Sarımsağı gelin etmişler...
Bu meşhur sözün devamı malum: "40 gün kokusu çıkmamış." Sosyal hayatta uzak durmaya çalıştığımız bu müthiş bitkinin marifetleri kendisinden büyük.
FARUK ŞÜYÜN
Mitolojide sarımsağı yeryüzüne indirenin tıp ve sağlıkla adı özdeşleşen Asklepios olduğu yazılıdır. Asklepios, dolanmış bir yılanın resmedildiği asasıyla dolaşırmış. Bu asaya yaslanan hekimler ondan güç alır; yorulmadan hastadan hastaya koşarak şifa dağıtmayı sürdürürlermiş. Onun bu yılanlı asası, bugün tıbbın simgesi haline gelmiştir. Sarımsağın mitolojideki hikâyesi ise şöyledir: Zeus, Asklepios’a doğanın dengesini bozduğu için çok kızmaktadır, bu nedenle ona yıldırımlarını yöneltir. Yıldırımın etkisiyle yere düşen Asklepios’un elinde bin bir derde deva olacak bir reçete vardır. Bu reçete, bir bitkinin üzerine uçar. Yağmurlar, ölü Askleipos'un elindeki reçetenin özünü bu bitkiye taşırlar ve sarımsak dünyaya gelir!
“BEN ANCAK KOKUMLA VARIM”
Bakın şair İlhan Berk, nasıl anlatır onu: “Başı her zaman bir avuca sığacak büyüklüktedir, ince, uzun saplı, uzun kuyrukludur. Zeki, ağırbaşlı, uysaldır. Kat kat giyinmiş, zırhlı, silahlı bir şövalyeye benzer. Ortaçağ şatoları gibi de içine surlar, asma köprüler, iç-dış avlular, taş merdivenler, taş katlardan, mazgallardan, kulelerden geçilerek girilir. Dıştan kapalıçarşılar, ağır, keskin kokular satan miskci dükkânları gibidir. Dışına hiç su sızdırmayan testilere benzer. Uyuyan bir kiliseye ya da (bütün pencereleri, kapıları kapalı, hiç ışık sızmayan, hiç hayat olmayan)... Biçimiyle arı, yalındır. Kişiliğini hemen ele vermez, gizler. Bir biçim, içerik çatışmasıdır sanki ama bunca ağırbaşlı, sessiz duran, kendini bu denli gizleyen, ele vermeyen bu kapalı kutuyu elime alıp, kuru, sakin, suskun duran başını diş diş ayırıp, önce ilk kabuğunu, sonra ikinci, üçüncü, en sonra da o incecik, saydam zarını soymaya, o sıkı, duru beyaz etine bir dokunmayagöreyim, birden nasıl değişip canavarlaşacak, yangınlar çıkaracak, dünyaya ilk geliyormuş gibi de birden bar bar bağıracaktır. Bütün şövalyeliğini takınıp ilk sözü de:
"Ben ancak kokumla varım!" olacaktır.”
KEBABI BİLE VAR
MALZEMELER:
500 gr yağlı
kıyma,
500 gr taze baş
sarımsak,
1 kahve fincanı
nar pekmezi,
karabiber, tuz.
HAZIRLANIŞI: Kıymaya biraz tuz ve karabiber koyulup az suyla yoğrulur. Etten ceviz büyüklüğünde parçalar koparılarak yuvarlak köfteler yapılır. Sarımsakların başları ayrılmadan ortadan ikiye bölünür. Şişe bir köfte bir sarımsak saplanır. Mangalda pişirilir. Pişirilen kebaplar bir tepsiye dizilir. Üzerine sulandırılmış nar pekmezi veya az su gezdirilir. Ateşte 10 dakika ağzı kapalı kapta bekletilir ve servis yapılır.
Siyahının da marifetleri çok!
Siyah sarımsağın kanserle mücadelede etkili bir ürün olduğu belirtiliyor. Fermantasyon sonucu kanserle savaşan özellikleri yoğunlaştırılan bu ürünün ayrıca kolesterolü düşüren bir madde içerdiği de tespit edilmiş. Uzmanlara göre siyah sarımsaktaki bu maddeler, enfeksiyonlarla daha iyi savaşıyor. Siyah sarımsak normal sarımsağın içerdiğinden daha fazla antiseptik, antifungal, antiviral, antioksidan ve antibakteriyel bileşenler içerdiği özellikle antioksidan oranının normalden iki kat fazla olduğu ifade ediliyor. Bu sayede kronik hastalıklar, dolaşım sistemi hastalıkları, romatoid arterit ve Alzheimer'a karşı tedavilerde etkili olabileceği de tebspit edilmiş. Kurutulmuş meyve tadına sahip olan siyah sarımsağın daha şekerli ve tütsülenmiş bir aroması var. Ayrıca normal sarımsağa oranla daha az ağız kokusuna neden oluyor.
Neden bu kadar kötü kokuyor?
Söze “sarımsağı gelin etmişler…” diye başladık, devamını getirelim. Deyim, şöyle biter:“Kırk gün kokusu çıkmamış!” Kokunun nedeni sarımsağın çok miktarda sülfür bileşikleri içermesi. Bu madde sindirildiğinde kana karışıyor. Kandan akciğerlere geçiyor ve nefes verirken ağızdan dışarı çıkıyor. Dişleri fırçalamak kokuyu gidermiyor; çünkü kokunun kaynağı ağızdaki sarımsak kalıntısı değil, vücudun içerisinde gerçekleşen kimyasal işlemler. Yine de marul, hindiba, kereviz, patates, maydanoz, nane, reyhan, fesleğen, mantar gibi bazı yiyeceklerle sarımsak kokusunu bir nebze olsun gidermek mümkün… Ne kadar kokarsa koksun hem çiğ, hem pişmiş olarak, mevsiminde tazesini tercih ederek, yemeklerde birkaç diş yoksa eksikliğini hissederek sağlığın dostu sarımsağı sofranızdan hiç eksik etmeyin diyorum… Düşünsenize zehirlenenlere sarımsaklı yoğurt yediriyorlar… Bu arada herkes sarımsak yerse, koku gelmiyor!
Bitkisel özellikleri
İki yıllık bir bitkidir sarımsak. İlk yıl birkaç dişin bulunduğu kellesi oluşur, ikinci yıl çiçek açıp tohum verir. Ancak yeni ürün tohumdan değil, dişlerden elde edilir.
Hipokrat'tan Heredot'a deva olmuş
Bu müthiş bitki, insanlık tarihi ile neredeyse özdeştir. Kimlerin yaşamlarını nasıl etkilediğini madde madde yazsak sayfalar sürer ama hemen birkaçından söz edecek olursak:
• Sümerler, ilaç olarak kullanmışlar.
• Herodot Tarihi’nde izine rastlanıyor.
• Eski Mısırlılarda hem besin hem ilaç hem de kötülüklerden korunmak için boyna asılan bir tılsım olmuş.
• Hipokrat’ın notlarında da sarımsağa rastlarız.
• Orta Çağ’da vebaya karşı kullanılmış.
• Savaş alanlarında sineklerden korunmak için sarımsaktan yararlanılmış.
• Kızılderililer öksürük şurubu olarak da değerlendirmişler.
• Birinci Dünya Savaşı’nda antiseptik olup yaraları sarmış.
• Evlerin bir köşesine kötülüklerden korunmak için sarımsak asılmış.