Onsuz yaşamak mümkün değil!
Roma İmparatorluğu'nun askerlerine maaş yerine verdiği tuz, Türk geleneklerinde adaklara bile konu olmuş tarih boyunca. Astımdan yaraların iyileştirilmesine kadar birçok alanda kullanılan tuzun sadece sağlıkta değil, sosyolojide bile önemli bir yeri var. Mesele kantarın topuzunu kaçırmamakta...
FARUK ŞÜYÜN
Tuz; yani sodyum klorür, kimyasal formülüyle NaCl... Temel besinlerimizden birisi. Vücudumuz onu kendi başına üretemiyor, o olmadan da çalışamıyor. Bu nedenle, sağlıklı beslenmenin olmazsa olmazı. Ancak, tüketirken çok dikkatli olmak, ihtiyaçtan fazlasını almamak gerekiyor… Çok fazla tuz, sağlığı olumsuz etkileyebiliyor…
Bu satırların yazarı, fazla tuz tüketen biri değil; sulu sulu bir salatalık üzerine ekmek veya enfes bir can eriğini banıp yemek dışında pek aramıyor… Lezzetli yemekler için tuzun pişirilirken kararınca koyulması gerektiğini düşünüyor; bu nedenle "İyi bir aşçının masasında tuzluk, biberlik olmamalı" diyor…
İnsanlık tarihiyle özdeş
Tuzun tarihini düşündüğünüzde yüz milyonlarca yıl önce dünyamızın sularla kaplı olduğunu hayal edin. İşte bugün kullandığımız tuzlar, o denizlerin ürünü… Kapadokya’ya giderken Tuz Gölü’nün sonsuzluk hissi uyandıran buz mavisi görünümünü seyretmeyi çok seviyorum; gölün yüzde 90’a yakın küçülmesi ise beni çok üzüyor…
Yolculuklarımda, tuz müzelerini özellikle ziyaret ediyorum… Almanya’nın Lüneburg kentindeki eski bir tuz madeni olan müze gerçekten ilginç bir mekân… Yine aynı şekilde Polonya’da madenin bugünkü hali Wieliczka Tuz Müzesi de mutlaka görülmesi gereken yerler arasında… Tabii Salzburg’da dünyanın dört bir yanından getirilmiş tuzları satan Salz isimli tuz dükkânına da kesinlikle uğranmalı… Salzburg adının Tuz Kalesi anlamına geldiğini de anımsatmak isterim…
Bereket taşıyor
Mutfak Dostları Derneği ile gittiğim bir Konya gezisinde Türk mutfağı uzmanı Dr. Nevin Halıcı bizi Ateşbâz-ı Velî'nin türbesine götürmüştü. Ateşbâz, ateşle oynayan demekti. Türbeye gelenler, içeride bulunan bir tabaktan tuz alıyorlardı. Bu tuzun sofraya bereket taşıdığına inanılıyordu. Adak adayanlar ise türbeye tuz getiriyordu. Bu gelenek, bir görüşe göre Ateşbâz-ı Velî ile Mevlânâ arasında geçen "tuzunu alanlar huzur bulsun, ziyaret edenlerin her derdi iyi olsun. Aşları artsın, eksilmesin, taşsın dökülmesin" şeklinde bir konuşmaya, bir diğerine göre ise Orta Asya Türk geleneğine dayandırılıyor.
Tuz mağaralarının insan sağlığı üzerindeki etkisi ilk kez İkinci Dünya Savaşı yıllarında Almanya'da fark edilmiş; buralarda bir süre kalan insanların astım, bronşit gibi hastalıklarının büyük oranda düzeldiği gözlenmiş… Son yıllarda raflarda sıkça rastladığımız tuz lambalarının da sağlığa yararlı olduğu iddia ediliyor…
Lezzetin vazgeçilmezi
Tuz, aslında yemeğin lezzetini artıcı en önemli unsurlardan biri… Etlerin, sebzelerin içindeki aromalar, onunla ortaya çıkıyor ve yukarıda da belirttiğim gibi yeterince tuzlanmamış bir yemeği yavanlıktan kurtarmak için sonradan eklemek pek işe yaramıyor.
Tuzun özellikleri arasında gıdaları korumak da var… Bu nedenle ilkel çağlardan bu yana besinleri uzun süre saklayabilmek için ondan yararlanılıyor… Yaraları bile iyileştiriyor tuz, “yaraya tuz basmak” deyimini hepimiz biliyoruz… Attilâ İlhan’ın aynı adlı bir romanı bile var…
İsyan çıkarmış?
M.Ö. 250’de Çin’de dünyanın ilk tuzlasını kuran Li Bing’den 1930’da Hindistan’daki İngiliz yönetimine karşı “Tuz İsyanı”nı düzenleyen Gandhi’ye kadar tuzu hayatın her alanında görüyoruz… Uzun çağlar güç ve zenginlik sembolü olmuş… Para yerine geçmiş… Hatta, Roma İmparatorluğu’nda askerlere para yerine maaş olarak verilmiş… Latincede tuz anlamına gelen “salarium” sözcüğünün kökü olan “sal”dan İngilizce maaş anlamına gelen “salary” kelimesi türetilmiş. Roma’yı Adriyatik Denizi’ne bağlayan Via Salaria (Tuz Yolu) bugün de kullanılmakta… Bir tutam tuz, daima bolluk ve bereket simgesi… Sıcak aylarda terleme nedeniyle vücuttaki mineral kayıpları, özellikle tuz kaybı yeterince sıvı alınmazsa ölümcül olabiliyor…
Çeşitleri bol
Bildiğimiz kaya ve deniz tuzları, içine iyot katılmış veya katılmamış rafine tuzlar dışında gurmelerin tercih ettiği birçok tuz çeşidi daha bulunuyor… Hawaii’nin siyah ya da kırmızı, Himalaya’nın pembe, Fransızların gri tuzları bunlardan yalnızca birkaçı…
Bize, üç beyazdan yani tuz, şeker ve undan kaçınmamız öğütleniyor… Ama tuzun farklı bir yeri olduğunu da unutmamak gerekiyor… Ne diyor Halil Cibran, "Tuzda kutsal bir yan olmalı; gözyaşımızda da, denizlerde de o var." Neyse biz bu yazıyı uzatıp “tuz biber ekmeyelim” ama nazarı kovmak için bile tuzdan yararlanılmıyor mu?