Güneş enerjisinde ‘devrilme noktası’ aşıldı
Yapılan yeni araştırmalara göre güneş enerjisinin ana enerji kaynağı haline getirilmesinde ‘devrilme noktası’ aşıldı. Ekonomi modeline dayandırılan çalışmada güneş fotovoltaiklerinin 2050’den önce baskın güç kaynağı olacağı konuşulsa da uzmanlar güneşe yatırımda 4 temel soruna dikkat çekti.
Başak Nur GÖKÇAM
Güneş enerjisi sektörü her geçen büyümeye devam ediyor gibi görünüyor. Dünya genelinde yıllık 185 bin megavatlık panel üretim kapasitesi bulunurken, dünyada ilk sırada 124 bin megavatlık üretim kapasitesiyle Çin geliyor. 2022 verilerine göre Çin’i 14 bin megavatla Vietnam, 9 bin 200 megavatla Güney Kore takip ediyor.
Türkiye ise 7 bin 960 megavatlık üretim kapasitesiyle dünyada 4’üncü sırada yer alıyor. Türkiye’yi takip eden ülkeler ise sırasıyla 7 bin 400 megavat üretim kapasitesiyle Malezya, 5 bin 700 megavat üretim kapasitesiyle ise ABD 5’inci sırada geliyor. Panel üretimlerinin hızla artış gösterdiği bu süreçte birçok şirket de GES yatırımını gündemine almış durumda.
Güneş enerjisinde 2022- 2026 döneminde ilk 10 ülke ve ulaşacağı tahmin edilen kapasitelere bakıldığında ise 2026’da Çin’in 814,1, ABD’nin 311,4, Hindistan’ın 132,8, Almanya’nın 132,8 ve Japonya’nın da 112,4’e ulaşacağı öngörülüyor. Yapılan araştırmalara göre ise dünyanın kaçınılmaz olarak güneş enerjisini ana enerji haline getirmesi konusunda ‘devrilme noktası’ aşıldı.
Bu artık büyük ölçekli geri döndürülemez değişikliklerin yaşanacak anlamına geliyor. Yani 4 temel engel aşılmazsa, hedefler için artık çok geç olabilir. Veriye dayalı bir teknoloji ve ekonomi modeline dayanan çalışma, güneş PV'sinin (fotovoltaikler) 2050'den önce, daha iddialı iklim politikalarının desteği olmasa bile karşılaşılabilecek 4 engel mevcut.
Buna göre istikrarlı enerji şebekelerinin oluşturulması, gelişmekte olan ekonomilerde güneş enerjisinin finansmanı, tedarik zincirlerinin kapasitesi ve işlerini kaybeden bölgelerden gelen siyasi direniş sebebiyle güneş enerjisini temel kaynak kullanmakta zorluk yaşanabilir.
İşler yolunda gitmiyor
Exeter Üniversitesi ve University College London tarafından yürütülen çalışmaya göre ise araştırmacılar bu 4 engeli ortadan kaldıran politikaların, temiz enerjiye geçişi hızlandırmada karbon vergileri gibi fiyat araçlarından daha etkili olabileceğini söyledi. Araştırmaya ilişkin açıklamada bulunan Exeter Küresel Sistemler Enstitüsü'nden Dr Femke Nijsse, "Yenilenebilir enerjilerdeki son ilerleme, fosil yakıtların hakim olduğu projeksiyonların artık gerçekçi olmadığı anlamına geliyor.
Başka bir deyişle, enerji sektörü için 'işler olağan' senaryosundan kaçındık. ” dedi. Hükümetlerin, güneş enerjisi geçişini kendi içinde gerçekleştirmeye çalışmak yerine, politikalarını 4 temel ‘engelin’ üstesinden gelmeye odaklaması gerektiğini belirten Dr. Femke Nijsse, engelleri şu şekilde sıraladı:
Şebeke esnekliği : Güneş enerjisi üretimi değişkendir (gündüz/gece, mevsim, hava durumu) dolayısıyla şebekeler buna göre tasarlanmalıdır. Eğer bu değişkenlikle başa çıkacak süreçleri uygulamaya koymazsanız, fosil yakıtları yakarak telafi etmek zorunda kalabilirsiniz.
Finansmana erişim: Güneş enerjisinin büyümesi kaçınılmaz olarak finansmanın varlığına bağlıdır. Şu anda düşük karbonlu finansman yüksek gelirli ülkelerde yoğunlaştı.
Tedarik zincirleri: Güneş enerjisinin hakim olduğu bir gelecek muhtemelen metal ve mineral yoğunluklu olacaktır. Gelecekte ‘kritik minerallere’ olan talep artacaktır. Elektrifikasyon ve piller, lityum ve bakır gibi büyük ölçekli hammaddeler gerektirir. Ülkeler karbondan arındırma çabalarını hızlandırdıkça, yenilenebilir teknolojilerin 2040 yılına kadar bakır ve nadir toprak elementleri için toplam maden talebinin yüzde 40'ını, nikel ve kobalt için yüzde 60 ila yüzde 70'ini ve lityum için neredeyse yüzde 90'ını oluşturacağı öngörülüyor.
Siyasi muhalefet: Gerileyen endüstrilerden gelen direnç geçişi etkileyebilir. Geçişin hızı yalnızca girişimcilerin ekonomik kararlarına değil, aynı zamanda politika yapıcıların bunu ne kadar arzu edilir değerlendirdiğine de bağlı. Hızlı bir güneş enerjisi dönüşümü, dünya çapında fosil yakıt endüstrilerinde ve bağımlı endüstrilerde çalışan 13 milyon kadar insanın geçimini tehlikeye atabilir.