PlumeMag’in kurucusu Bihter Ayyıldız: Yerel kalkınırsa değer katlanır

Plume Mag, sürdürülebilir bir geleceğin temelinde sorumlu tüketimin yanında yerli üretimde çok önemli bir yere sahip olması gerektiğinin altını çizen bir içerik platformu. Sürdürülebilir yaşam trendleri üzerine yayınlar yapan Plume Mag, duyarlı kişi ve markaları bir araya getiriyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Günay DEMİRBAĞ

Platform için “Tamamıyla bağımsız yeşil aklamayı kabul etmeyen, gelecek nesillere ve doğaya duyarlı kişi, marka ve stk’ların kendilerini özgürce anlatabilecekleri tarafsız bir mecra.” diyen PlumeMag kurucusu Bihter Ayyıldız ile yeşil ve iyilik girişimcilerine alan açma çalışmalarını, sürdürülebilirliği sorduk.

Sürdürülebilirlik üzerine içerik oluşturan bir platform olan PlumeMag nasıl doğdu?

PlumeMag, Fransızca tüyden geliyor hem edebiyatı hem de hafifliği simgeliyor. Yazıyla, sözle, sesle, görselle aslında bir ideali anlatmaya çalışıyoruz.

PlumeMag, Green Up Meetings ve yaptığımız aktivitelerin çatı şirketi aslında B.A. Projectz. B.A. Projectz üç yıllık bir firma. Firmamı kurduktan bir kaç ay sonra pandemi başladı ve bu sürede PlumeMag’i açtım, sürdürülebilir yaşam trendleri üzerine odaklandık. BA Projetz, sürdürülebilir marka stratejileri konusunda danışmanlık veren bu konuda markalara özel etkinlikler tasarlayan, onlar için eğitim programları hazırlayan bir firma.

PlumeMag ise sürdürülebilir yaşam trendleri üzerine yayın yapan bir içerik platformu ve bu konuda duyarlı kişi ve markaların bir araya geldiği bir topluluk. Yıllar önce bir projem vardı, kızım 4 yaşındaydı ve sınıfında İleri Dönüşüm Atölyeleri yapıyorduk. Bunun ana okullarda müfredata girmesini hayal ediyordum.

Necla Zarakol’a, projeyi gönüllü iletişimini yaptığı Çöpüne Sahip Çık Vakfı ile hayata geçirmek için gittim. Necla Hanım da böyle bir çalışmayı şirket olarak yapmamı, kendi mecramı kurup bu konuları anlatmamı önerdi ve PlumeMag’i hayata geçirme fikri bu şekilde ortaya çıktı. böyle 2020’nin ocak ayında şirketi kurdum. PlumeMag de 19 Şubat tarihinde yayın hayatına başladı.

“Birçok firmanın sürdürülebilirliği içselleştirmeden formalite gereği yaptığını görüyorum.”

 Karbon ayak izini biz yeni yeni konuşuyoruz ama dünyadaki sorumluluk hisseden, büyük markaların çok konuştukları bir şey. Her marka 360 derece sürdürülebilirlik ile ilgili aktif olamıyor. Örneğin bir yandan karbon ayak izi diyor ama timsah derisi kullanabiliyor.

Dengesizlikler bir yana sürdürülebilirlik algısı ve yapılan çalışmalar hep vardı. Sadece dünyada konuşulurken Türkiye’de konuşulmuyordu. Bir marka globalde sürdürülebilirliği gündeminin kalbinde tutarken, Türkiye’deki operasyonlarında bunun zamanı olmadığını düşünerek uygulamıyordu. İthalat- ihracat ile ilgili dünyanın kriterlerinin Türkiye’yi sıkıştırdığı noktada sürdürülebilirlik faaliyetleri ön plana çıkmaya başladı.

Türkiye’de sınırlar çok rahat aşılabiliyor ve sertifikasyonlar her zaman olması gerektiği gibi yapılmıyor. Kâğıt üzerinde her şeyi çok doğru yapıp uygulamaya geçiremediğimiz bir sistem içerisindeyiz. O yüzden ben Türkiye’deki birçok firmanın sürdürülebilirliği mecburiyet olarak, çok içselleştirmeden formalite gereği yaptığını görüyorum.

Sürdürülebilirliğin odağında insan var

Sürdürülebilirlik plastik veya karbon ayak izine indirgenmememli. İstihdam ve etik üretim de çok önemli. İnsan bizde hiç konuşulmuyor. Sürdürülebilirliği niçin odağa alıyoruz? Gelecek nesiller için. Gelecek nesil kim? Bugünün gençleri. İnsanı odağa almadığımız sürece inovasyonun, karbon ayak izi azaltmanın da samimi bir şekilde sürdürülebilirlik kapsamına girdiğini düşünmüyorum.

“Köylü milletin efendisidir”

 Yeşil girişimcilere alan açmak için kurduğumuz Green Up Meetings’in tescilli mottosu “Yerel kalkınırsa değer katlanır”. Sürdürülebilirlikle ilgili yolculuğumda bana ışık tutan fikir, felsefe ve uygulamalar Atatürk’ün cumhuriyeti kurduğu dönemde aldığı tedbirlerdir. Bir kere “Köylü milletin efendisidir”. Santralizasyon yani bütün üretimin sanayinin ve kalkınmanın büyük şehirlere odaklanması çiftçiliği ve toprağa bağlı tüm üretimcileri ikinci sınıf vatandaş olarak konumlandırılması, bence zaten çözülmesi gereken ana kök problemler.

“Ters göç Türkiye’deki en önemli kalkınma modeli”

Bundan sonra da formül ters göçte; eğer kendi toprağımızı ve kendi ürünümüzü sahiplenirsek, değerli bulursak maddi ve manevi anlamda dışa bağımlı olmak gibi birçok sorunun da çözüm adımları atılmış olur. Köy Enstitüleri modelinin tekrardan yapılanması gerektiğine inanıyorum. Türkiye’nin dört bir yanında 0-6 yaş arası eğitime özel bir yer verilmesi gerekli.

Ne kadar değerli bir coğrafyada yaşadığımızı ve ne kadar değerli olduğumuzu bilmemiz ve herkesin aslında toprağında ne kadar faydalı olduğunu anlaması çok kritik öneme sahip. Yeşil girişimcilere alan açmak için kurduğumuz Green Up Meetings’in tescilli mottosu “Yerel kalkınırsa değer katlanır”. Çünkü karnı aç bir insan gidip de ben şu deterjanı çevreye duyarlı olduğu için beş katı fiyata alayım diyemez.

Özellikle de depremden sonra yapılan bütün araştırmalar da insanların önceliğini tamamıyla başka bir yöne gittiğini söylüyor. Bilinçlendirme, ters göç ve eğitim ile toplumu tekrardan sürdürülebilirliği anlamaya ve bilinçlendirmeye yönlendirmenin dışında bir çıkış yolu göremiyorum. PlumeMag’in gelir modeli iş birlikleri ve projelerden oluşuyor. Çok fazla reklam almıyoruz, kampanya reklamları da kabul etmiyoruz.

Green Up Meetings’in oluşumundan bahseder misiniz?

PlumeMag ekosistemine dahil olan yerel markalarla yaptığımız konuşmaların çıktısı Green Up Meetings’in doğumuna sebep oldu. Türkiye’de sürdürülebilir bir marka olmanın zorlukları, mentoring gibi değerli desteklere ulaşmanın kısıtlı olması, rekabet içerisinde kendilerini konumlayamamaları, etik üretim, tedarik ve operasyon çoğu yerel markanın yaşadığı ortak sorunlar. İlkini kasım 2022’de Gamze Cizreli’nin mentor konuşmacı olarak katılımıyla gerçekleştirdik. 6 marka vardı ve 6 marka da çok mutlu ayrıldılar bu network buluşmasından. Her marka Gamze Cizreli ile projelerini paylaştı ve samimi bir network ağının ilk adılarını bu şekilde atmış olduk.

Gamze Cizreli’yi tamamen yereli, özellikle kadınları desteklediği için kendi restoran zincirlerinde bu yerel ürünleri masaya getirip nihai tüketicinin gözünün önünde, el mesafesinde sergileme inisiyatifini aldığı ve bu modeli yaygınlaştırdığı için seçtim. Çok güzel dönüşler aldık bunu 3 ayda bir yapmaya karar verdik. 13 Ocak 2023’de ikincisini yaptık 65 marka katıldı.

Green Up Meetings’in 3. Edisyonu ‘’Gerçek Gündem Deprem’’

 teması ile gerçekleşti Green Up Meetings’in 3. Edisyonunda yeşil girişimcilere bir ara verip, iyilik girişimcilerine alan açacağımız bir modeli hayata geçirdik. Deprem bölgelerinde ya da deprem bölgelerine yönelik dayanışma faaliyetleri gerçekleştiren kişiler, dernekler ve markaların projelerini anlattığı 23 panel gerçekleştirdik.

Burada amaç, mevcut ve etki yaratan projelere ortak akıllan, kolektif bir destek vermekti. Türkiye’de gündem çok hızlı değişiyor ama biz gündem ne olursa olsun bizim için ‘’Gerçek Gündem Deprem’’ diyerek yola çıktık.

Local Makers iş birliği ve Conrad Istanbul Bosphorus’un desteği ve ev sahipliğinde hayata geçen Green Up Meetings No3 Deprem Dayanışma etkinliğinde bağış desekçilerimiz Denizbank, Kale, Metro Grubu oldu. Deprem’den hemen sonra Yağmur Çoban’ın kurucusu olduğu Local Makers bir dayanışma ağı kurdular. Ücretsiz bir web sitesi üzerinden tüketici ile depremden etkilenmiş üreticileri bir araya getirdiler. Bu çalışmayı fiziki hale getirmek istedik.

“Duygu ve idealin ön planda olduğu bir iş modelini uygulamaya çalışıyorum”

Green Up Meetings’in 4. Edisyonunu dirençli şehirler teması üzerinden hayata geçireceğiz. Green Up N01 ve No2 2 yeşil girişimcilere, No3 ise iyilik girişimcilerine alan açmak içindi. Sahada olanlara, gönüllülere destek vermek için onları dinlemek için yaptık. Green Up Meetings No4 ise dirençli şehirler teması etrafında farkındalık ve bilinçlendirme odaklı olacak.

Bundan sonra neler var?

 İçerik üreten firmalarla birlikte çalışmalar oluşturmak çok uluslararası ölçekli işler konuşuyoruz Şu anda da görüşmelerimiz bu konuda sürüyor ve çok büyük markalarla konuşuyoruz. Ben Plume Mag’i kurarken en güçlü rakiplerimle ortak işler yaparak ilerlemeyi, yol almayı hayal ettim. Rakiplerimi birer engel değil el ele yürünecek birer destekçi gibi görüyor ve en iyi işlerin rakiplerle birlikte yapabileceğine inanıyorum. Çünkü insanın etrafında benzer işler yapan ne kadar iyi rakibi varsa kendi çıtasını da o kadar yükseltir.

PlumeMag topluluğu nasıl büyüyor? İnsanlara nasıl ulaşıyorsunuz?

İnsanlara kendi iletişim ağımız üzerinden ulaşıyoruz. Elden ele, kulaktan kulağa giden bir ağ olarak genişliyoruz. Bizim büyük bir ekibimiz yok. Paydaşlarda destek usulüne dayanan bir modeli uyguluyoruz. Reklamdan çok aslında insan insana iletişimle ilerliyoruz. İnsanların içinde olduğu ve birbirlerinİ davet ettikleri bir sistem çok daha güvenilir. Örneğin Green Up Meetings No3’e katılan 250 kişinin nereden katıldıklarına baktığımızda %90’ının arkadaş olduğunu görüyoruz. Bu da aslında gerçek bir topluluk olduğunun ispatı ve büyüdüğünü gösteriyor.

Green Up Meetings birbirine destek olmak isteyenler için bir topluluk

Şu anda biz de Green Up Meetings’in bir parçası olmak istiyoruz diyen birçok insan var. Community building denilen bir şey var ve ben buna ticari bakmıyorum. Green Up Meetings’lere gelenler, inananlar burada konuşmayı yapanlar dinleyenler, birbirine destek olmak isteyen insanlar benim için gerçek bir topluluk. Bize marka iş birliği için çok isim söyleniyor. Sadece takipçisi çok diye kendimizi, idealimizi veya markamızı teslim etmiyoruz. Bizi anlayacak, bize anlatacak, bizimle ağlayacak, bizimle gülecek birilerine ihtiyacımız var.

“Koklamaya kıyamam benim güzel manolyam”

15 yıllık kurumsal hayatımda her şeyi gördüm insanın insana insan olarak yaklaştığını çok nadir gördüm. Hep rakamlar hep sayılar hep projeler hep başarılar konuşuldu ama duygu pek yoktu. Aslında bütün markalar duyguya oynuyor ; mutluluk o şişenin içerisinde, haz şunun izinde vs. Ama gerçek duygular asla konuşulmuyor. O yüzden en son Green Up Meetings’de lütfen duygularınızı anlatın dedik. Sen yardım ederken, sen proje yaparken ne hissediyorsun bunu anlat dedik.

Gerçekten herkes çıkarken dedi ki üstten bakarak bir bahşiş tarzında sadaka verme dışında ilk defa birlik olduğumuzu hissettik. Sürdürülebilirliği içinde insan olmadan, birlik olmadan ve duygu olmadan konuşamayız. “Koklamaya kıyamam benim güzel manolyam” dizelerini yazan sanatçıların yetiştiği topraklarda yaşıyoruz biz. Ne oldu da oradan bu hissiz topluma geldik? Biz “İnsan insanı zehrini alır” denilen sözlerle büyümüş bir nesiliz.

"Bizim çalışmalarımızda lüks veya alt olarak marka konumlandırmamız yok"

Korkmadan korkutmadan yeni nesile daha çok söz veren, yeni nesil’i dinleyen bir yapı gerekiyor. Şirketlerin bütün danışma ve yönetim kurullarında 20 yaşında ve 70 yaşında ekipler olması gerekiyor. Örneğin bir proje yapıyorsunuz 20 yaşlarda farklı görüşlerin değerlendirmesi gerekiyor.

PlumeMag ilk kurulduğunda ilk hangi markayla çalışmaya başladınız?

Ben PlumeMag’i kurduktan altı ay sonra Garanti BBVA ile çalışmaya başladık. Bugünkü gibi bir okuyucu kitlemiz ve marka bilinirliğimiz yoktu. Garanti bizden bir şey bekleyerek değil onların savunduğu sisteme kendi içerisinde alan açmak isteyen bir yayını desteklemek üzere çalışmaya başladı. Ve halen çalışmaya devam ediyoruz. Garanti BBVA’nın PlumeMag’in büyümesine ve bugün benim yapabildiğim işleri yapabilmemde desteği büyüktür.

PlumeMag’i destekleyen bütün markalar bu ekosistemin büyümesine sebep olan birer hami gibi. PlumeMag, tamamıyla bağımsız yeşil aklamayı kabul etmeyen, gelecek nesillere ve doğaya duyarlı kişi, marka ve stk’ların kendilerini özgürce anlatabilecekleri tarafsız bir mecra. Markalar bizim gibi mecralara destek olduklarında hem etkiyi büyütecekler hem ilgiyi yayacaklar ve Türkiye’de sürdürülebilirlik tarihinde çok değerli bir yere adlarını yazdırmış olacaklar. Bizim tüm çalışmalarımızda lüks veya alt olarak marka konumlandırmamız yok.

Biz beynin ve vicdanın alım gücüne göre bir hedef kitle belirliyoruz. Yapacağımız bir etkinlikte elektrikli Porche’si ile gelen ve ile elektrikli bisikleti ile bizim için aynı hedef kitle. Birlikte oturup geleceğe yönelik bir şey konuşabiliyorlarsa, bizim için doğru hedef kitle diyebiliriz. 20.000 Euro’luk bir kral dairesi de 200 liralık bir karavan tatili de içeriklerimiz arasında yer alabiliyor. Lüksün Yeni Kodları diye bir proje serisine başladık. Hilton Bomonti’de bir yılbaşı prova partisi yaptık.

Misafirler yılbaşı gecesine 190 yıllık Longines saatleri ve döngüsel ekonomi modeli ile hayata geçen, genç bir girişim markası olan Modaloop’un kiralık gece elbiseleri ile hazırlandırlar. Bizim davetimizden birkaç gün önce de Kate Middleton Boston’da bir davete Londra’daki bir ikinci el giysi platformundan kiraladığı yeşil elbisesi ile katıldı. Yeni lüksün kodlarında biraz akıllı düşünmek gerekiyor.

Çok para verdiğin bir kıyafet bir gece sonra doğaya çöp olarak gidiyor. Küçücük bir objeden bir eve kadar her alışveriş aslında politik bir seçim. O yüzden de insanların bu seçimleri yaparken dikkat edecekleri konu kendi öz varlıklarıyla hangi sistemi büyüttüklerinin farkında olmaları. Bazı firmalar gerçekten buna kafa yormaya başladı çünkü şu an ters mentoringler var. Yirmi yaşlarında genç aktivistlerden mentoring alıyorlar.

Bankalarda bile küçülme ekonomisi konuşulmaya başladı. Çünkü sürdürülebilirliğin en büyük engeli agresif büyüme modelleri. Artık dünyanın konuşulan konuları yaptığımız şeyin doğaya maliyeti ne olduğu. Çünkü genelde hep üretimsel ve ürünsel kurumsal maliyetler, tedarik edilen malzeme ürün üzerinden işçi ücretleri üzerinden üzerinden hesaplanıyor.

Türkiye, dünyaya ayak uydurmak için mecburen değişmek zorunda. Çünkü bunu yakalamayan firmalar geri planda kalacak. Aslında istediğiniz kadar büyük bir firma olarak ana akım medyayı elinizde tutun, asıl sizin iletişiminizi o kulaktan kulağa denilen mecralar yapıyor olacak ve değişmezseniz, eleneceksiniz.

Green Up Meetings’e gençler nasıl bir katkı sağlıyor?

 Ben şu modeli çok güzel buluyorum; Green Up Meetings’de bu konuda iki tane konuşmacımız var yirmili yaşlarda. Ekin Al onarım atölyesi diye çok güzel bir oluşumun kurucusu diğeri de Işıl Ergincan çevre aktivisti. Özellikle onların çıkmasını istedim ve onların konuşması gerektiğini düşündüm çünkü biz çok konuştuk.

Eskiden yirmili yaşlarda kişilerin büyük bir zirvede konuşup koskoca insanlara bir şeyler anlatması olacak şeyler değildi. Asıl doğru düşünmeyi, empatiyi bilen doğayı seven, gençler. Biz onları büyütürken vura vura katılaştırıyoruz aslında. Onların o katılaşmamış bozulmamış, sistemin hala kirletemediği bakış açılarıyla onları dinlememiz gerekiyor.