Türk işadamından İngiliz yazara gönderme: Ye işini yap sev oku

Merhum Turgut Özal’ın 80’lerdeki “ihracat timi”nin dikkat çeken isimlerindendi Bekir Okan. Bugünlerde ise kendini eğitime vermiş durumda.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

Türkiye'nin ihracat hamlesine adını yazdıran işadamlarından Bekir Okan. Şu sıralar eğitim dışındaki işlerini çocuklarına devretse de emekli olmaya hiç niyeti yok. Okan Üniversitesi'nin bahçesinde gençlerle olmak enerjisinin formülü. Hayattan kopmayışı ve hep pozitif oluşunu ise işadamı arkadaşlarından oluşan YİSO adını verdikleri gruba bağlıyor. Bir dönem satış rekorları kıran Amerikalı yazar Elizabeth Gilbert'in ünlü romanı "Ye, Dua et, Sev"den esinlenen kafadarlar grubun yaşam mottosunu şöyle belirlemiş: Ye, İşini yap, Sev, Oku...

- Yoğun iş hayatı, yurtdışında koşuşturmaca, eğitimde bitmeyen bir iştah... Hayatın bir noktada yavaşlaması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Biraz yavaşlattım ama çok değil. Hala hızlı bir dönemdeyiz. Özellikle eğitimde müthiş projelerimiz var. Evet ben müteahhitlik, dış ticaret ve gıda işlerine girdim. Türkiye'nin Özal'la birlikte ihracatta ilk sıçramayı yaptığı ekipte yer aldık.

- O deneyim size ne kazandırdı?

Dünyayı öğrendik. Rahmetli Özal'ın üzerimizde çok emeği var. İlk Almanya seyahatimi 1984'te aptığımda Türkler bu ülkede ikinci sınıf, hor görülen vatandaşlardı. Özal'ın ziyaretleri ve atılımlarından sonra Türkler'e güven geldi. Kendilerini birinci sınıf hissetmeye başladılar. Biz işadamlarının da ufk u değişti, gelişti. Dünyanın dört bir yanında iş yapmaya başladık. Türkiye'yi temsil ettik. Türkiye sevdalısıyız çünkü. Hala da buna devam ediyoruz.

- Eğitim sektörüne nasıl girdiniz?

Zaten Gaziantep'in ilk dersanesini kurmuştuk. Oradan bir tecrübemiz vardı. Dış ticaret ve yatırımlarla elde ettiğimiz vizyon ve deneyimi genç nesillere aktarmak istedik. Okan Kültür ve Eğitim Vakfı'nı kurmuş, birçok hizmet de vermiştik. Beslen Makarna ile spora destek veriyorduk. Bir de üniversite kuralım, iş dünyasının nitelikli işgücü ihtiyacını giderelim hem de genç işsizliğe çare bulalım dedik. Önce Amerika'da üniversiteleri dolaştık. Oralardaki kampüs anlayışını Türkiye'ye taşımak istedik. Sonuçta bu araziyi aldık. Burası 150 dönümlük bir arazi. 170 bin metrekarelik kapalı alanı var. Tam 4 yılda bitti, 15 konferans salonu var. Sağlıktaki açıkları ve ihtiyaçları gördük ve tıp fakültesini kurduk, yanına diş hekimliği fakültesini de ekledik.

Gençler mutlu olsun

- Mezunlarınızdan ne bekliyorsunuz?

Elbette mutlu olmaları önemli. Bunun için zorunlu hobi dersleri koyduk. 2 bin 500 öğrenci Latin dansı, folklor gibi yeteneklerini geliştirecekleri derslere giriyor. Özgüvenli, sağlıklı, kendine, ailesine, ülkesine yararlı mutlu gençler mezun etmeyi hedefl iyoruz.

- Zamane gençleriyle ilgili gözlemleriniz neler?

Bir kere bize göre teknolojiyi çok iyi kullanıyorlar, bilgililer. Ancak genel olarak konulara çok ilgileri yok, derinlemesine ilgi duymuyorlar hiçbir konuya. Örneğin ekonomi bölümünde öğrenciler Türkiye'nin ihracat rakamlarını bilmiyor. Biz 68 kuşağıydık, bunları çok önemserdik. Ülke meseleleri bizim için önemliydi. Ben daha aktif olmalarını, bazı meseleleri sahiplenmelerini istiyorum. Çünkü çok iyi bir nesil geliyor, çok çalışkanlar.

- Bugün öğrenci olsaydınız, nasıl bir eğitim almak isterdiniz?

Hukuk okumak isterdim ama şu anda çok geçerli görmüyorum hukukçuluğu. Çünkü şu anda hak ve özgürlüklere çok değer verilmiyor. Kendi mesleğim matematiği çok önemli buluyorum. Matematik her işin içinde var.

Ne istediysem oldu

- Mesleğiniz öğretmenlik ama yapmadınız. Bu durum içinizde ukde midir?

Ben babasız büyüdüm. Bunun eksikliğini okula gidince hissettim, hatta sınıfta kaldım. Çünkü baban kim diye soruyorlardı. Bir süre okula diye evden çıktım ama gitmedim. Sonra bunu yendim. Dayım avukat, amcam tüccardı. Onların yanına gidiyordum okuldan sonra. Babam yoktu ama etrafımda beni seven ingilenen çok insan vardı. İkisinin de çok emeği vardır üzerimde. Bir de annem elbette. Çok etkilidir hayatımda. Nizip küçük bir yerdir, herkes ilgi ve şefk at gösteriyor size küçükken. Herkes üzerime titriyordu. Ne istediysem oldu. Bu nedenle keşkelerim yoktur.

- Dostlarınızın ne kadar etkisi, yeri var hayatınızda?

Çevrem çok geniştir, dostluğa çok önem veririm. Bu taa Özal'la ihracatçılık günlerinden beri böyle. Onunla seyahatlerimiz çok gır gır, eğlenceli geçerdi. İş dünyasında çok geniş bir çevrem var. Bir de özel küçük küçük gruplarımız var. Çarşamba grubumuz var örneğin, Mustafa Özkan, Özer Çiller, Yaman Törüner gibi isimlerden oluşuyor. Sevgi grubumuz benden yaşlılarla dolu, o nedenle en esprili, en aranılan üyesiyim. Kamil Yazıcı, Yüksel Mermer üyeler arasında. Bir de Cavit Çağlar'ın da olduğu tavla grubumuz var.

- Bir hayat mottonuz var mı?

Olmaz mı. Hayatı dolu dolu yaşamak önemli benim için. Her alanda bulunmak, hakkını vermek, tadını çıkarmak... Hatta bu mottoyu benimle paylaşan bir YİSO grubumuz var. Açılımı; Ye, İşini yap, Sev, Oku... Bu grupta da Ahmet Ümit, Adnan Bali gibi isimler var. Hayat kısa, bazen bunun farkında değiliz. İyi bir ailen, eşin, dostun, sağlığın varsa yeter. 1 milyar doların da olsa yediğin içtiğin değişmiyor.

'Pazar yemeklerini ben yaparım'

- "Her Antepli mutfakta ustadır" sözü sizin için de geçerli mi?

Elbette. Yemeyi de pişirmeyi de severim. Antep'in yemeklerini iyi yaparım.Her Antep erkeği pazar günü evde yemekten sorumludur. Kadınlar pazar günleri misafirdir. Pazar yemeklerini ben yaparım. En iddialı olduklarım kebap ve domates tavasıdır. Gelenekselin yanında Japon ve Çin mutfağını da severim.

'Yalana tahammül edemem'

- Nelere tahammül edemezsiniz?

Yalana tahammül edemem. Bunu çocuklarıma da aşıladım. Yalan, zayıf insanların aracıdır. Kendine güvenen, emin olan insanlar yalana başvurmaz. Bu nedenle etrafımda böyle insanlar istemem. Çocuklarımın da güçlü olmalarını, doğru olmalarını isterim. Beni bilen bilir, kafamdakileri herkese açık açık söylerim.

Her sabah sahilde yürürüm

- Kendinize iyi bakıyor musunuz, örneğin sporla aranız nasıl?

Evet, her türlü sporla ilgilenirim. Öğrenciyken voleybol ve folklorle ilgilendim. Uluslararası yarışmalara katıldım. Söylemeyi unuttum; bir de yürüyüş grubum var. Her sabah 7-8 arasında yürürüz sahilde. Ben bir de sonradan olma deniz tutkunuyum.

En büyük keyfim deniz

- Sonradan olma deniz tutkunu derken?

Ee Nizipliyim, deniz kültüründen gelmedim. 80'lerde İstanbul'a geldiğimde önce bir süre yalnız yaşadım. İş dünyasıyla ilişkilerimi yeni yeni geliştirdiğim bir dönemdi. Hafta sonları hiç bir işadamını ortalıkta bulamıyordum. "Nerede" diye kimi sorsam "yattalar" diyorlardı. Baktım ki iş dünyası böyle, "Bana da alın" dedim. 13 metrelik bir yat aldık. Çok sevdim, çok keyif aldım. Zamanla daha büyükleri geldi. Sonra İstanbul'da deniz kirlendi. Marko-Polo Hotel'i yaptıktan sonra oradan denize açılmaya başladık. Şu anda en büyük keyfim deniz diyebilirim.

Gençler enerji veriyor

- Emeklilik hayalleri yok mu?

Zaten işleri çocuklar devraldı gibi bir durum var. Kızım Işıl yönetimde, oğullarımdan Can hastanenin yönetimini üstlendi, Ömer de inşaat işlerini yürütüyor. Bense kendimi eğitime verdim, bundan büyük keyif alıyorum. Öğrencilerin içinde olmak, günü onlarla geçirmek müthiş hissettiriyor. Enerji veriyor.