buradaki Azur Penceresi koyu “Game of Thrones”da Khal Drogo’nun düğünlerinin gerçekleştiği yer olarak çok ziyaret edilirken, iki yıl önce bir fırtınada yok olmuş... Bu arada Doğunun etkisi burada da karşımıza çıkıyor. Dantelleriyle ünlü Gozo’da, birbirinden güzel dantellere küçük butiklerde rastlayınca şaşırmamak elde değil.
UNESCO Dünya Mirası listesinde: Mdina
Malta’da es geçmemeniz gereken yerlerden biri de eski başkent Mdina. Genel olarak tarihi dokusunu koruyan Malta’da, Mdina sizi tarihte çok daha geriye götürüyor. Mdina’ya giderken Ortaçağ'a doğru çıkılacak bir seyahate kendinizi hazırlayın. Mdina surlarla çevrili bir şehir, İ. Ö. 700 yılında Fenikeliler tarafından kurulmuş. Bugünkü adını ise Araplardan almış. Sessiz şehir olarak anılan Mdina bugün UNESCO Dünya Mirası listesinde. “Game of Thrones”un çekildiği yerlerden biri de burası. Şehre giriş yaptığınız ana kapı Kral’ın şehrine giriş sahnesinin geçtiği yer. Mdina’nın hemen yanında olan Rabat da görülmesi gereken etkiliyici duraklardan. Şehrin altının üçte ikisi yer altı mezarlığı... Görülebilmesi için bir tanesini gün yüzüne çıkarıp müze yapmışlar: Saint Paul Katakompları.