Yaz meyvelerinin müjdecisi: Malta eriği ya da yeni dünya
Ekşi, kalın kabuklu ve yemesi zor geldiği için baharın sarı kızı olan Malta eriğini tercih etmeyenler çoktur. Ancak bu özel meyve her bakımdan lezzet bombası. Kebabının ise ayrı bir yeri var. Yeni dünya da denilen bu meyveyi gördüyseniz artık yazın gecikmeyeceğinden emin olun.
FARUK ŞÜYÜN
Kış meyvelerinin hemen hepsiyle vedalaştım, bir tek portakalda hâlâ ısrar ediyorum ama onunla da ayrılık vakti geliyor… Kıştan bahara geçiş, meyve açısından böyle tuhaf bir dönem… Eğer yurt dışından ithal edilen meyvelere yüz vermiyorsanız, manavlarda şöyle keyifle yiyeceğiniz bir lezzet bulmanız mümkün değil…
Neyse ki “eski ağza yeni taam diyebileceğiniz” çağlalar, onun peşinden çakal erikleri tezgâhlarda görülmeye başladı; yenidünya olarak da bilinen Malta eriğinin de zamanı geliyor… Fırsat bu fırsat deyip bu geçiş zamanındaki yokluktan yararlanarak meyve dünyasındaki krallığını ilan etmesine az kaldı. Ancak, yaz meyvelerinden önce de kaybolacağı için olgununu buldukça almayı ihmal etmeyin…
Şöyle dediğinizi duyar gibiyim: “Amaan onun çekirdekleri, kalın kabuğu! Bir parçacık etli kısım için uğraşmaya değer mi? Çoğunlukla da olgunlaşmadan topluyorlar; ekşi, lezzetsiz bir şey oluyor!”
Emin olun değer…
Olgununu bulmalı…
Eğer olgun Malta eriği bulup almışsanız, son derece lezzetli, nefis aromalı bir tatla karşılaşacaksınız… Ben, suyunu akıta akıta kabuklarını soyup çekirdeklerini çıkardıktan sonra kaç tane yediğimi unutuyorum…
Malta eriğine yenidünyanın yanı sıra muşmula da denildiğini duydum… Ama birisi buruşuk, diğeri cilalanmış gibi parlak iki meyvenin farklı görünüşleri nedeniyle bu adı ona pek yakıştıramadım… Bazı yörelerde de sarıkız olarak biliniyormuş ki bu ad ona gayet uygun…
Peki, neden Malta eriği deniliyor? "Her halde Malta Adası’ndan geldiği için olsa gerek" diye düşünüyorum… Duyduklarım da beni doğruluyor.
Kışın çiçekli
Dayımların Levent’teki evlerinin bahçesinde bütün gelişimini izlediğimi anımsıyorum ağacımızın… Kışın açan krem rengi, kokulu çiçekleri vardı. Meyveleri, nisanda olgunlaşmaya başlardı. Biz, dayanamayıp erkenden koparır yerdik ama en lezzetli hali, renginin koyu turuncu, kahverengi bir tona büründüğü, yani olgunlaştığı zamanlardı… Dört mevsim yapraklarını dökmezdi… Bu nedenle de aynı zamanda süs ağacı vazifesi görürdü… Malta eriğini taze taze yemeyi tercih etsem de reçeline, kompostosuna rastlarsam “hayır!” demiyorum… Ben denemedim ama çiçeklerinin kaynatılıp suyunun içildiğini, kurutulduklarında ise balla karıştırılarak yenildiğini duydum… Yapraklarından da çay yapılıyormuş…
Kebabı da nefis olur
Bütün bunların ötesinde Malta eriğine benim gözümde ayrı bir değer kazandıran, onunla yapılan yenidünya kebabı… Bugünler işte onun tam zamanı… Çünkü, henüz olgunlaşmamış, mayhoş haldeki malta erikleriyle yapılan bu harikulade lezzete bayılırım…
İşte tarifi:
Malzemeler: (4-5 kişilik) 1.5 kg orta büyüklükte yeni dünya, 1 kg zırhta çekilmiş kebaplık kıyma, tuz, karabiber.
Hazırlanışı:Yenidünyaların sap ve tepe kısmı bıçak yardımıyla kesilip ortadan ikiye ayrılır. Daha sonra çekirdekleri çıkarılır. Bir kapta kıyma, tuz ve karabiberle iyice yoğurulur. Şişe saplarken iki yeni dünya (kabuklu tarafı dışa gelecek) bir et konur. Sırayla şişe saplanıp mangalda ağır ateşte pişirilir.
Malta eriğinin işte böyle ilginç bir hikâyesi var… Sağlık için faydalarını ise komşum Dr. Dizdar yazdı. Yaz meyvelerinin müjdecisi olan bu lezzeti lütfen ihmal etmeyin, emin olun baharlarınızı daha şenlikli hale getirecek…
Çin’den Malta’ya…
Malta eriği aslında Çin’de yetiştiriliyormuş, daha sonra Japonya’ya götürülmüş. Avrupa’ya gelişi 18. yüzyılın sonlarını bulmuş, Paris’te ve Londra’da dikilmiş… Yine aynı yıllarda Akdeniz’in güneyinde Malta, Cezayir gibi ülkelerde yetiştirilmeye başlanmış. Ülkemize 200 yıl kadar önce geldiği sanılıyor. Çin, bugün dünyanın en büyük malta eriği üreticisi. Meyveye, sıcak ve ılıman iklimli bütün ülkelerde rastlıyoruz…