Senin şehrini bir balığın gözünden anlatıyor

Dünyaya kuşbakışı bakmaya alışkınız, peki yaşadığınız şehre balık gözüyle bakmak hiç aklınıza geldi mi? Matbaacılık sektöründe yaklaşık 35 yıldır faaliyet gösteren A4 Ofset’in patronu Alptekin Baloğlu, tam da bunu yapıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

Doğa dendiğinde gözümüzün önündeki karayı düşünüyoruz otomatik olarak. Denizler ve onun ekosistemi ikinci hatta üçüncü planda kalıyor. Bu birçok sanatçı için de böyle. Suyun altındaki hayatı anlatan fotoğraf sanatçısı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok fazla değil, filme alan ise daha da az. Hal böyleyken iş dünyasının koşuşturmacası içinde böyle bir uğraşa zaman ayıran, bu amaç için dünyayı dolaşan, suyun altında milyondan fazla kare fotoğraf çeken ve bunları bugüne kadar çıkardığı 14 kitapla insanlara anlatan bir işadamıyla tanışınca şaşırıyorsunuz elbet.

Bu hafta Sabah Yürüyüşleri’nde bana eşlik eden işadamı tam da bunları yapmış. Matbaacılık sektöründe uzun yıllardır faaliyet gösteren A4 Ofset’in patronu Alptekin Baloğlu, denize ve onun altındaki yaşama, derinliklere olan tutkusunu anlattı. Deniz tutkunu birçok işadamını bu sayfalarda sizlerle buluşturduk ancak Alptekin Bey’in yaptığı çok farklı bir şey. “Ben bir proje adamıyım. Denizin altında gördüklerimi göremeyenlere anlatmak ise hayattaki en büyük projem” diyor.

Sualtı fotoğrafçılığı yapan bir işadamı olmak çok da beklendik bir durum değil. Beklenmedik işler yapmak sizi anlatan bir şey mi?

Olabilir. 52 yaşındayım. Bursa’da doğdum. Bursa’nın yeşil olduğu, yazları saatlerce denizde geçirilen bir çocukluk yaşadım. Babam emekli subay, o nedenle rahat, mutlu bir çocukluk geçirdik abimle. Tıp okumak istedim ama yanlış tercih nedeniyle birincilikle mimarlık fakültesine girdim. Bu ben ve ailem için sürpriz oldu örneğin. Ancak ilk yılımda mimarlığı çok sevdim, şimdi iyi ki tıp okumamışım diyorum. Bana göre olmadığını düşünüyorum. Mimarlık okurken bir anda kendimi matbaacılıkta buldum, bu da bir sürpriz hayatımda.

"Mürekkep bulaştı bir kez"

Bu nasıl oldu?

Abim güzel sanatlar eğitimi almıştı. Burslu olarak İngiltere’ye gitti. Dönüşte küçük bir baskı makinesi getirdi. O makineyle Taksim Kazancılar’da 26 metrekarelik bir dükkânda matbaa kurdu. Getirdiği makine sadece A4 kağıda basabildiğinden adını A4 Ofset koymuştu. Antetli kağıt, kartvizit basarak başladık işe. Ben de bir yandan mimarlık okurken bir yandan da matbaaya abime yardıma gidiyordum. Bir gün abim, “Ben askere gidiyorum, dükkân 8 ay sana emanet, kaydını dondur. Üç müşteri var onları kaybetme yeter” dedi. Döndüğünde 8 müşterimiz vardı. Abim döndü ama ben bu işi çok sevmiştim. Hem okulu hem de matbaayı birlikte yürüttüm. Mürekkep bir kez bulaştı mı bırakamazsın derler, gerçekten öyleymiş. Şimdi 3 bin 500 metrekarelik alanda iş yapıyoruz, heyecanımızı hiç kaybetmedik. Fransa’da iki kez "dünyanın en iyi matbaası ödülü"nü aldık. Almanya’ya bile iş yapar hale geldik. İşimizin yüzde 20’si ihracat.

Hep söylenen dijitalleşme sizi korkutuyor mu?

Hayır korkutmuyor çünkü kağıdı öldüreceğini düşünmüyorum. Ne olursa olsun ne yazı biter ne de onun kağıt üzerine aktarımı. Ama değişeceği kesin. Evrimleşiyoruz sektör olarak. Yeri geliyor baskı ile dijitali birleştiriyoruz.

Ticarette kardeşlerin ortaklığı çok da kolay bir iş değil. Siz bunu nasıl başarıyorsunuz?

Abimle aramda 8 yaş var ve geleneksel aile yapısında büyüdüğümüzden büyüğe sevgi ve saygı hep vardır bizde. O, şirketin kurucusu, bu işin sahibi. Abim sanatçı ruhludur, yaratıcıdır ama paradan anlamaz. Ben de mimarım, sanatçılık bende de var ama işin ekonomi tarafı bendedir.
Bu kadar işin arasında sualtı fotoğrafçılığı gibi meşakkatli bir işe nasıl zaman ayırıyorsunuz?
O konuda da abim devreye giriyor. Abim benim zaman sponsorum. Sabah 9, akşam 7 mesaideyim ama fotoğraf projem olunca abim 10 gün fazladan çalışarak bana zaman yaratıyor. Onun desteği önemli. Çünkü ben çok üreten bir fotoğrafçıyım. Dünyanın birçok noktasında dalış yaptım. Proje adamıyım.

Peki nereden çıktı bu iş?

Çok yakın bir işadamı arkadaşım var. Birkan (Babakol) ile bir gün dedik ki, “Hep böyle iş iş nereye kadar, hayatı renklendirelim.” Bundan 24 yıl önce Taksim’de bir hobi fuarına gittik. Orada Galatasaray Spor Kulübü’nün dalış eğitim merkezi ile tanıştık. Kayıt yaptırdık ve hemen eğitimlere başladık. İlk yılın sonunda dedim ki “Bu gördüklerimi başkaları da görmeli”. Küçük bir makineyle başladım ama ilk kareler fiyaskoydu. Araştırdım, Türkiye’de kurs yoktu. Yurtdışından kitaplar topladım, kendimi geliştirdim. Makineyi büyüttüm. 99’da ilk kitabımı çıkardım. Yayın evlerinin “satmaz” dediği kitap üç baskı yaptı. “Sualtından yansımalar” Türkiye’de bir ilkti. Geliri o dönemde bir kazayla patlayan Çapa Tıp Fakültesi’nin basınç odasının yenilenmesine aktardık.

İstanbul’a bir balığın gözünden bakmak nereden çıktı?

İlk kitaptan dört yıl sonra ikinciyi çıkardım. “Sualtının Yıldızları” adındaki bu kitabım Fransa’da dünya birinciliği ödülünü kazandı. Sonra Büyükşehir Belediyesi’nin sponsorluğunda Boğaz sularının altında nasıl bir hayat olduğunu fotoğrafl adım. Bir ay boyunca özel izinle Boğaz'da dalış yaptım. Taksim’de sergi açtım, insanlara Marmara Denizi’nin yaşamaya çalıştığını anlatmak istedim. O dalışlar sırasında kıyıya yakın su yüzeyine çıktığımda gördüğüm manzara bana bir balığın gözünden İstanbul’un nasıl göründüğünü sorgulattı. “Denizden Boğaziçi” böyle başladı. 30 bin kare fotoğraf çektim, 150’sini kitaba koydum. Şu anda o fotoğraflar Moda’daki Hilton’un odalarında sergileniyor. Fransa’dan iki ödül kazandı bu kitap.

11 işadamıyla dalış grubu

Bir de işadamı dalış grubunuz var? Kimler var orada, neler yapıyorsunuz?

Evet, adı “Sometimes”. 11 kişiyiz. Ali Sabancı, Emre Kurttepeli, Emre Berkin, Ersin Pamuksüzer, Kemal Cılız, Turgut Gürsoy gibi iş dünyasının önemli isimleri. Üç de sualtı fotoğrafçısı var bu ekipte. Yılda bir hafta dünyanın herhangi bir yerinden dalış noktası belirleyip oraya gidiyoruz. Tekne kiralıyoruz. İki hafta sonra Galapagos'ta bu yılın buluşması var. O teknede iş konuşulmaz. Sabahtan akşama kadar askeri disiplinle 5-6 kez dalıyoruz. Yedi kitap yayımladık. Bu bizim bir çeşit tarihe iz bırakma yöntemimiz.

Ketojenik diyet yapıyorum

Dalış öncesi özel bir beslenme diyeti var mı?

Dalışa gitmeden önce kendinize dikkat ediyorsunuz elbette. Fit olmakta fayda var. Ben bu sıralar “ketojenik diyet” yapıyorum. Sıfır şeker, sıfır karbonhidrat, yüzde 20 protein ve yüzde 70 yağ alımı gibi bir formülü var. Ketonların ortaya çıkması ve yağları yiyerek enerji ortaya çıkarması beyin sağlığı için önemli. Bu enerjinin beynin en sevdiği besin olduğu söyleniyor. 1.5 aydır yapıyorum, 5 kilo verdim. İyi hissettirdi. Gittiği yere kadar devam edeceğim.

Suyun altında mutluyum

Suyun altında ne hissediyorsunuz?

Yalnızlık, korku, ayrıcalık... Birçok duygu bir arada. Bunu yaşayabileceğiniz başka hiçbir yer yok. En mutlu olduğum yer suyun altı. Suyun içinde gerçek ben oluyorum. Karadayken bu dünyadaki stres ve tiyatroya uyum sağlamam gerekiyor. Suyun altında ise doğanın gerçek bir misafiri, bu dünyadan gelip geçen bir insan oluyorum.

Suçumuz çok büyük

Sizce insanlar denizlere iyi davranıyor mu?

Hayır, suçumuz büyük. Okyanuslar 500 milyon yıldır yaşıyor. Hiç evrimleşmemiş canlılar var. Köpek balıkları örneğin, kanser olmuyorlar. İnsanoğlu ise bu müthiş döngüyü bir anda yok etmeye çalışıyor. Her yıl 100 bin köpekbalığını yüzgeç çorbası için öldürüyor. Böyle bir lüksümüz olmamalı.

Uzaylılar suyun altında

Şimdi sırada ne var, hangi projeyle ilgileniyorsunuz?

Altı yıldır bütün Türkiye’yi balığın gözünden fotoğrafl ıyorum. Yüzde 90’ını bitirdim. Sponsor arıyorum bunun için de. Ciddi maliyetli bir iş. Van’a da gittim, Antalya’ya da. Her çekimde sadece ekipman 35 bin euro gibi bir maliyete geliyor. Bir de Kuzey Kıbrıs’ı fotoğrafl ıyorum ama bu kez karadan. Kıbrıs’tan bir ev aldım ve ülkenin böyle bir eksiği olduğunu görünce işe koyuldum.

Türkiye'de insanlar denizle yeteri kadar ilgilenmiyor, sizce neyi kaçırıyorlar?

Bence tüm dünyada insanlar denizi, suyu göz ardı ediyor. Doğanın ne kadar gizemli, önemli olduğunu en iyi suyun altındayken anlıyorsunuz. Ben suyun altını gördükten sonra “Uzaylılar yukarıda değil, suyun altında” dedim. Öyle canlılar var ki orada, her seferinde şaşırıyorsunuz, doğayı neden korumak gerektiğini bir kez daha anlıyorsunuz. Bunu en çok da çocuklara anlatmak gerek. Bu yüzden sadece çocuklara özel bir su altındaki yaşamı anlatan kitap çıkardım.

Bu konularda ilginizi çekebilir