Mahremiyet’in yeni yüzyılı
Bilgi çağı tüm hızıyla ilerlerken; veri gizliliği başta olmak üzere “mahremiyet” kavramı insanoğlunun en çok düşünegeldiği nokta oluyor… Peki, bilgi ekonomisinin hammaddesi olmamıza rağmen biz neden mahremiyetimizi korumalıyız?
Teknolojinin nimetlerinden olan akıllı cihazlarımızda en zor şifre kombinasyonlarını kullanıp, kişisel verilerimizin mahremiyeti için kendimizce duvarlar örüyoruz. Bu duvarların arkasına geçtikten sonra ise en özel anlarımızı, hislerimizi ve bilgilerimizi çevrimiçi erişime açıyoruz. Bilgi ekonomisinin hammaddesi olarak ‘İnsan’, mahremiyet üzerine yeniden düşünmek zorunda olabilir mi?
Dijitalin getirdiği
Dijital çağda yaşamın ve sosyalliğin niteliği gitgide değişiyor. Bu çağın sıcak konuları olan gizlilik ve güvenlik üzerinden yeni bir gelecek inşa etmek gibi bir amacın, ortak motivasyon olduğunu görmüyoruz. İnsan’a ait veriler üzerinde gelişen teknoloji, bildiğimiz birçok şeyi yeniden tanımlıyor. ‘Özel, mahrem, gizli’ diye tanımladığımız bilgilerimiz, ‘kamuya açık, erişim izinli, genel’ olmak için can atıyor ve bu dönüşümün önündeki son büyük engel insanlığın bugüne dek biriktirdiği birey temelli özgürlük ve mahremiyet algısı. Mobil cihazlarla, akıllı aksesuarlarla ya da bilgilerimizi barındıran her türden cihazla birlikte günlük yaşamımızı avucunun içine alan iletişim teknolojilerinin, yeni nesillerin gizlilik algısını değiştirdiğini ve daha da değiştireceğini görmek zor olmasa gerek. Sosyal olarak ‘var olma’nın yolu, dijital olarak var olmaktan geçiyor. Bu sosyal baskı giderek azalacak gibi görünmüyor. Linkedin profilini en azından iş değişikliklerinde güncellemeyen birinin çalışma hayatını yeterince umursamadığını ve kariyer hedeflerine sahip olmadığını düşünen bir İK uzmanına kızamayabiliriz. Facebook ya da Instagram profillerinde pek hareket olmayan birinin derdinin arkadaşlarını/ çevresindekileri ‘stalk’lamak olduğunu düşünenlere kızabiliriz, ama onu bu düşünceden vazgeçiremeyiz. Mahremiyetini fazlaca önemseyen birinin, komik duruma düştüğünü görmek için 2000’lerden sonra doğan çocuklara ve sosyal ilişkilerine bir kulak verin. ‘Gizlilik’ arzusunun katı bir şekilde ayıplanacağı, dillendirilemez bir tabu olduğu günleri de yaşayabiliriz.
İşin tuhaf yanı ise mahremiyetin ve mahrem olanların gitgide azaldığı bu ilerleyişin, bilgi teknolojileri açısından gelişimi artırıcı bir unsur olması. Büyük veri ve veri bilimi hep daha fazlasını isteyecek, biz de insanlık olarak istediğini vereceğiz. Gizliliğin geleceğini keşfetmek için çalışan binlerce uzman, küresel bir temel hakkın tanımlaması gerektiği konusunda tartışıyor. Gizlilikle ilgili küresel normları belirlemeye çalışırken, teknolojinin sunduğu imkanlar ölçeğinde çevrimiçi ortamlarda saklanan ve hayati riskler dahi yaratabilecek olan bilgilerimiz sürekli artıyor. Henüz tamamlanmamış ve kısa vadede tamamlanacakmış gibi görünmeyen bir etik çatışma da şu soruda yatıyor: “Çevrimiçi olan her bilgi doğası gereği kamusal olmayı da kabul ediyor denebilir mi?”.
Elimizdeki kanvasa sığmayacağını bildiğimiz bir resmi çizmekle meşgulüz. Coğrafi, geleneksel ya da sosyal farklar çevrimiçinde tek bir ‘gizlilik’ tanımına indiregenebilir mi, henüz bilmiyoruz. Ama emin olduğumuz bir şey var, yalnızca daha güvende hissetmek için olsa dahi ‘Mahrem, özel, gizli’ hep var olacak, ama bu sözcüklerin neyi ifade ettiği sürekli değişecek gibi görünüyor.
Yeni nesillerin gizlilik algısı
Mobil cihazlarla, akıllı aksesuarlarla ya da bilgilerimizi barındıran her türden cihazla birlikte günlük yaşamımızı avucunun içine alan iletişim teknolojilerinin, yeni nesillerin gizlilik algısını değiştirdiğini ve daha da değiştireceğini görmek zor olmasa gerek.
"Çevrimiçi" bilgi kamusal mı?
Henüz tamamlanmamış ve kısa vadede tamamlanacakmış gibi görünmeyen bir etik çatışma da şu soruda yatıyor: “Çevrimiçi olan her bilgi doğası gereği kamusal olmayı da kabul ediyor denebilir mi?”.