Yeni insanlar kazanmak gibisi yok!

Dr. Hande Demirdere, Fransız Pierre Fabre’nin Türkiye operasyonunu büyütmekle görevli. Türkiye’yi grubun en hızlı büyüyen üçüncü pazarı haline getirmek, 17 yıllık deneyiminin sonucu.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

Dr. Hande Demirdere ilaç sektörünün yakından tanıdığı bir isim. Türkiye ve Rusya’da ilaç şirketlerinde uzun yıllar yöneticilik yapan Demirdere’yi 2004’ten bu yana Fransız Pierre Fabre’nin Türkiye Genel Müdürü olarak görüyoruz. Pierre Fabre kadınların yakından ilgilendiği Avenne, Ducray, Klorane, Elancyl gibi dermatoloji markalarıyla tanınıyor. Ancak Demirdere'nin asıl görevi şirketin daha zor olan kanalını yani onkoloji, nöropsikoloji gibi alanlardaki ilaçları Türkiye’de güçlendirmek.

İzmitli bir ailenin kızı olan Demirdere kendini “Her daim idealist” olarak tanımlıyor. Öğrenciliğinden bu yana bu yönü güçlü olduğundan doktor olmaya karar vermiş. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirmiş. Arkasından uzmanlığını Çapa’da iç hastalıkları alanında tamamlayan Hande Demirdere’nin mesleğiyle bağlantısı uzmanlığın hemen arkasından “geçici” olarak ilaç sektörüne girmesiyle kesilmiş.

17 yıldır bu sektörde yöneticilik yapan Demirdere, spor ve sağlıklı yaşamı hayatının merkezine koyanlardan. Tenis son dönemdeki tutkularından. Biz de onunla müdavimi olduğu Beykoz Acarkent Konakları’ndaki tenis kortunda buluştuk.

- Aradan 17 yıl geçmiş ama hiç “keşke doktor olarak kalsaydım” diyor musunuz?

Bir kez bile pişman olmadım. Aynı idealistlikle ilaç sektöründe de işime devam ettim. Niyetim bu değildi elbette ama bir yandan da şimdi düşününce bu mesleğin bana daha uygun olduğunu anlıyorum. Özellikle hekimliğe devam eden arkadaşlarımı dinleyince “iyi ki” diyorum. Çünkü ben hastamı kaybetmeye dayanamazdım diye düşünüyorum. Her zaman hastalarımın hikayelerinden çok fazla etkilendim. Çapa’ya da hep en zor hastalar geliyordu. Burada madalyonun farklı bir yönü var. Bir dahiliye uzmanı olarak doktorlarla farklı bir iletişimimin olması ilaç sektöründeki kariyerimde fark yaratmamın ana sebebi. Doğru dili kullanmamı sağladı. Hekimlerin ihtiyaçlarını biliyorum. Bu nedenle üstlendiğim her görevde satış rekorları kırdım. Bir yöneticim sektöre girdiğimde “Su gibi boş bulduğun yere ak” demişti. Ben de öyle yaptım.

- Hırslı biri misiniz?

Herhalde öyleyim. Daha doğrusu sonuç odaklıyım. Sonuca ulaşmadan rahat etmiyorum. İş hayatına da okul gibi baktım. Başarıya odaklandım. Görev tanımıma sıkışmadım. Ben genellikle kararlarımı çözüm geliştirmek, yardım etmekten yana kullandım. Sahanın işini kolaylaştırdım. Eşim de sektörden, önemli bir isim. Bu benim başarı odaklı çalışmamı etkilemedi. Ben hep kendimi geliştirmeye odaklandım. Hedefi tutturana kadar rahat etmedim. Hâlâ öyleyim.

- Rusya deneyimi ne kazandırdı size?

Eşim bir şirketin ülke müdürü olarak Rusya’ya gidince biz de ailecek onunla birlikte olduk. Ben de orada Abbott’a girdim, kısa sürede ödüller alan bir ekip kurdum. Abbott-Solvey birleşmesini yönettim. Bu bana müthiş bir deneyim kazandırdı.

- Bu arada bir de kızınız vardı sanıyorum, annelik nasıl ilerledi bir yandan da? Kızınız bu tempoya tepki verdi mi?

Kızım ilk günden beri tempoma alışkındı. Türkiye’de annemden yardım alıyorduk. Rusya’da da okula gitti, diller öğrendi. Başlarda şikâyet ediyordu ama şimdi benimle gurur duyduğunu söylüyor. Bence Rusya en çok kızıma bir şeyler kattı. Orada harika bir altı yıl geçirdik. Ben elbette bölge görevim nedeniyle birer haftalık sürelerle Hindistan, Çin gibi ülkelere gidiyordum. Çinli ya da Rus olsun temelde sağlık sorunları değişmiyor. Rusya’da halk ilaç ücretinin yüzde 99’unu cebinden karşılıyor. Sistem farklı. Orada “Önce Kadın” diye kadın sağlığına yönelik bir proje yaptım. Ödüller getirdi bu proje. Sonra ülkemizi özledik ve Türkiye’ye döndük.
- Pierre Fabre Türkiye’de çok tanınan bir ilaç şirketi değil. Şimdi planlarınızda neler var?
Evet, 50 yıllık bir şirket ama hep markaları önde olmuş. Onkolojide önemli bir yere sahip aslında. 1962 yılında Pierre Fabre tarafından kuruluyor ve önceliği hep botanik bahçelerinden fitoterapi ürünleri geliştirmek, hastalıklara bitkilerle çare aramak oluyor. Pierre Fabre’nin 2013’teki ölümünden sonra şirket dünyaya açılıyor. 96’da ortaklıkla Türkiye’ye geliyor, 2001’de ortağını değiştiriyor ancak 2014’te direkt ülke ofisi açıyorlar. Ben de bu ekibe liderlik etmek için teklif aldım. Geçen yıl en hızlı büyüyen üçüncü pazar olana kadar rahat etmedim. Kendimizi daha çok tanıtacak işlere imza atacağız. Türkiye’de de bir sosyal proje tasarlıyoruz.

- Formalitelerle aranız nasıldır?

İş odaklı, planlı bir insanım ama eşim kadar değil. Özel hayatımda hiç planlı değilimdir. Daha rahat yaşarım. Tezcanlıyımdır. İş hayatında ekibe çok inanırım, sonuç alana kadar onları rahat bırakmam.

- Peki nasıl dinleniyorsunuz?

Uzun yürüyüşlere çıkmaktan büyük keyif alıyorum. Eşimle her gün yürürüz. Hava çok kötüyse evde yürürüz. Birlikte spor yapmaktan çok keyif alırız, sohbet ederiz. Bu ritüel bana iyi geliyor. Kızım ne yazık ki bizim kadar spora meraklı değil. Onu motive etmek için birçok spora başladım, birlikte neler yapabiliriz diye düşündüm. Ancak ne yazık ki bize pek benzememiş, dansı daha çok sevdi. Harika dans ediyor. Tenise de bu şekilde başladım ve çok sevdim. Rahat bir spor. Kızımı dansa bırakıyorum, ben de gelip burada tenis oynuyorum. Kısa sürede adapte oldum. Haftada iki kez geliyoruz.

- Nasıl bir annesiniz?

Bence arkadaş gibi bir anneyim. Her şeyi paylaşırız bu yüzden. Sadece ben ona “okul nasıl geçti” diye sormam, o da bana “bugün ne yaptın” diye sorar. İkimiz de her şeyi anlatırız. Bazı uzmanlar bunun doğru olmadığını söylüyor, kızım arkadaşlarından daha olgunmuş. Arkadaşlarından farklı bakabiliyor bazı konularda. Ama ben böyle bir anneyim, bugüne kadar kızım beni hiç zorlamadı. Diğer yandan öyle mutfakta harikalar yaratan bir anne değilim. Bunun için zamanım da yok. Girersem de yine kızımla giriyorum mutfağa.

- Sizce iyi yaşamın sırrı nedir?

İnsanlara dokunabildiğin kadar iyi yaşarsın. Ben hep buna değer verdim. Bu nedenle çevrem çok geniştir. Hâlâ Rusya’daki dostlarımla görüşürüm. Bir diğer iyi yaşam düsturum da adalettir. Aslında hayatta her şeyin başı adalet. İnsanları mutlu etmek, yeni insanlar kazanmak bana haz veriyor. İş hayatında da çalışanların orada bulunmaktan gurur duyduğu ortamlar yaratmak benim için önemlidir. Hepimizin hayatının büyük bölümü işte geçiyor, orayı iyileştirirseniz insanları kazanırsınız.

- Formunuzu korumaya dikkat ediyorsunuz, neler yapıyorsunuz?

Aslında çok da örnek beslendiğim söylenemez. Etobur bir insanım. Yani genelde öyleyim ama Rusya’da sebze olmadığından o kadar çok et yedik ki, sanırım bıktık biraz. Son zamanlarda sebze ağırlıklı besleniyorum. Benim için güne iyi başlamak çok önemli.

Şirkette kahvaltı saatleri başlattım. Çünkü güne mutlu başlanırsa daha verimli çalışılır. Bu nedenle şirkette kocaman bir mutfak var. Orada sosyalleşiyor herkes. Bu bizim için önemli. Sabah orada buluşuyoruz. Cumaları menemen günü. Şimdi bir de botanik bahçesi yapmak istiyoruz. Şirketin Fransa’daki merkezinde çok güzel bir bahçe var. Biz de Tarım Bakanlığı’yla bir botanik bahçesi kurmayı planlıyoruz.

İşte Pierre Fabre’nin bitkileri

50 yıl önce Fransa’da şirketi kuran fitoterapist Pierre Fabre, hastalıkları doğanın zenginlikleriyle tedavi etmeyi misyon edinmiş bir bilim insanı. Onun binlerce bitki arasından portföyünde kullandığı beş ana doğal ürün var. Hande Demirdere, bunları şöyle sıralıyor: Cezayir menekşesi- Kanser tedavisinde (özellikle kemoterapilerde) Yulaf- Dermatolojide Argan yağı- Yaşlanmayı geciktiren ürünlerde Calendula- Bebek bakım ürünlerinde Palmiye- Ürolojide

Bu konularda ilginizi çekebilir