SMMM Mustafa Köksoya: "Döviz kurunun belirli alanlarda serbest bırakılması gerekiyor"
Enflasyon fırtınasının en şiddetli dalgasını 2024’te yaşayan Türkiye’deki üreticiler, uluslararası arenada güç kaybetmeye devam ediyor. Enflasyonist baskıların üreticiler üzerindeki etkisini değerlendiren SMMM Mustafa Köksoya ise tüm ekonomik politikaların bir an önce gözden geçirilmesi ve yapılandırılması gerektiğine dikkat çekerken, döviz kurunun belirli alanlarda serbest bırakılmasının önemli bir basamak olduğunu öne sürüyor.
Türkiye enflasyonla mücadele ettiği 2024’ü geride bırakmaya hazırlanırken, 2025'ten itibaren beklenen düşüşle birlikte yeni bir döneme kapı aralanması ve bu eğilimin önümüzdeki 5 yıl boyunca devam etmesi bekleniyor. Enflasyonist baskıların üreticiler üzerindeki etkisini değerlendiren Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavir (SMMM) Mustafa Köksoya ise ekonomi politikalarının gözden geçirilmesi ve yapılandırılması gerektiğine dikkat çekiyor.
'Yerli üreticiler gücünü kaybederken, yerini Asya ülkelerine devrediyor'
Köksoya, konuya dair, “Ülkemiz geçmişte, tarım ve tekstil alanında dünyada adından söz ettiren, üretimini dünyanın dört bir köşesine gönderen şirketlerle doluydu. Bu şirketler, elde ettiği döviz gelirleriyle hem milli ekonomiye ciddi katkıda bulunan hem de uluslararası arenada rekabet gücünü maliyetler ve üretim kalitesi açısından koruyan bir konumdaydılar. Ancak tüm dünyada hissedilen ekonomik krizlerin faturası, ne yazık ki ülkemizde çok daha ağır hissediliyor. Gün geçtikçe imalattan ihracat gerçekleştiren üreticilerimiz, artan yurt içi işçilik ve ithal hammadde maliyetleri sebebiyle rekabet gücünü yitirmeye yüz tuttu” dedi.
'Türk şirketleri artık fason üretici konumuna düştü'
Türk şirketlerinin, dünya çapında yalnızca fason imalat atölyeleri haline geldiğini belirten Köksoya, “Üreticilerimiz fiyat belirlerken yurt dışı alıcılarının insafına kalmış durumda. Üretim gücünü yavaş yavaş Çin, Endonezya, Hindistan gibi ülkelere kaptırmaya başlayan fabrikalarımız, rekabet edebilmek adına kapitalist sistemin sıkıştırması ve ekonomi politikalarının dayatmasıyla içinden çıkılamaz bir hale girdi. Özellikle tekstil, turizm ve ara mamul üretim fabrikaları tek tek konkordato ilan etmeye başladı. Yurt içinden fason üretim yaptırarak ihracat ürününü oluşturan fabrikaların da tedarik zincirinde derin boşluklar oluştu” ifadelerini kullanarak sözlerine şunları ekledi:
“Bu dönemde ortaya çıkan bir takım düzenlemeler ise adeta yangına dökülen bir bidon benzin etkisi yarattı. Ekonomik olarak darboğazda olan işletmelerin yurt dışı kazançlarının milli paramıza çevrilmesi zorunluluğu getirildi. Enflasyonun derinden hissedildiği bir dönemde, bu uygulamanın milli paramızın değerini korumak ve döviz cinsi mevduatı baskılamak için uygulandığı kesin. Bunun yanında toplumun tüm kesimlerine uygulanmaya başlanan kur korumalı mevduat uygulaması ile de vatandaşın elindeki yabancı cinsinden para bankalar aracılığıyla merkeze çekilmeye çalışıldı. Bireysel yatırımlarda bu uygulama zorunlu olmasa dahi, ticaret yapan şirketlerdeki zorunlu kılındı. İşletmelere ağır yaptırım ve cezalar uygulanması sebebiyle, ihracat kaynaklı yabancı döviz cinsi gelirleri milli para birimimiz olan TL’ye çevrildi, elde edilen TL mevduat ise sürekli ithal hammadde alımı gerçekleştirmek üzere şirketler tarafından tekrar dövize dönüştürüldü. Hal böyle iken, belli dönemlerde ve çoğunlukla dövizin banka ve finans kurumlarınca alımı ve satışı esnasında %10’lara varan arbitraj farkı ödemek zorunda kalındı. Yani işletmeler henüz yaptıkları ihracatın parasını hesaplarına almadan yaklaşık %10 zarar etti.”
'Artık döviz kurunun belirli alanlarda serbest bırakılması gerekiyor'
Köksoya, “Döviz kurunun baskılanması sonucu, ülkeye getirilen dövizin karşılığında elde edilen TL mevduatın piyasa şartları gereği, değil üretim maliyetlerini işçilik, kira, sosyal güvenlik primleri ve ithal hammadde alımı maliyetlerini dahi karşılamıyor. Döviz kuru üzerindeki baskılar maalesef özellikle ihracat yapan şirketleri zor durumda bırakıyor. Dolayısıyla iflas konusunda ciddi bir dip dalgası geliyor. Piyasada boşalan yer hızlı bir şekilde dolsa da maalesef son yıllarda nefes alacak takati kalmayan üreticilerimiz bu boşluğu da kapatamayabilir. Bu da uluslararası arenadan adeta kaybolup gitmelerine, yerlerini ise Asya ülkelerinde çok daha uygun maliyetlerle üretebilen devasa fabrikalara bırakmasına sebep oluyor. Hatta hükümetler, kendi şirketlerinin uluslararası alanda rekabet gücünü arttırabilmeleri için %20’lere varan üretim ve istihdam desteğiyle üreticilerine güven veriyor” diyerek değerlendirmelerini şu sözlerle sonlandırdı:
“Üretim yapmayan, istihdam yaratamayan, paradan para kazanma hevesi ile hareket eden bir ekonominin maalesef ayakta kalabilmesi mümkün değil. Bir an önce tüm ekonomi politikalarının gözden geçirilmesi, üretim işletmelerine ve fabrikalara özellikle ihracat alanında yeni destekler verilmesi, döviz kurunun belli alanlarda serbest bırakılması veya hak ettiği noktalara çıkartılması gerekiyor. Bunu gerçekleştirirken enflasyonun tetiklenmemesi için yurt içi piyasalarda fiyat analizlerinin doğru bir şekilde yapılarak yurt içi satın alma gücünün korunması da elzem bir koşul olarak öne çıkıyor.”