Toprağı korumak için alternatif tarım yöntemleri
Dünyada yaşayan her 9 kişiden biri aç. Aç insan sayısı ise 795 milyon kişi. İnsan nüfusu artarken, insanları besleyecek tarım toprağı azalıyor.
Birleşmiş Milletler’in yayınladığı, “Dünyada Gıda Güvensizliğinin Durumu- 2015” Raporu”na göre dünyada aç insan sayısı 795 milyon kişi. Başka bir deyimle dünyada yaşayan her 9 kişiden biri aç.
Öte yandan dünya nüfusu hızla artarken, insanları besleyecek tarım toprağı azalıyor. Açlığın önlenmesi için tarımsal üretimde köklü değişikliklere ihtiyaç var. Üretimin artırılması yetmiyor, aynı zamanda gelecek kuşaklar için toprağın korunması gerekiyor. Bunun için önerilen bir çok yöntem var. Onarıcı veya koruyucu tarım olarak adlandırılan bu yöntemlere aslında hiç de yabancı değiliz.
Heinrich Böll Vakfı’nın 2015 Toprak Atlası’nda koruyucu tarım, organik tarım,onarıcı tarımla ilgili makaleler bu anlamda geleceğe ışık tutacak nitelikte. Geleneksel sistemleri ele alan Paul Mundy, “Toprağı Rehabilite Etmek İçin Çiftçiler Ne Yapabilir? başlıklı makalesinde yol gösterici bilgiler veriyor. Çiftçiler topraklarının bozulduğunun farkındalar. Tarlalarında oluşan hendekleri ve sel yataklarını görebiliyorlar. Her yıl hasat zamanı sayılacak çuval sayısı azalıyor. Peki, bu konuda ne yapabilirler?
Geleneksel yöntemler geliştiriliyor
Yüzyıllar boyunca dünya çapında küçük çiftçiler eğimli arazilerde toprağı koruyarak ekin yetiştirmek ve verimliliği azalan toprağı tekrar canlandırmak için geleneksel yöntemler geliştirdiler. Örneğin Etiyopya’da çiftçilerin geleneksel yöntemler repertuarları oldukça geniş: taş setler ve teraslama, bitki çitleri, hendekler ve çukurlar, taşlarla malçlama, karma ekim ve gölgelik ağaçlar bunlardan bazıları. Çiftçiler, bu geleneksel yöntemleri zamana uydurarak elde ettikleri yeni teknikleri de repertuara ekliyorlar. Buna göre tedavi yöntemleri dört geniş başlık altında toplanabilir: tarımsal, bitkisel,yapısal ve idari.
Tarımsal önlemler ekinlerin nasıl yetiştirileceği konusunda yapılan değişiklikleri içerir. Tarlaları eğime paralel sürüp bitkileri de o şekilde ekmek, dikine ekim yapmaya oranla erozyonu azaltır. Karma ekim ve tahılların baklagillerle dönüşümlü ekilmesi, toprağın verimliliğini geri kazanmasını sağlar ve yapay azot gübresi ihtiyacını azaltır. Toprağı malçlamak ve toprağa kompost ve hayvan gübresi eklemek toprağı besin ve organik madde açısından zenginleştirir; toprak solucanları ile diğer toprak yaşamını destekler. Kireç atmak ise asit seviyesini düşürür.
Toprağı sürme dönemi bitiyor mu?
Korumacı tarım bu önlemlerin kombinasyonunu uygular: toprağı sürmeyi ortadan kaldırır, malçlama ve örtü bitkilerle toprağı korur ve dönüşümlü ekimle verimliliği sağlamanın yanı sıra tarım zararlılarının ve yabani otların artmasını engeller. Bu yaklaşım Amerika kıtasında ve Avustralya’da yaygındır. Fakat bu yöntem, genellikle yabani otları baskılamak için herbisit ve bu herbisite dayanıklı genetiği değiştirilmiş tohumla birlikte uygulanır. Afrika ve Asya’da ise küçük çiftçiler tohumu elle eker, otları elle yolarlar. Bir de hayvanların çektiği, toprağa olabildiğince az zarar veren aletleri kullanırlar. Tarlayı sürmekten korumacı tarıma geçmek bazen zor olabilir: Çiftçilerin yeni beceriler geliştirmeleri, ektikleri ürünleri değiştirmeleri, yeni ekipmanlara yatırım yapmaları ve yabani otları kontrol altında tutmak için daha fazla emek vermeleri gerekebilir.
Ottan şeritle yem üretiliyor
Vejetatif önlem denince ot, çalı ya da ağaç dikerek suyun akışını durdurmak, toprağı tutmak ve rüzgarın hızını yavaşlatmak akla gelir. Tarlaların etrafına çakılan çitler ve dikilen ağaçlar başıboş hayvanları ekinlerden uzak tutar, aynı zamanda meyve ve yakacak üretir. Tarlanın sınırına ottan şeritler yapılarak değerli bir yem kaynağı da elde edilebilir. Bu sayede bir sıra teras yapacak kadar toprak tutulmuş olur. Suyollarının kenarlarına ekilen ağaçlar ve otlar, mevcut yatakların düzelmesini sağlar ve yenilerinin ortaya çıkmasına engel olur.
Yapısal önlemlerden kasıt toprak ve kaya taşıyarak bariyerler inşa etmektir. Tropikal kuşağın pek çok bölgesinde dik yamaçlara kurulan görkemli teraslar tarım yapılmasını sağlar. Çin, Himalayalar ve Güneydoğu Asya’da yüzlerce yıllık toprakla sıvanmış teraslarda pirinç ekilir. Ant Dağları’nda patates yetiştirmek için kayadan yapılan teraslar kullanılır. Konso, Etiyopya’da teraslara tahıl, kahve ve pamuk ekilir. Diğer yapısal önlemler arasında tarla kenarına toprak set çekmek, drenleri tıkamak, su yataklarına kontrol bentleri inşa etmek ve havuzlarda su toplamak sayılabilir.
Son kategori ise idari önlemlerdir ve toprak kullanımında değişiklik yapmayı öngörür. Buna bir örnek, bozunmuş toprak olan bir alanı çitlerle çevirerek hayvanları uzak tutmak suretiyle toprağa kendini yenileme şansı vermektir. Çiftçiler buradan, gerekirse yemlik ot keserek hayvanlara taşıyabilirler. Dönüşümlü otlatma ve hayvanların serbestçe gezmesi yerine yem bitkileri ekmek, bu çıplak kalmış topraklarda tekrar ot ve ağaç yetişmesini sağlayabilir. Sürülerini su ve ot bulmak için gezdiren çobanlar belli bir alanın çoraklaşmasını da engellemiş olurlar.
Ortak hareket etmeli
Çiftçiler bireysel olarak tarlanın çevresini sürüp orayı ekmek gibi belli önlemleri kendileri seçerek uygulayabilirler. Ama diğer önlemler, belli bir alandaki çiftçilerin ortak hareket etmesini gerektirir. Teraslar ve diğer yapısal önlemlerin geliştirilmesi için emek, ayrıca etkili olması için bir yamaç boyunca uzatılmaları gerekir. Bunları planlamak, inşa ve tamir etmek genellikle bütün topluluğun ortak çabasıyla olur. Bazen tarımsal, vejetatif, yapısal ve idari önlemlerin bir kombinasyonunu yapmak en iyisidir. Mesela teraslama yaparak karışık ekin ekmek, yemlik bitkiler ve ağaçlarla tarlanın kenarını yükseltmek sonuç verebilir.
Organik tarım toprağı besler
Konvansiyonel tarımın ekinleri yetiştirmede sırtını gübrelere dayadığını, fakat böyle yaparak toprağı enkaza çevirdiğini yazan Andrea Beste, organik tarımın toprağın sürdürülebilir tarımın temeli olduğunu ifade ediyor. Toprağı korumak, onarmak ve beslemek için organik tarımı öneren Beste’nin görüşleri ise özetle şöyle: "Üretim miktarı ve alan olarak bakıldığında organik tarım, tarımsal pastanın incecik bir dilimine denk geliyor. Fakat ardında yatan fikirler ve yöntemlerin bundan kat ve kat fazla etkisi var. Keşfetmenin yolunu açan öncü birlikler onlar. Özellikle de sürdürülebilirlik ve üretkenliğin anahtarı olarak toprağın verimliliğini korumayı ve artırmayı öngören temel düşünce çok önemli.
Toprak organizmaları işte tam da burada devreye giriyor. Toprak organizmaları becerikli emekçilerdir; doğayla birlikte çalışarak bitkilere sağlıklı besinler sağlar ve toprağın yapısının iyi olmasını garanti altına alırlar. Bu gerçek asla göz ardı edilmemelidir, ama konvansiyonel tarım işte tamda bunu yapar. Poşetten çıkan mineral gübreleri toprağa serpmek belki ekini büyütebilir, ama toprakta yaşayan canlı organizmaların ihtiyaçlarını göz ardı eder. Yapay gübre uygulamak bu canlı organizmaların ayrıştırdığı ve geri dönüştürdüğü organik materyal miktarını azaltır ve sonuç olarak da onları açlıktan öldürür.
Rotasyon ve karma ekim toprağı zenginleştirir
Sentetik azot da sorunun bir parçasıdır: topraktaki organik maddelerin ayrışmasını hızlandırır. Ne kadar yüksek doz azot uygulanırsa hem bozunma hızlı gerçekleşir hem de o kadar çok azot fazlası toprakta birikir. Humus kaybı yüzünden toprak organizmalarının faydalı etkilerinin çoğu ortadan kalkar. Ekinler tarım zararlarına karşı daha savunmasız hale gelir ve toprak kalitesi düşer. Fosfat gübresi uygulamanın da istenmeyen yan etkileri olabilir. Bunun tam aksine organik tarımın temel kavramlarından biri toprak organizmaları için ideal koşulların sağlanmasıdır. Farklı ve çeşitli ürünlerin dönüşümlü ekilmesi (rotasyon), yer altında ve üstünde zengin çeşitliliğin var olmasını sağlayan, toprak yüzeyini erozyondan koruyan ve kök gelişimini arttıran yıllık ekinlerdir. Bütün bunlar sonunda daha fazla toprak organizmasının beslenmesini sağlar ve toprağın fiziksel yapısını iyileştirir. Sağlıklı bir toprak kendi ağırlığının dört katına kadar su emebilir. Bu da toprağın aşırı yağış ve kuraklık zamanlarını telafi etmesini sağlar. Tropik bölgelerde organik tarım zengin tür çeşitliliğini sadece dönüşümlü ekim yoluyla değil, aynı zamanda çoklu ekimle, yani aynı tarlada aynı anda birden fazla ürün yetiştirmekle sağlar.
Karma ekim, tarım zararlılarının baskılanmasını sağlar ve karşılıklı büyümeyi canlandırır. Arta kalan organik materyallerin ayrıştırılmasını sağlayan bu önlemler, toprakta ekinleri besleyen hareketli bir biyolojik hayatın gelişmesini mümkün kılar. Mineral gübreden kaçındığı ve toprak kalitesini yükselttiği için organik tarım ayrıca konvansiyonel tarıma oranla üçte bir oranla daha az fosil yakıt tüketir ve ortalama olarak iki kat karbondioksiti yeraltında depolar.
Verimlilik nasıl artırılabilir?
Yapılan 160 farklı araştırmanın analizi sonucunda, gelişmiş ülkelerde organik tarım yöntemleriyle elde edilen verimin, konvansiyonel tarımın ortalama yüzde 92’sine denk geldiği belirlenmiştir. Tropikal kuşakta yapılan 133 çalışmanın sonuçlarına göre ise organik tarım, toprağın uzun vadeli verimliliğini yok etmeden kısa vadeli verimliliği yüzde 74 oranında arttırmıştır. Organik tarım, toprakları uzun vadede sürdürülebilir bir şekilde idare etmek için gereken temel yaklaşıma ve tekniklere sahiptir. Fakat bu tekniklerin modern bilim ve pratiklerle birleştirilerek daha da geliştirilmesi gerekmektedir. Özellikle de organik verimlilik artışı, modern kompostlama yöntemleriyle daha da iyileştirilmelidir. Sentetik gübrelerden tamamen feragat etmek için mekanik, kimyasal, mikrobiyolojik ve biyolojik teknikler geliştirilmelidir. Bu teknikler kaya formundaki fosfatı küçük üretim tesislerinde daha kolay çözünebilir hale getirmek ve ürün verimliliğini artırarak yeterli biyolojik azotu bağlayabilecek tarımsal sistemler üretmek için kullanılabilir. Organik tarımın faydaları barizdir. Toprak için asıl önemli olan üretimin organik ürün sertifikasına sahip olup olmaması değil, organik tarım ilkelerini takip edip etmemesidir.Üç gündür yayınladığımız bu yazı dizisini özetlersek, artan dünya nüfusunun sağlıklı ve güvenilir beslenmesi için toprağın sağlıklı olması, korunarak gelecek kuşaklara bırakılması gerekiyor. Ayrıca toprağın tek sahibinin insanlar değil, diğer canlılar ve tüm evren olduğu unutulmamalı.