Bir başka dünyadaymışız gibi
Geleni ilk bakışta çarpan, “Daha önce böyle bir şey görmedim!” dedirten bir coğrafya! Bu yüzden de ünü dilden dile dolaşıyor, özellikle yabancı turistlerin ülkemizdeki ilk tercihlerinden biri...
NERMİN SAYIN
Bir varmış, bir yokmuş... Anadolu derler güzel bir diyarın ortasında birbirine efelenircesine duran Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ; 60 milyon yıl önce öfkeye kapılıp lavlar, küller püskürtmüşler yeryüzüne... Bu “dağ ganimetleri”nin oluşturduğu yumuşacık tabakayı ben diyeyim yüz, siz deyin binyıllar boyunca yağmur ıslatmış, rüzgâr dövmüş. Ve ortaya çıka çıka Kafdağı’nın ardından bir diyar; Kapadokya çıkmış... Nevşehir, Kayseri, Kırşehir, Niğde ve Aksaray’a “yayılan” ve başka hiçbir yerlere benzemeyen bu “hayaller ülkesi”; taaa Yontma Taş Devri’nden bu yana insanoğlunun yurtlarından biri olmuş. Yeri gelmiş Hititlerle görkemi yaşamış, yeri gelmiş Romalı lejyonerlerden kaçan ilk Hristiyanlarla korkuyu.
Geçen haftaki dopdolu Kayseri turunun son gününde uçakta yanımda yöremde oturan Japon turistlerin rüzgârına kapılarak Kapadokya’ya da düşürdüm yolumu. Kayseri'den 1 saat bile dolmadan girdik bu “büyülü bahçe”deki ilk durağımız Ürgüp’e... “Bir masaldır yelken açmış/ Yelkeni taş, rüzgârı taş/ Teknesi taştan” demiş Anadolu’yu ve insanını onca seven Bedri Rahmi, Ürgüp için, ben daha ne diyeyim? Güzelliğine kapılıp, sadece bakıp geçmeyin diyebilirim ancak. Cumhuriyet Meydanı’nın çevresine dizilmiş bugün bazısı otel, bazısı lokanta olan sıra sıra taş konakların inceliğini atlamayın, kemerli çarşısında telaşın içine karışmadan; kurutulmuş sebze; baharat ya da en iyisi bölgeye özgü pirinç çerezi kaki ya da sütlü kavrulmuş kabak çekirdeyi çitlemeden, müzesine uğramadan zinhar ayrılmayın buradan! Ama gözünüzde Saat Kulesi’nde olsun. Kapadokya uzun, zaman kısa!
Tekrar yola düşeceğiz ama, çok değil, biraz sonra, Üç Güzeller kesecek yolumuzu. Buralarda “Şapkalı peribacası” nın şahı onlar! Yakıştırılan öyküyle, izinsiz evlendiği çoban kocası ve çocuğuyla birlikte kral babasının şerrinden kaçarken bu zulümden kurtulmayı dileyen prenses, en güzelleri! Çoban ve çocuğu da yanı başında... Gözlerinizi alamayacağınız bir manzaradalar...
Siz dilerseniz yarın sabaha da kalıp balonla gezin buralarda, gün ışırken, benim zamanım az, maalesef. Sağlı sollu peribacalarını geçip, geceleri ışıklandırılınca seyrine doyum olmayan Uçhisar Kalesi’ne selam verip Göreme’ye varacağım, daha. Varması kolay, ayrılması zor Göreme’de bir açıkhava müzesi var ki sadece bir gün ona yetmez! İçinde Rahibeler Manastırı, 7 kilise, 4 şapel, yemekhane ve mezar alanı mevcut. Her birinin içi, yörenin ünlü kilimleriyle yaşayan kök boyalardan frensklerle süslenmiş geçmişin insanları tarafından. Hele de tarihe düşkünseniz, kopmak hiç kolay değil... Ama “Güzel atlar”ın arasından geçip Avanos’a varmalıyım... Ne güzel, mimari doku çoğunlukla coğrafi yapıyla bütünleşmiş, gözü yormuyor. Hele geceleri daha güzel, cıvıl cıvıl Kapadokya.
“Körde bilir Avanos’un yolunu / Testi bardak kırığından bellidir...” Seyrani’nin pusulası sağolsun, Kapadokya yollarında bizim de Avanos’u bulmamız hiç zor olmuyor! Avanos’a geldiniz mi dev bir atölyeye giriyorsunuz adetâ. Bölgenin kendine özgü kızıl renkli toprağı, sabırlı ustaların ellerinde kadim bir sanatı, çömlekçiliği yaşatıyor. Denemeye deneyelim ama, ustanın kolayca yapıverdiğini biz bozmayalım! En iyisi dükkânları gezmekle yetinelim. Sonra da Kızılırmak’la şakalaşmak için salıncak gibi sallanan köprüden geçip, bir kafede soluklanıp, Kapadokya’ya yeniden gelmeyi dileyelim...
Asmalı Konak’ta çay keyfi yapın!
Kapadokya kadar güzel fotoğraf veren, dolayısıyla sinemacıların odağında olan kaç oluşum var? İşte 1969’da Pasolini, Maria Callas’la mitolojik öykü “Medea”yı çekmiş orada. Arkası yerli-yabancı gelmiş, “Dünyayı Kurtaran Adam”a uzanan, Kapadokya’da kadar hayalperest bir liste var elimizde. Ama, “Asmalı Konak”ın yeri hem yöre halkında, hem seyyahlarda başka, hem de aradan 15 yıla yakın süre geçmiş olmasına rağmen... Nurgül Yeşilçay, Özcan Deniz ve Selda Alkor’un oynadığı dizinin mekânı olan konak, bugün halka açılmış bir tür “müze.” Üstelik Seymen’le Bahar’ın yatak odalarını, Dicle’yle Fatma’nın dedikodu yaptıkları mutfağı, Sümbül Hanım’ın ev ahalisine fırça attığı bahçeyi görmek isteyenler konağa hâlâ akın ediyor. Gitmişken bir odasındaki Ürgüplü Mülkiye Binnaz Taşer’in bebek ve nazarlık koleksiyonunu görün ve bahçesindeki kafede bir çay için!
Avanoslu ustanın el emeği, göz nuru...
Kapadokya gibi sihirli bir coğrafyaya geldi mi seyyah, dönüş heybesinde ille de oradan küçük hatıralıklar ya da sevdiklerine coşkusunu aktarabileceği hediyelikler istiyor. Tüfe benzeyen malzemeden boy boy peribacalarını ve magnetleri her yerde bulabilirsiniz. En sevimli armağanlardan biri de boy boy, renk renk balonlar... Ama asıl, Avanos’taki çömlek atölyelerinde bölgenin kendine özgü kızıl toprağından yapılan envai çeşit objeye göz atmalısınız! Ben özellikle, Hititlere öykünen bu deseni beğendim, özel bir kalemle sabır işi çizilip boyanıyor. El emeği, göz nuru!
“Güzel Atlar Ülkesi”ni atla da dolaşabilirsiniz
Kapadokya için “Güzel Atlar Ülkesi” denir, romanlara kadar geçmiş, sevilen bir nitelemedir bu... Adının Persçe bu anlama geldiğinden yola çıkan nitelemeyi, son yıllarda “hayır, değildir” tartışmalarıyla da hatırlayacaksınız. Bence, doğru ya da değil, çok yakışıyor Kapadokya’ya bu ad da... Üstelik cins cins atlar çevrenizde salınırken... Bölgeyi dilerseniz balonla, dilerseniz ATV araçlarıyla turlayabilirsiniz ama bir başka alternatifiniz de teknolojiye boş verip bu zamansız bölgede, insanın kadim dostu atlarla bir tur atmak! Görelim bakalım nasıl bir binicisiniz?
İnsanlık tarihinin izinde
Bu eşsiz bölge, tarih içinde pek çok farklı uygarlığın doğup yeşermesine de aracı olmuş. Kapadokya, Hristiyanlığın da en önemli merkezlerinden biri. Kayalara oyulmuş yaşam alanları, erken dönem Hristiyanların Roma İmparatorluğu’nun baskısından kaçıp kurtulmaları için sığınaklık da yapmış. Dolayısıyla bugünün Kapadokya'sında peribacalarının içine yerleşmiş çok sayıda kilise, şapel ve manastır var, duvarlarında da İncil'den sahneler içeren freskler.
Kapadokya’da gondol turu!
Yanardağın, lavın, tüfün, rüzgârın, yağmurun yarattığı bir ülke Kapadokya, toprağı bile kendine özgü, yeşilden pek de haz etmiyor! Pekiyi, böyle bir coğrafyada “Gondol turuna ne dersiniz?” diye sorsam, şaşırırsınız değil mi? Şaşırmayın, Anadolu cömert mi cömert. Koyuvermiş bu masal ülkesinin orta yerine Kızılırmak’ı. Bugünün yaratıcı girişimcisine de sadece, bin 355 metrelik en uzun akarsuyumuzun bu bölümünde gondol turları düzenlemek, kıyısına lokantalar açmak kalmış!