“Yüksek enflasyonun yarattığı tahribat, bir süre daha ekonomileri rahatsız etmeye devam edebilir”

İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, 2024’te küresel ölçekte etkili olması beklenen riskin global enflasyon olduğunu söyledi.

Haber Merkezi
YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Özlem Sarsın-İZMİR

İzmir Ticaret Odası Nisan ayı meclis toplantısında bir konuşma yapan Özgener, küresel boyutta enflasyonun yapışkan özelliğinin devam ettiğini ve düşürme yönünde istenen ölçüde başarı sağlanamadığının görüldüğünün de altını çizdi.

Özgener, “ Buna rağmen, FED’in ilk faiz indirimine ilişkin piyasa beklentilerinin piyasalarda bir süre daha oynaklık yaratabilmesi mümkün görünüyor. Bu oynaklığın ötesinde yüksek enflasyonun yarattığı tahribat, bir süre daha ekonomileri rahatsız etmeye devam edebilir.  Allianz Trade’in hazırladığı rapora göre 2023 yılında küresel alacak vadeleri ve işletme sermayesi gereksinimleri rekor düzeye yükseldi. Allianz Trade raporuna göre kârlılıktaki 1 puanlık düşüş, Avrupa şirketleri için ödeme vadelerini 7 günden fazla artırabilir. Tüm sektörlerde alacak vadelerinin uzaması ve işletme sermayesi gereksiniminin artması, yüksek faizli global ortamın ve enflasyonun bir sonucu. Dünya genelinde yaşanan bu değişimlerin etkisini ülkemiz reel piyasalarında da görüyoruz” dedi. 

Türkiye’nin önünde seçimsiz bir 4 yıl olduğuna da değinen Özgener, bu süreçte en önemli gündemin “ekonomi” olması gerektiğini vurgulayarak, “ Ekonomiyi ele alırken, reformları da konuşmak ve tartışmak gerektiğini düşünüyorum. Yapısal olarak şirketlere ve hane halkı gelirinin artırılmasına yönelik en önemli reformun enflasyonun düşürülmesi olduğuna inanıyorum. Zira gerçekleştirilen açıklamalar dikkate alındığında ülkemizin yıllık enflasyon oranının %68,5 ile dünya ülkeleri arasında Arjantin, Suriye ve Lübnan’dan sonra 4.sırada olduğunu görüyoruz. Geçtiğimiz yılın aynı ayında %50,5 olarak gerçekleşen ülkemiz enflasyonunda 18 puanlık bir artış olduğunu gözlemliyoruz. Bununla birlikte, söz konusu tablonun iyileştirilmesi, enflasyon rakamının tek haneye düşürülmesine yönelik kararları adımlar atıldığını görüyor ve destekliyoruz. Enflasyon ile mücadelede ortaya koyulan programdan taviz verilmemesi ve ihtiyaç duyulan reformların hayata geçirilmesiyle hızlı bir toparlanma sürecine girileceğine inanıyoruz. Enflasyonu tartışırken, alım gücünün düşmesinin etkilerini sık sık değerlendiriyor; uzun vadede enflasyonun en önemli olumsuz etkisinin tahsis verimliliğini bozması olduğunu görüyoruz.  Yüksek enflasyon, ülkemizde de gördüğümüz üzere tüketicileri alımları hızlandırmaya teşvik ediyor; bu da fiyat farklılıklarına karşı duyarlılığı azaltıyor. Azalan duyarlılık, firmaların fiyatlama davranışlarında piyasa şartları dışında fiyatlama yapabilmesine imkan veriyor. Son günlerde, farklı sektörlerde artan tüketici protestolarını, bu durumdan duyulan tüketici rahatsızlığı olarak değerlendirmek gerektiği fikrindeyiz” diye konuştu.

“Kamu harcamaları kontrol altına alınmalı”

Enflasyonla birlikte farklı verimliliklere sahip firmalar arasındaki ayrımların bulanıklaştığını, bu durumun; hem iş gücü, hem de sermaye gibi kaynakların yanlış tahsisine yol açtığına işaret eden Özgener, bu konuda şunları söyledi, “ Enflasyondan dolayı verimli ve verimsiz firmaların daha az ayırt edilebilmesi önemli bir refah kaybı. Ayrıca uzun vadede ülke büyümesine en öncelikli katkının kaynağı olan toplam faktör verimliliğini de aşağı çekiyor.  Türkiye’de toplam faktör verimliliğinin düşmesi bir süredir araştırmalarda okuduğumuz bir problem ve daha önceki meclis konuşmalarımda da sizinle paylaşmıştım. IMF, son raporunda bu durumun bütün ekonomiler için bir tehdit olduğundan bahsediyor. Bunun sebepleri, şirket içi verimliliği artıran teknolojik ilerleme ivmesinin dünya genelinde azalması; ama daha önemlisi pandemi sonrası ortaya çıkan şirketler ve sektörler arasında tahsis verimliliğini azaltacak politikaların uygulanması.  Bu bulgular ışığında, ülkemizdeki reform sürecinin çerçevesinin net olduğunu düşünüyorum. Öncelikli mücadele alanı olan enflasyonun tek haneye düşürülmesine yönelik Merkez Bankası’nın uyguladığı sıkı para politikasının devam ettirilmesi ve sıkı maliye politikaları ile desteklenmesi, yani bir an önce kamu harcamalarının da kontrol altına alınarak tasarruf tedbirlerinin hayata geçirilmesi gerektiğine inanıyorum.”

“Kayıt dışılık kontrol altına alınmalı”

Vergi reformunun kayıt dışını kontrol altına alacak şekilde uygulanması gerektiğini de söyleyen Özgener, mevcut vergilerin yükseltilmesi yerine verginin toplanamadığı alanlarda çalışmaların hızlandırılmasının, enflasyonla birlikte iyice artan haksız rekabet ortamının enflasyonun düşürülmesi ve adil bir vergi ortamı ile iyileştirilmesinin önem taşıdığı kanısında olduklarını vurguladı.

Özgener, “ Benzer bir şekilde, tahsis etkinliğini verimliliği yüksek firmalar adına artırmak için, işgücü esnekliğini de artırmak gerektiğine inanıyorum.  Uzun süredir konuşulan, işgücü sektör reformlarında, ülkemizde bir süredir azalan toplam faktör verimliliğinin dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Şirket içi verimlilik için de, dünyada olduğu gibi teknolojiyi şirket içi verimliliğini artıracak şekilde kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor. İnovasyon kapasitesini artırmayı ve yapay zekadan fayda yaratabilmeyi rakiplerimizden daha hızlı bir şekilde organize etmeliyiz. Şirketlerin bu süreçleri gerçekleştirebilmesi adına reform sürecinin, doğru teşviklerle tasarlanması önem taşıyor” dedi.

“Krediler bu kadar hızlıyken enflasyonun düşmesi zor”

Orta ve uzun vadeli reform süreçlerinin yanı sıra daha kısa vadeli gelişmelere ve önerilere de vurgu yapan Özgener, 2024 ikinci çeyreğinde, ekonomide enflasyonun ana gündem konusu olmaya devam edeceğini ifade etti.  

İlk çeyrekte enflasyonu aşağı çekecek düzeyde yeterince bir sıkılaşmanın pratikte oluşmadığını gördüklerini belirten Özgener, Merkez Bankası’nın para politikası kararlarının BDDK ile uyumlu gitmesi gerektiğini kaydetti. Özgener, “ Neticede aylık enflasyonun mevsimsellikten arındırılmış olarak 2,5’e düşmesi bekleniyordu; ancak 3,16 civarında geldi. Tüketici kredilerinin seyrine hala hızlı devam ettiği ve krediler bu kadar hızlıyken enflasyonun düşmesinin maalesef zor olduğunu görüyoruz. Kredi kartları, perakende ve diğer satış verilerinin güçlü seyrini koruduğunu gözlemliyoruz. Ancak, son bir ayda tüketici kredileri ve kredi kartı kullanım hacminin düşme eğiliminde olması vatandaşın da kart harcamalarında enflasyon şartlarında sınırlı ölçüde de olsa daha temkinli davranış göstermeye başladığını işaret etmektedir. Buna karşın ticari kredilerde ise %66’ya ulaşan faiz oranlarına rağmen belirgin bir artış gözleniyor. Mart ayının son haftası başlayan sıkılaşma trendinin arttığını görüyoruz. Yılın geri kalanında kredilerde daha sert bir daralma sonucunda talep koşullarının 2.çeyrek ile birlikte dezenflasyon sürecine daha fazla katkı vermesini bekliyoruz. Sıkılaşmanın etkilerini ve yılın 2.çeyreğinde makroekonomik koşullar üzerinde etkili olup olmadığını değerlendirip, enflasyon üzerindeki etkisini yakından takip ediyor olacağız”diye konuştu.

“Kredi ve kur politikaları sadeleşmeli”

Merkez Bankası başta olmak üzere Ekonomi Yönetimi’nin tespitlerini doğru bulduklarını da söyleyen Özgener, “ Fakat Sayın Hazine ve Maliye Bakanımız ve Merkez Bankası Başkanımızın da dile getirdiği gibi, hane halkının henüz enflasyon düşüşü konusunda ikna edilemediği görülüyor. Bunun bir kısmı yukarıda bahsettiğim gibi, enflasyonun tahsis etkinliğini azaltması ile ilgili. Ancak önemli bir kısmı da Merkez Bankalarına ve ekonomi politikalarına duyulan güven ile ilişkili. Bu güveni artırmak için, popülist adımlardan kaçınarak, şeffaf ve net politikalar uygulanmaya devam edilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Kredi ve kur politikalarında karmaşık düzenlemelerin sadeleşmesine devam edilmesini, seçici kredi politikalarında kamu bankaları yerine ihtisas kredi kurumlarının (KGF, yatırım ve kalkınma bankası gibi) daha fazla tercih edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Talep koşullarında beklenen daralmanın ya da başka bir ifadeyle başarılı ekonomik istikrar programının, diğer ülke örneklerinde ve ülkemizde de 2002-2004 döneminde olduğu gibi iflas ve yüksek devir oranları ile devam edebileceğini de unutmamak gerekiyor” dedi.

“Asgari ücretin seyri önemli”

Ekonomik istikrar programının yaratacağı güven açısından, asgari ücretin seyrinin önümüzdeki günlerde en önemli gündem maddesi olarak gördüklerini ifade eden Mahmut Özgener, sanayide üretim devamlılığı ve enflasyonla mücadele açısından asgari ücret kararının belirleyici olacağını vurguladı.

Tahsis etkinliğinin azalmasında ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmada, asgari ücretin 2023 başından 2024 başına %100 civarında artmasının etkenler arasında yer aldığını hatırlatan Özgener, “ Asgari ücretin 540 dolar civarında olması, ülkemizde şu ana kadar belirlenmiş en yüksek seviye. İşverene maliyeti ise yol ve yemek ücretleri de dahil edildiğinde yaklaşık 950 dolar civarında. Bu rakamların, ihracatta rekabet ettiğimiz bir çok ülkeden daha yüksek olduğunu vurgulamak isterim. Bu durum ihracat kapasitemiz açısından problem oluşturduğu gibi, biraz önce belirttiğim gibi fiyat belirleme davranışları üzerinde de olumsuz bir etkiye sebep oluyor. İşgücü maliyetleri çok yüksek olduğu için özellikle hizmet sektöründe yüksek fiyat artışları yaşanıyor. Sonuç olarak tüketici seçimlerinde doğru sinyalleri alamıyor. Bu nedenden dolayı, asgari ücretin diğer maliyet ve ücretlere göre normalleşmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

Para Politikası Kurulunun, parasal sıkılaştırmanın gecikmeli etkilerini de göz önünde bulundurarak politika faizinin sabit tutulmasına karar vermekle birlikte, enflasyon üzerindeki yukarı yönlü risklere karşı ihtiyatlı duruşunu yinelediği değerlendirmesinde de bulunan Özgener, “ Enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda ise para politikası duruşunu sıkılaştırılacağı ve dezenflasyonun 2024 yılının ikinci yarısında tesis edileceğini vurguladı. Aldığı  kararla Merkez Bankası talebin dizginleneceğine dair sinyaller aldığını, ancak gerektiği takdirde de parasal sıkılaştırma yoluna başvurabileceği mesajını da verdi” dedi.

“İşletmelerimiz öz sermayeye yöneldi”

Zorlu ekonomik şartlar altında bankaların uyguladığı kredi politikaları, POS komisyonları, bankalarca alınan harç ve masraflar, bankalar ile ticari işlemlerde yaşanan problemlerin daha önem kazanmaya başladığına da değinen Özgener, bu kapsamda; Meslek Komitesi Üyelerinin görüşlerini aldıklarını belirterek bu konuda şunları dile getirdi, “ Meslek Komitesi görüşlerinde ağırlıklı olarak; bankaların kredi politikalarının zorlayıcı ve işletmelerin kredi almasını engelleyici nitelikte uygulamaların (faiz oranlarının ve komisyonların yüksekliği, blokelerin olması, vadelerin kısa süreli, limitlerinin düşük olması) olduğunu görüyoruz. Krediye erişimde sorun yaşayan işletmelerimizin öz sermayeye yöneldiklerini, bankaların kredi faiz oranlarının yüksek olmasına rağmen nakit akışının devam edebilmesi için kredi kullanmak zorunda olduklarını gözlemliyoruz. Bu nedenle; ticari hayatın devamlılığı için kredi politikalarının yeniden gözden geçirilmesi ve kredi faiz oranlarının düşürülmesine yönelik tedbirlerin alınması gerektiğini değerlendiriyoruz. Esnaflara tanınan ucuz kredi imkanının Odamıza kayıtlı firmalara da sağlanması ve KOBİ’lere finansman desteğinin verilmesine yönelik çalışmalar yapılmasının elzem olduğunu düşünüyoruz. Yanı sıra kredibilitesi ve geçmişten devreden limiti olan şirketlere kredi kullandırımı yapılırken “kredi tahsis ücreti” adı altında binde 2,5’a denk gelen bir masraf alınıyor. İlgili giderin bir nebze aşağı çekilmesi gerektiği fikrindeyiz. Ayrıca perakende sektöründe ödemelerin ağırlıklı olarak kredi kartı ile yapıldığını, bu nedenle kredi kartlarındaki taksit sayısının azaltılmasının yanı sıra yüksek komisyon oranlarının fiyatlara yansıyarak iç sektörde sipariş miktarını düşürdüğünü, piyasada çek dolaşımını artırdığını, sahte çeklerin de dolaşımda olduğu göz önünde bulundurulduğunda risklerin arttığını görüyoruz.

POS komisyon ücretlerinin yüksek olması nedeniyle kredi kartı kullanımı yerine banka transfer işlemi ile fatura kesilmeden ticaret yapıldığını gözlüyoruz. Bununla birlikte FAST limitlerinin 100 ile 250 bin Türk Lirası’na kadar yükseltilmesi nedeniyle kayıtlı işlemlerin takibinin giderek daha zor bir hale gelebileceğini düşünüyoruz. Dolayısıyla devletin önemli miktarda vergi kayıpları ile karşı karşıya kalabileceğinden hareketle,  kredi kartından muhtemel taksit sınırlamalarının yeniden değerlendirilmesi, kredi kartlarından alınan aidatlarının kaldırılması, hesap işletim ücreti, POS kiralama ücretlerinin düşülmesi, POS komisyon oranlarının azaltılması ve Debit kart komisyonunun kaldırılmasına yönelik düzenleme yapılması gerektiğine inanıyoruz.”

 

.