Türk milletinin zafer yürüyüşü İzmir’de tamamlandı! Bir diriliş destanıdır 9 Eylül

İzmir’in işgali ile başlayan en karanlık gece 9 Eylül 1922 sabahı Türk ordusunun şehri kurtarmasıyla aydınlandı. Bütün memleketin İzmir’i ulusal kurtuluşun hedefi olarak kabul ettiğini söyleyen Mustafa Kemal Atatürk, bu şehrin halkına hitaben yaptığı konuşmada tüm dünyaya şu mesajı vermişti: “Bütün cihan işitsin ki efendiler, artık İzmir hiçbir kirli ayağın üzerine basamayacağı kutsal bir topraktı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Başkomutan Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü bir evin bahçesinde toplandılar, kırık bir kağnının üzerine muharebe alanının haritalarını serdiler. Büyük Zafer’in ertesi günüydü, henüz Zafertepe Çalköy’deydiler. Üç komutan durum değerlendirmesi yaparken düşmanın yeniden savunma düzenine geçmesini önlemekte hemfikir oldular ve mutlak kurtuluş için İzmir’e girme görüşünde birleştiler.

Mustafa Kemal Paşa, 1 Eylül’de Dumlupınar’da, Batı Cephesi’ndeki tüm subay ve erlere okunmak üzere yayımladığı bildiride, o kesin emri gayet açık şekilde şöyle verdi: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları, Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını, inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakârlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız. Sahibimiz olan büyük Türk ulusu, geleceğine güvenmekte haklıdır.

…Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim. Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” Türk ordusu 26 Ağustos’ta başladığı taarruzu takip eden 15 günde yaklaşık 450 kilometre mesafe kat ederek 9 Eylül 1922 sabahı İzmir’e girdi. Kurtuluşun ordusu, bu zaman içinde ortalama bir hesapla günde 30 kilometre ilerlemişti. Mustafa Kemal’in askerleri aynı zamanda 200 bini aşkın personeli olan bir ordu ile savaştı ve yarıdan fazlasını yok etti.

Ayrıca piyadeler ve süvariler İzmir’e aynı gün girdi. Bu insanüstü gayret, Türk askerinin kahramanlığı ve fedakârlığının yanı sıra İzmir’in işgal altında kalmasına artık kimsenin daha fazla tahammül edemediği ile açıklanabilir. 15 Mayıs 1919’da başlayan ve 3 yıl 3 ay 24 gün süren düşman işgali 9 Eylül 1922’de Türk ordusunun İzmir’e girmesi ile son buldu. Başkomutan Mustafa Kemal, Türk ordusunu İzmir’e yönlendirerek 9 Eylül 1922’de, 1915 yılında İzmir’e ayak basan Yunan askerine “İlk kurşun”u sıkan ve şehit edilen Gazeteci Hasan Tahsin ve nice kahramanların ruhunu huzura kavuşturdu.

1919 yılında Samsun’da yakılan kurtuluş meşalesi, 9 Eylül’de İzmir’de ve düşman işgali altında nice acılar yaşayan topraklarda daha bir güçle ve gururla yanmaya devam etti. Yüzbaşı Şerafettin Bey'in İzmir Hükûmet Konağı’na, 5. Süvari Tümenin öncüsü Yüzbaşı Zeki Bey'in Kumandanlık Dairesine, 4. Alay Komutanı Reşat Bey'in de Kadifekale’ye Türk bayrağını çekmesiyle İzmir resmen kurtulmuştu. Böylece Türk milletinin Kurtuluş Savaşı sona erdi ve Lozan Barış Konferansı’nda Türk tarafının eli güçlendi. Sürecin sonunda 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ilan edilmesiyle Türk milleti kayıtsız şartsız bağımsızlığını elde etti.

Ali Fuat Cebesoy’un anlattığına göre Mustafa Kemal, İzmir’i ilk olarak Şubat 1905’te ziyaret etmişti. Cebesoy o günü şöyle not etti: “Mustafa Kemal, ben, Müfit Kırşehir ve diğer bazı mümtaz yüzbaşılar İstanbul Limanı’ndan kalkan bir Nemse Vapuruyla Beyrut’a hareket ettik. Ertesi gün öğle üzeri İzmir’e geldik. İzmir’i ilk defa görüyordum. Üç arkadaş bir araba tutarak Kordonboyu’nda dolaştık. Şehir fevkalade güzeldi.

Şehirdeki gazinolarda orkestralar çalıyordu. Birine girmek istedik. Fakat sonra vapuru kaçırmaktan korkarak bundan vazgeçtik.” İzmir halkına hitaben 11 Ekim 1925 günü belediye binasının balkonundan yaptığı konuşmada Atatürk, o gün duyduğu hüznü şu sözlerle paylaşmıştı: “Ben İzmir’i ilk gördüğüm gün mektebi terk ederek sürgüne gittiğim gündür. Bu güzel memlekette, sürgüne giderken birkaç saat geçirmiştim. O zaman bu güzel rıhtımı baştanbaşa bize hasmîâi can (can düşmanlarımız) olan yabancı bir ırkın mensuplarıyla memlû (dolu) görmüştüm. O zaman hükmetmiştim ki; İzmir hakiki, asil ve necip Türk İzmirlilerden gitmişti.”

İzmir’in kurtuluşu ve Atatürk’ün İzmir’e gelişi

 “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” emrini verildiği 1 Eylül gününü takip eden 9 Eylül 1922 tarihinde Türk ordusu İzmir’in işgaline son verdi. Atatürk, İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Rauf Orbay'a telgrafta: “Birliklerimiz İzmir doğu sırtlarında düşmanın son direnişini kırdıktan sonra bugün mağlup düşmanla beraber İzmir’imize zaferle girdik. Ben yarın öğleden itibaren İzmir’de bulunacağım” dedi. Mustafa Kemal, 9 Eylül 1922 Cumartesi günü karargâhı ile Belkahve’ye vardı. Bir incir ağacının altında Kadifekale’de Türk bayrağının dalgalandığı İzmir’i uzun uzun seyretti. Hava kararıncaya kadar burada kaldı. Geceyi geçirmek için günümüzdeki adı Kemalpaşa olan Nif kasabasına geldi.

“Bu başarı milletindir”

 Atatürk yanında Mareşal Fevzi Çakmak, Garp Cephesi Komutanı İsmet İnönü, Garp Cephesi Kurmay Başkanı Asım Gündüz ve karargâhı ile 10 Eylül 1922 günü İzmir’e girdi. Burada Fahrettin Altay ile buluşarak doğruca hükûmet konağına gitti. İzmirliler kurtarıcılarını büyük bir törenle, sevinç ve coşkunlukla karşıladılar. İzmir Hükûmet Konağı balkonundan, Konak Meydanı’nı hınca hınç dolduran İzmirlileri, selamlayan Gazi Mustafa Kemal, kısa bir konuşma yaptı ve “Bu başarı milletindir” dedi.

Bayrağa saygıyı İzmir'de öğretti

 Bir atın kuyruğuna bağlanmış yerde sürüyen Yunan bayrağını görünce Atatürk, “Bayrağı ters taşıyabilirler. Fakat yerde süründürmesinler, bu bizim adetlerimize yakışmaz” diye haber gönderdi ve bayrak atın kuyruğundan alındı. Daha sonra Mustafa Kemal, Konak Meydanı'ndan ayrıldı ve kendisinin konuk edileceği eve gitmek üzere Karşıyaka'ya hareket etti. Kalacağı eve geldiğinde evin mermer taraçasına çıktıktan sonra kapının önüne ipek bir Yunan bayrağı serilmişti ve üzerine basılacak bir yol halısı gibi yayılmıştı. Orada bulunan İzmirliler: “Buyurunuz geçiniz...

Bizim öcümüzü yerine getiriniz. Yabancı kral bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak girmişti. Siz lütfedin, bu karşılıkla o lekeyi silin! Burası sizin şehrinizdir. Bu ev sizin evinizdir. Bu hak sizindir” diye yalvarıyorlardı. Mustafa Kemal yerde serili bayrağın önünde durdu, ağlayarak yalvaran kadın ve erkeklere tatlılıkla bakarak; “O geçmişte kötü etmiş. Bir milletin istiklalini temsil eden bayrak çiğnenmez. Ben onun hatasını tekrar edemem” dedi. Bayrağı kaldırttı ve bembeyaz mermerlere basarak içeri girdi.

"Zaferi müjdeleyen İzmir'in hemşehriliği değerli bir ödüldür"

İzmirliler Atatürk’e 14 Eylül 1922 tarihinde hemşehrilik teklif etti ve bu teklif Atatürk tarafından kabul edildi. Atatürk, 24 Eylül 1922 tarihinde İzmir Muhterem Hamiyetli Ahalisine hitabı ile yazdığı mektupta şu satırlara yer verdi: “İzmir Belediye ve Yönetim Meclisleri aracılığı ile bana İzmir Hemşehriliği sanı verildiğini öğrendim.

Ülkemizin Akdeniz’e karşı ışığı olan, düşman işgalinden kurtulması için bütün ülkeyi seve seve yıllarca sıkıntılara sürüklemiş bulunan İzmir’imizin hemşehrileri arasında sayılmak bana sonsuz bir sevinç ve övünç olmuştur. Bundan yaklaşık üç yıl önce İzmir felaketi ile yüreği en büyük üzüntü ve aynı zamanda en güçlü bir inanç kararlılığı ile çarpmış; başladığımız bağımsızlık savaşında bana en güçlü umutları vermiş olan yiğit Erzurum halkı da beni hemşehrileri arasına almakla ödüllendirmiş oluyordu. Bana ulusal savaşımızın, önemli bir girişiminin başlangıcını anımsatmakta bulunan Erzurum hemşehriliğine, savaşımızın zaferini müjdeleyen İzmir hemşehriliğini ekleyerek, değerli bir ödül vermiş oluyorsunuz. İzmirli hemşehrilerime sevgi ve bağlılıkla teşekkürlerimi sunarım. İzmir’in acılarını gidermek için genel görevlerimizin verdiği zorunluluktan başka özel ve içten bir ilgi ile çalışmak, benim için bir ülkü olacaktır. Hepinize selam ve sevgi hemşehrilerim.”