Sedanter yaşam bizi hasta ediyor

Ailesinde diyabete bağlı bir ölüm hikâyesi olan Novo Nordisk Türkiye CEO’su Dr. Burak Cem’in en büyük hayali bu hastalığın dünyadan silinmesini sağlayacak hareketin içinde yer almak.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

Novo Nordisk, insülini Avrupa’ya taşıyan şirket olarak tanınıyor. Halen faaliyetlerinin yüzde 85’ini diyabetle ilgili konuların oluşturduğu şirket Türkiye ofisini 1991’de açmış. Bugün 22 ülkenin yönetimini İstanbul’a bağlayan Danimarka kökenli firma kaptan köşküne iki yıl önce Burak Cem’i oturttu. 16 yıldır Novo Nordisk ailesinde olan Cem aslında bir hekim ancak kısa süre bu görevi yürüttükten sonra kendine farklı bir yön çizmeyi tercih etmiş.

Sıkı bir futbol tutkunu olan Cem, dört oğluyla meyve ağaçları ve sebzelerini kendi elleriyle diktiği bahçeli bir evde oldukça hareketli bir hayat yaşıyor. Bir hekim ve diyabet alanında çalışan yönetici olarak sedanter yaşam biçimine vurduğu her darbeyi başarı sayıyor. Çünkü ona göre en büyük tehlike insanları hastalığa sürükleyen hareketsiz yaşam tarzı...

Şu sıralar sizi en çok heyecanlandıran nedir?

Bahar geldi, bu beni çok mutlu ediyor. Evimle, toprakla, bahçeyle uğraşmayı çok seviyorum. 300 kıvırcık fidanı diktim bu hafta sonu. Toprakla uğraşmak beynimi tazeliyor, sıfırlıyor stresimi. Soğan, maydanoz, roka, domates diktim ayrıca. Yağmurda çamurun içinde diktim bunları. Meyve ağaçlarımız var, Kayseri’den üzüm fidanı getirdim. Bahçe, toprak, doğal ürünlerle uğraşmak, bunları toplamak, dalından koparmak bana büyük keyif veriyor.

Peki çocuklar? Her çocuk çok mutlu olur böyle bir bahçeden. Onlar da seviyor mu?

Evet, elbette. Dört oğlum var. En büyüğü 11 yaşında en küçüğü beş aylık. 4 yaşında ikizlerim var. Onlar da çok seviyorlar bahçeyi. Hepimize iyi geliyor.

Nereden geliyor bu toprak merakı? Aileden mi?

Ben Ankara doğumluyum ama babam Kıbrıs kökenli, annem ise Çankırılı. Hayatım Ankara’da geçti. Her zaman doğaya meraklı bir insandım. Seviyorum toprakla uğraşmayı.

Annem 'doktor ol' dedi

Tıp okumuşsunuz ama şimdi profesyonel bir yöneticisiniz? Nasıl geçtiniz bu tarafa?

2.5 yıl hekimlik yaptım. Hemodiyaliz alanında çalışıyordum, bir gün bir tıbbi ürün satışçısıyla tanıştım. Yaptığı iş çok cazip geldi. Eczacıbaşı’na başvurdum. 1998 benim için kırılma dönemiydi. Hekimliği bıraktım, Ankara’yı bıraktım. Babam dedi ki, “Doktor oğlum var diyordum, şimdi pazarlamacı oğlum var mı diyeceğim”. Hiç istemedi. Ama ben de zamanında doktorluğu istememiştim. Bu yüzden dışarıdan işletme eğitimi aldım. Sağlık alanında olduğum için kendimi hekimlikten uzaklaşmış gibi hissetmedim. Başarılı bir dönem geçirdim. Yurtdışında yöneticilik yaptım. Dubai’deydim, sonra bu göreve getirildim. Son yedi yıla baktığımda 2 milyon mil yaptığımı görüyorum.

Aslında ne olmak istiyordunuz?

Elektronik mühendisliği istiyordum. Doktor olmamı annem istedi. Dördüncü tercih olarak yazmıştım. Kazanınca çok da mutlu olmadım. O nedenle ilk yılımda sınıfta kaldım. İstemiyordum ki, her zaman mekanik tarafta daha iyi olacağıma inandım ben.

Bu pişmanlık hâlâ sürüyor mu?

Hayır. Hekimlik eğitiminin büyük artısı var bu meslekte. Öncelikle müşterilerimizin tamamı doktor. Aynı dili konuşuyorsunuz. Sizi anlıyorlar, siz de onları. Bu çok işime yaradı. Novo Nordisk’e 16 yıl önce girdim. 2.5 yıl Danimarka’da çalıştım. Sonra Dubai’de 66 ülkeden sorumlu stratejik operasyonlar direktörü olarak kaldım. Bu müthiş bir deneyimdi. Gördüm ki hekimliğin dili her ülkede aynı. Kültürler farklı ama dertler her yerde değişmiyor. Diyabet ve obezite bütün dünyada yükseliyor. Pandemi diyabet farklı kıtaları içine alan ve gittikçe yayılan bir hastalık. Tüm dünyada 415 milyon diyabetli, 600 milyon da obez var. Diyabetlilerin yüzde 80’i obez. Peki nasıl kurtulur dünya bu sorundan? Bu hastalık yanlış beslenme ve sedanter yaşam tarzından dolayı artıyor. Türki- ye’de diyabetli sayısı son 10 yılda iki kat arttı. Yüzde 7’den 13.7’ye çıktı. Her 14 kişiden biri diyabetli neredeyse. Her altı saniyede bir dünyada bir kişi diyabete bağlı nedenlerle ölüyor. Beni en çok heyecanlandıran ise Novo Nordisk’in diyabeti ortadan kaldırma hedefi.

İnsüline ihtiyaç olmasın

Sonuçta kâr amaçlı bir şirketsiniz, neden bindiğiniz dalı kesiyorsunuz? Dediğim gibi bir vakıf şirketiyiz. Kurucusunun da bir diyabet hikayesi var. O nedenle klasik kâr amacı gütme durumu ile açıklanamaz tüm faaliyetlerimiz. Diyoruz ki, yaşam tarzınızı değiştirin, şekerinizi kontrol ettirin, önlem alın, doğ- ru zamanda tedavi olun, insüline mecbur kalmayın. Bunları yapmayıp insülin tedavisine başladınız diyelim, artık daha dikkatli olun. Bunları yaygınlaştırmak için hükümetlerle ortak çalışmalarımız var.

Sektördeki etik sorunlar ne durumda?

Denetimler arttı. Artık sadece hekimleri bilgilendirmeye yönelik çalışmalar var. Hayatını diyabeti bitirmeye adamış hekimler var. Bir yanda da "şu otu iç geçer" diyen bir grup var. Hekimlerin bu boşluğu doldurması gerek.

Haftada iki saat futbol oynuyorum

Spora düşkün olduğunuz belli. Neler yapıyorusunuz? Bol bol spor yapıyorum. Haftada iki saat futbol oynuyorum. Çalışanlara her öğleden sonra havuç ve salatalık veriyoruz. Sabahları da meyve ve kahvaltı standı var. Asla poğaça gibi yiyecekler yok. Ben de kahvaltıda mutlaka iki yumurta yerim, öğle yemeğinde bol protein alırım, akşam yoğurt ya da salata yiyorum. Bana “Ne yemeliyim” diye sorduklarında “Akşam yemeği yemeyin” diyorum.

Bir hastada bile fark yaratsam yeter

Odaklandığınız hayaliniz, amacınız nedir?

Hedeflerimi, hayallerimi üç döneme bölüyorum. Birincisi ben Burak olarak kısıtlı sayıda insana ulaşabilirim. Bu nedenle kendimi bir lider olarak değil, kocaman bir ekibin parçası olarak görüyorum. Bu ekibin mottosu da “Diyabeti değiştirmek”. Hastaların hayatına dokunmak istiyoruz. Hemoglobin A1C’deki oranı düşürürsek bunu başarmış sayacağız kendimizi. Bu yüzden küçük Tip1 kampları yapıyoruz. Diyabetle nasıl yaşanır, insülinsiz nasıl hayat sürdürülebilir bunu anlatıyoruz. Oranlarda yüzde 0.1’lik bir değişim bile çok büyük fark demek.

Tasarrufta, uzuv kayıplarında, ölümlerde ciddi bir düzelme demek. Orta vadede obeziteyi de değiştirmek istiyorum. Farklı teknolojiler getirmek istiyorum. Bir hastaya bile kolaylık sağlayabilsem hedefimi tutturmuş olurum. Elbette uzun vadede hedefim ise dünyayı diyabetten temizlemek. Bunun için şirket olarak 15 ila 20 yıl arasında süre koyduk. Bu olmayacak bir şey değil. Tip1 için daha da yakın zaman öngürülüyor. Ben de bunun bir parçası olmak istiyorum. İnsanlar genellikle durumlarının farkında değil. Fark ettiklerinde de geç kalmış oluyorlar. Ben de dayımı insülin tedavisinde geç kalındığı için kaybettim. Bu nedenle sürekli kontroller yaptırmak, vücudumuzu daha iyi tanımak gerekiyorki zamanında tedbir alalım.

Hastaların yüzde 40'ı insülin dozuyla oynuyor'

Türkiye'nin diyabet karnesi nasıl? Gelişme var ancak hala gitmemiz gereken yol çok uzun. İnsülin kullanımı 2004-2005 döneminde kişi başı 64 ünite idi. Aynı dönemde İskandinav ülkelerinde bu sayı 300'leri buluyordu. Bugün ise Yunanistan'ın önündeyiz, Almanya'yı geçtik, Mısır'dan çok daha iyi durumdayız. Yani kullanım giderek artıyor. Bu sadece vaka sayısının değil farkındalığın da arttığını gösteriyor. Yine de tedavide doğru skorlara ulaşamıyoruz. Kontrolü sağlayacak dozda insülin yapamıyoruz. İnsülin kullananların yüzde 40'ı dozu kendi kendine değiştiriyor. Bu çok yanlış ve değiştirmeye çalışıyoruz.

Bu konularda ilginizi çekebilir