“Sayısal teknoloji” insanın zihin gücünün uzantısıdır

Analitik uzmanları, “Doğru bileşen ve bağlam dengesine sıkı sıkıya bağlanmalıyız. Tersi tutum ise yanlışları tekrarlamak, kaynakları israf etme yolunda ilerlemektir” diyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

RÜŞTÜ BOZKURT

Hayatımızı derinden etkileyen sayısal teknolojiyi anlama ve anlamlandırmanın bileşen ve bağlam boyutunu irdelemeyi deneyeceğiz. Bir çığ gibi büyüyen, bütün insanlığı sarıp sarmalayan sayısal teknolojinin fırsat ve tehlikelerine değineceğiz. Bir sonraki adımda, sayısal teknolojinin ne olup ne olmadığı üstüne düşündüklerimizi aktaracağız. Sayısal teknolojinin nicelik ve nitelikteki etkilerinin özünü oluşturan “zihin gücünün uzantısı” olma özellikleri üzerinde duracağız. Sayısal teknolojinin yarattığı değişim ve dönüşümlere uyum sorumluluklarımızı ve uyumu hızlandıracak proje-odaklı önceliklerimizi de paylaşacağız. Özgür ve özgün düşünmeliyiz.

Önümüzde iki yol var: Biri, dünyayı anlamak, gelişmeleri doğru yerde, doğru zamanda ve doğru önlemlerle karşılamak. Diğeri, kendi içimize yolculuk yaparak, eksiklerimizi sürekli tamamlayan, kendini yeniden üreten zor yolda ilerleyerek uyumu hızlandırmak.

Olağanüstü dönüşümlerin yaşandığı dönemlerde Anibal’a kulak vermeliyiz: Ya bir yol bulmalıyız ya da bir yol açmalıyız. Büyük mücadeleye, Konfüçyüs’ün uyarısı yol göstermeli. Bilmeliyiz ki, küçük insanların büyük gölgelerinin düştüğü yerde, karanlıklar yakındır. Özgür ve özgün düşüncenin önünden savunma kalkanlarının kaldırılmasına izin verilmemeli. Kayserililerin dediği gibi, yakınarak enerji tüketmemeli yekinerek hedefe ulaşmalıyız.

Çok yakın geçmişte sonsuz yolculuğuna uğurladığımız Stephan W. Hawking’i saygıyla anarak, bizi bağnazlıkların bataklıklarından kurtaracak genellemesini içselleştirmeliyiz: “Gerçeklik diye bir şey yoktur; zihni modele göre gerçeklik vardır. Zihni modelinizin varsayımlarını değiştirirsiniz, gerçekliğiniz de değişir…” Bu genelleme bizleri kendi yanılmazlığımıza inanmaktan uzaklaştırmalıdır.

Özgür ve özgün düşüncenin ilk adımı,"inançtan düşünceye geçmektir.” Karşılaştığımız olay ya da olgular karşısında, ilkeli ve ölçülü kuşku taşımak, bilimsel düşüncenin temelidir. Bizi bilimin olağanüstü çözümleyici araçlarından yararlandıracak olan, özgür ve özgün düşünceden asla ödün vermemektir.

Tarihin hiç tanıklık etmediği hızda, esneklikte değişim ve dönüşüm yaratan sayısal teknolojiyi anlamak, değişmelere uyum göstererek maddi ve kültürel zenginliğimizi artırarak insanlarımızın yaşamını kolaylaştırmak istiyorsak, özgür ve özgün düşüncenin yaratıcılığından yararlanmalıyız.

Aklımızı başkalarına emanet ederek, sorunların çözümünü başka yerlerden beklemek, sayısal teknolojinin hızla hayatımızın derinliklerine sindirdiği “teknolojik bilinci” yakalamamızı da engeller.

Bileşen ve bağlam özeni

Bileşenleri ve bağlamlarını kavramadan bilgiyi anlamlı ve üretken hale getiremeyiz. Bilginin maddi ve kültürel değerler üretilmesinin etkin aracı olan bağlamından koparmamalıyız. Karşılaştığımız olay ya da olguları “doğru adlandırmanın” bilincindeysek bilginin bağlam özenini ihmal etmemeliyiz.

Sayısal teknolojinin bağlamları, keşfetme, tanımlama, iletişim kurma ve zenginlik üretmenin gerek şartıdır. Bileşenler ve bağlamlar konusunda sağlıklı adımlar atarsak, teknolojinin araç ve metotlarını “imajları anlayabilme” için de etkili biçimde kullanabiliriz. Bileşenlerin ve bağlamların bilinmesi, imajların anlaşılması teknolojinin yarattığı “karmaşıklıkları çözmemize” yardımcı olur. Karmaşıklıkları çözer, anlaşılabilir ve kullanılabilir hale getirirsek, maddi ve kültürel zenginliklerimizi artırır; insanlarımızın refahını yükseltir ve yaşamlarını kolaylaştırabiliriz.

Bileşenlerin ve bağlamların kavranması, imajların anlaşılması ve karmaşıklığın çözülerek kullanılabilir hale getirilmesi ciddi bir “birikim” gerektirir. Birikim merakı, özeni olmayan, birikim için zamana kıymayan birey, topluluk ve toplumlar değişmelere ayak uyduramaz.

Birikimleri artan aktörlerin “bilinçleri yükselir” ve “bakış açıları” kapsayıcı bir anlayışla genişleyebilir. Bugün sayısal teknolojinin yarattığı değişmelere uyum sorunumuz varsa, birikim, bilinç ve bakış açımızı geliştirme sorumumuz da vardır.

Birikimlerimiz, bilinç düzeyimiz ve bakış açımız insanla-insan, insanla-doğa, insanla-düşünce sistemleri, insanla-inanç sistemleri ilişkilerinin yaratttığı sosyo-ekonomik temelli “ekosistemleri” sürekli yeniliyor.

Eskiyen ve yeni oluşan ekosistemleri kavramadan yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızı etkin biçimde değerlendiremeyiz. İnsan eliyle yapılan fiziki sermaye stoklarımızı tam kapasite kullanamayız. Bilimsel ve teknolojik potansiyellerimizi verimli biçimde değerlendiremeyiz. Başta insan kaynaklarımız olmak üzere bütün kaynaklarımızı israf ederiz.

Bugün teknolojik değişiklik varsa ve biz o değişiklere uyum sorumluluğu taşıyorsak, enerjilerimizi harcarken, bileşen ve bağlam analizini, anlama derinliklerimizi, ilişki kurma yoğunluklarımızı, ağ örgütlenme güçlerimizi, etkileşim düzeyimizi enine boyuna sorgulamalıyız.

Sayısal teknolojinin fırsat ve tehditleri

İnsan yaşamını etkileyen ve kaçınılmaz olan değişmelerin ve dönüşümlerin ikili yapısı unutulmamalı: Her oluşum mutlaka bünyesinde fırsatlar yarattığı gibi tehlikeler de barındırır. Sayısal teknoloji insan yaşamını kolaylaştırdığı kadar, teknolojik işsizliği artırabilir de…

Sayısal teknolojinin bir önceki teknolojik düzeyden farklarına bakmalıyız. Bizim saptayabildiğimiz farklılıkları özetle paylaşalım: Saniyede 1000 megabit bağlantı yaratan beşinci kuşak mobil iletişim aşamasına geçilmektedir. Bağlantı potansiyelinin yüksekliği, aynı zamanda eşanlı bütün olaylarla, olgularla, süreçlerle, modellerle, benzetimlerle iletişim kurabilmedir. Sınırsız iletişim olanakları, ölçme, sayma ve veri oluşturma, etiketleme, kümeleme, eşleştirme, verileri bilgiye dönüştürme, bilgileri maddi ve kültürel zenginlik üretiminin aracı haline getirme ve son çözümlemede insan yaşamını kolaylaştırma alanında yeni boyutlar kazandırır.

Sayısal teknoloji, insanların çıplak gücüyle yapamadığını, aklını kullanarak bulduğu araç ve metotlarla yapmasına da yeni boyutlar ekliyor. Bu açıdan bakıldığında, geleneksel teknolojiler insanlığın “kol gücünün” uzantısıdır; sayısal teknolojiler de “zihnin gücünün” uzantısı.

Zihin gücünün uzantısı olan sayısal teknoloji, değer yaratma zincirinin bütün halkalarında etkinliği ve verimliliği artırmakta, maddi ve kültürel zenginliğin örgütlenmesi, yapılar oluşturması, işlevler geliştirmesi ve yeni bir üretim kültürü yaratılmasına katkılar yapmaktadır.

Ürünlerin doğasını değiştiren, süreçleri yeniden yapılandıran, meslekleri alabildiğine farklılaştıran, sosyal mesafeleri değiştiren, zamansal ve mekansal mesafe algısını yeniden kurgulayan, deneysel mesafeleri alabildiğine kısaltan ve psikolojik mesafeleri yeniden ayarlayan sayısal teknoloji özenle izlenmesi gereken çağımızın olgusudur.

Balık tutmasını öğretmek…

Sayısal teknolojinin fırsatlarını değerlendirmek istiyorsak;
• Dinamik envanterler, net bilgi, etkin koordinasyonla yönetişim düzeyimizi sorgulamalıyız.
• Bütün dünyada mobil iletişimin 5G /geniş bant yatırımlarının ivedilikle tamamlanmasını, bir ulusal planın parçası haline getirmeliyiz.
• Büyük veriyi ehlileştirme ve analitik örgütlenme düzeyini yükseltmeliyiz.
• Bütün bu gelişmelerin temelindeki donanım olan yarı iletken satın alma ve üretme stratejisini netleştirmeli ve ulusal ölçekte paylaşmalıyız.
• Proje-odaklı Teşvik Sistemleri ve İhtisas OSB’leri yatırımlarını hızla hayata taşımalıyız. • Sayısal teknolojinin gerektirdiği ara eleman yetiştirecek proje-odaklı eğitim seferberliği ilan etmeliyiz.
• Sayısal teknolojinin etkilerine ilişkin ayrıntıdaki gelişmeleri görmezden gelir ve genel anlatımlara tutsak olursak, tarihi hata yaparız…
• Günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce yaşamış Kuan Tzu rehberimiz olsun: “Bir yıl sonrasıysa düşündüğün, tohum ek/On yıl sonrasıysa düşündüğün ağaç dik/ Yüzyıl sonrasıysa düşündüğün, halkı eğit.. O zaman…. /Birisine bir balık verirsen doyar bir defa/ Balık tutmayı öğret doysun ömür boyunca…”

Bu konularda ilginizi çekebilir