Sayısal teknoloji 'akışkanlıkları' 'coğrafi yalnızlıkları' bitiriyor
Teknolojinin yarattığı yeni “temas alanları çeşitlendikçe” birey ve toplumların yerelden ulusala, ulusaldan küresele açılımları hızlanıyor.
RÜŞTÜ BOZKURT
Sayısal teknoloji, sonsuz büyüklükler alanı olan uzayın derinliklerini, sonsuz küçüklüklerin alanı olan maddeninin parçacık yapısını anlamamızı kolaylaştırıyor. İnsanlığın yapay olarak geliştirdiği ulus devlet sınırlarını açık hale getiriyor. İletişim ve ulaşım kolaylıkları seyahat etmeyi kolaylaştırıyor ve ucuzlatıyor. Göçler hızlanıyor. Bilgiye erişebilme ve işleme fırsatları toplumların derinliklerine yayılıyor. Yeni birikim sistemi oluşuyor; var olan sistemlerin yapısı, işlevi ve kültürü yeniden oluşuyor.
Sayısal teknolojinin bilgisayar bellek ve işlem kapasitelerinin artırması, mobil iletişimde bağlantı ve erişilebilirlik kapasitelerini genişletmesi, küresel ölçekte işbirliklerinin kolaylaşması, farklı ırk ve inançlardaki insanların bir arada yaşaması olgusunu da güçlendiriyor. Farklılık ve çeşitliliğin artan karmaşası kuşkusuz bazı çatışmalara kaynaklık ettiği gibi, uzlaşma kanallarını da açarak daha dayanıklı bir toplum yaratılması fırsatlarını artırıyor.
Geçen hafta, teknolojinin iç yapısındaki çeşitlilik ile bilgi çeşitlenmesinin olası etkilerinin neler olabileceğine ilişkin düşüncelerimizi özetleyerek paylaştık.Bu yazıda, göç eğiliminin ırklar karşılaşmasını artırması, cinsiyet eşitliği ve kadının iş yaşamına girmesinin etkileri, çok kültürlü yaşam ve inançlarda uzlaşmanın önemi üzerinde duracağız. Göç eğiliminin güçlenmesi ırk ve inançların yüzleşmesi.
Yaşadığımız evrenin “ikili yapısını” teknolojinin yarattığı çeşitlilik etkilerinde de gözlüyoruz. Bir yandan çeşitlilik hemen her alanda artarken, diğer yanda homojenleşme eğilimi de güç kazanıyor. Teknolojik süreçlerin son 100 yılda yaşam koşullarımızı köklü biçimde değiştirdiğine birlikte tanıklık ediyoruz.
İletişim ve ulaşımın kolaylaşması, değişik grupları “coğrafi yalnızlıktan” kurtarıyor. Değişik ırk, inanç, cinsiyet özellikleri olan grupları birbirinden ayıran sosyal engeller kalkıyor. Coğrafi yalıtılmışlığı azaltan olanaklar ve dünyanın dört bir yanının birbirine bağlanması çeşitlilik ürettiği kadar türümüzün homojenleşme eğilimini de güçlendiriyor.
Bilgi Toplumu aşamasının temel eğilimlerinden biri de, refah arayan insanların göç eğilimin giderek ivme kazanması.
Sayısal teknolojinin mobil iletişimde getirdiği yeni olanaklar, insanların kendi kültürlerinden kopmadan dünyanın herhangi bir yerinde yaşayabilme fırsatları yaratıyor. Günlük nafakasını çıkarmak isteyen ve göç eden insanlar, ülkelerinden, kültürlerinden, dillerinden ve inançlarından keskin kopuşlar yapmadan göç ettiği yerde yaşayabiliyor; ülkesi ve insanlarıyla kesintisiz iletişim kurabiliyorlar.
Hızlanan göçler çok farklı ırk ve inançtan insanların aynı ortamlarda birlikte yaşamasını sağlıyor. Bu birlikte yaşama daha dikkatli, daha özenli, insanlık temelinde birleşen, farklılıklara saygılı olmayı öğreten ve uygulatan bir anlayış gerektiriyor.
Göçlerin kentleşmeyi hızlandırması, kentlerde yaşayanların “büyük gözaltısının” zenginlik üretimi kadar, bölüşümünü de düğünde, dernekte, çarşıda, pazarda, toyda, törende, eğlencede ve oyunda gözle ve sözle izleyebilmeyi sağlıyor. İnsanların “değer, beklenti ve davranışlarına” bilgi çeşitliliği ve sosyal çeşitlilik damgasını vuruyor.
Paul Auster, New York kentini tanımlarken, “ABD’nin ne olduğunu yaşayan bir gösterge” nitelemesini kullanıyor. “ABD’nin çeşitlilik, hoşgörü ve yasa konusunda eşitlik” üzerine kurulduğunu söylüyor. Sonra da “Amerikan şehirleri içinde sadece New York bir yer ve bir insan topluluğu olmanın ötesinde, o aynı zamanda bir fikirdir” diye ekliyor. Auster’in makalesinde New York'da yaşayanların yüzde 36’sının yabancı ülke doğumlu olması nedeniyle bütün dünyanın kesişme noktası olduğu belirtiliyor. Makaleden aldığım notlarda, Amerikan yaşamının temelini oluşturan inancın, “Bireyin onuruna saygı, kültürel ve dini farklılığımıza hoşgörü” olduğu belirtiliyor. Slovaj Zizek de “hoşgörünün” belli davranış koordinatları tanımlayarak, bu koordinatlara göre davranmayan insanlara karşı hoşgörü göstermek olduğunu” anlatıyor.
Kadının iş yaşamına girmesi ve cinsiyet çeşitliliği
“Kadın özeni, insanı uygarlaştıran temel içgüdüdür.” Paylaştığımız bu genelleme üstüne Çetin Altan onlarca düşünce çeşitlenmesini yazılarında paylaşmıştır. Kadının iş yaşamına girmesi de çeşitliliğin iki önemli olumlu etkisini öne çıkarır: Biri, sayısal teknolojilerin insanın kas gücüne değil, zihin gücüne dayanmasıdır. Toplumun yarısını oluşturan kadınları iş yaşamına sokamayan toplumlar, en değerli enerjilerini, kadının zihin gücünü, yani toplumun yarısını üretim sisteminin dışına itmiş olur. Cinsiyet farklılığının iş yaşamındaki etkilerinin geniş bir analizi gönderme yaptığımız makalede yer alıyor.
Kadın ve erkeklerden oluşan karma ekiplerde net bilgi, öngörme ve önlem alma disiplini, gözetim ve denetim özeni yanında, son tahlilde verimliliğin düzeyinin arttığını da bağımsız onlarca araştırma kanıtlıyor.
Sayısal teknolojinin bağlantı, iletişim ve işbirlikleri potansiyelleri, kadının iş yaşamına girmesini hızlandırdıkça, vakit ve nakit kazancı yaratan, verimlilikleri artıran gelişmeler hızlanıyor. Sayısal teknolojilerin yarattığı bu temel eğilimleri dikkate almadan rekabet sisteminin düzenlenmesi ve rakip stratejilerine karşı önlemlerin alınması mümkün olamıyor. Sayısal teknolojinin yarattığı gelişmeler, geniş açılı bakış açısının önemini artırıyor. "Amerikayı Amerika yapan genişliği, gövdesine sığdıran az sayıdaki insanlardır” tanımlaması bu açıdan çok önemli bir tanımlama. Bilgi çağında maddi ve kültürel zenginlik üretmenin temel girdilerinden biri genişliği, yaygınlığı ve derinliği gövdelerine sığdırabilen insanlara bağlı.
Çok kültürlülüğün gelecek yüzyılın formülü olabileceğini vurgulayan Gardels’e göre Avrupa’da bir Microsoft yaratılamaz, çünkü Avrupalılar ırkçı, kafalarında sınırlamaları var, çoğulcu değiller, çok uluslu girişimlerde bulunmaları zor. O halde, sayısal teknolojinin yarattığı değişmelere uyum için yeterli birikim, yüksek düzeyde bilinç, geniş ufuklu bakış açısı, günün isteklerine yanıt veren buluş yetenekleri, dengeleri iyi kurulmuş beklenti ve insanlarımızı refaha kavuşturacak bereket üretimine odaklanmalıyız. Çok kültürlülük ve uzlaşmanın önemi
Sayısal teknolojinin bağlantı, iletişim ve işbirlikleri potansiyellerini artırması, göçleri hızlandırması ve cinsiyet farklılıklarını azaltması yanında farklı kültür ve inançtaki insanların önyargılarını, yerleşik doğrularını, kalıp düşüncelerini, ezberlerini bozan sonuçlar yaratmasını da özenle gözlemlemeliyiz.
Ulaşabilirlik ve erişebilirliklerin artması, ulus devletlerin oluşturduğu yapay sınırların anlamsız hale gelmesi, son dönemde “dil engelini” de kaldıran teknolojik donanımların yayılması, çok seslilik, çok kültürlülük, düşünce ve inançlarda uzlaşma konusunu da gündemin ilk sıralarına taşıdı. Teknolojinin yarattığı yeni “temas imkanları” çeşitlendikçe bireyi, toplulukları ve toplumları bu yeni düzene hazırlamanın koşulları da değişiyor. Bu, eğitim- öğretim algısını ve uygumalarını köklü bimde değiştirme sorumluluğunu da beraberinde getiriyor.
Yalıtımı önceleyen, korumacı anlayışları yeniden gündeme getiren anlayışlar dünyanın her yerinde sorgulanıyor. Geçmiş dönemde sosyo-ekonomik ve teknolojik gelişmeleri çok seslilik ve çok kültürülülük çarpanı ile açıklayanlar, korumacı eğilimlerin orta ve uzun dönemde gelişme dinamiklerini zayıflatacağı kanısında birleşiyor.
Kalkınma üzerine çalışma yapanların büyük çoğunluğunun üzerinde birleştiği bir genellemeyi paylaşalım: “Bilgili ve temas halinde halklar, kalkınmanın itici gücüdür”. Halkın temas halinde olması, ayrıştıkları konulardan çok birleştikleri ortak sorunlarını anlamanın en etkin yoludur. Temas halinde olmak uzlaşma kültürü yaratır; toplum enerjisini, içeriği boşaltılmış kavramlarla ne söylediğinin derinliğini kavramamış, ciddi fikirlerin yerine sloganları koyan sakat tutumun tuzaklarına düşürür. Gelecek hafta, sosyal çeşitliliğinin fırsatları ve tehlikeleri ile zenginlik üretiminde çeşitliliğin yönetimiyle ilgili düşündüklerimizi paylaşacağız.
Matt Rıdley'e göre:
• "Sadece teknik anlamda değil, düşünsel anlamda da tarihin en önemli dönemlerinden birinde yaşıyoruz."
• “Hayatın gizemi kendi kendini kopyalamasıdır. Kendisinin kopyasını oluşturmak için dünyanın kaynaklarını kullanabilecek olan her şey onu canlı kılar”.
• “İnsan ırkı, sıcak veya soğuk, kuru veya nemli, yüksek veya alçak, deniz kenarında veya çölde farklı yaşam alanlarında yerleşme konusunda kayda değer bir yeterlilik göstermiştir”.