Nişasta bazlı şekerli gıdalara uyarı yazılması gündemde
Yüksek miktarlı früktoz içeren ürünlerin kullanıldığı gıdalara uyarı yazılması için girişimler bulunuldu.
Mehmet KAYA
ANTALYA - Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Genel Sekreteri İlhan Yetkin, yüksek miktarlı früktoz içeren “nişasta bazlı şekerlerin”(NBŞ) kullanımına yönelik çeşitli girişimler olduğunu, bunlar arasında bu ürünlerin kullanıldığı gıdalara uyarı yazılmasının da bulunduğunu kaydetti.
40. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi çerçevesinde düzenlenen basın toplantısında, NBŞ’nin zararlarına yönelik mutabakat bulunduğunu ve uluslararası platformlarda sigarada olduğu gibi küresel bir ortay yaklaşımın ortaya çıkmaya başladığını belirten Yetkin, gıdaların üzerine NBŞ-fruktoz içerdiğine yönelik uyarılar konulması için çalışma yürütüldüğünü anlattı. Bazı ülkelerin her tür şeker içeren ürünlerin vergisini artırdığını da hatırlatan Yetkin, çeşitli caydırıcı çözüm arayışlarının devam ettiğini bildirdi. Yetkin, NBŞ’ye karşı mücadelede sadece üreticilerin direnci olmadığını, bu ürünleri kullanan pastanelerden endüstriyel gıda imalatçılarına kadar çok geniş bir alanda ekonomik çıkarı olan grupların karşı duruş sergilediğini ancak sonuçta bunun bir halk sağlığı sorunu olduğunu ve bu yönden bakılması gerektiğini vurgulayarak, “Almanya NBŞ kotasını (Pancar ve kamıştan üretilen şekerin ne kadarının NBŞ olabileceğine ilişkin üst sınır) 1.9’a kadar indirdi. Kotalar yanında vergi koyma vb. diğer alanlarda da çalışmalar yapılıyor. Çok boyutlu bir yaklaşım var. Çeşitli fikirler tartışılıyor ve bu konuda genel mutabakat oluştu. Girişimler beklenebilir” dedi.
Mide küçültme ameliyatları moda değil
Öteyandan, son dönemde endüstrileşen zayıflamaya yönelik ürünler, girişimlere yönelik de basın toplantısında uyarı geldi. Dernek başkanı Sevim Güllü, mide küçültme ameliyatları olarak adlandırılan bariatrik cerrahi-obezite cerrahisi uygulamalarının Sağlık Bakanlığı’nın izin verdiği yerlerde yapılmasının şart koşulmasını istedi.
Dernek Başkan Yardımcısı Fahri Bayram da, ihtiyaç olmadığı halde zayıflama amaçlı mide küçültme ameliyatı geçiren kişilerin ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaştığını ve 5 yıl içinde büyük kısmının kilo aldığını belirtti. Bayram, mide küçültme ameliyatlarının sadece başka çözüm bulunamayan beden kitle endeksi 40’ın üzerinde, psikolojik sorunu olmayan kişilere yapılabildiğini hatırlatarak, “Oysa bu ameliyatta çok hızlı bir artış var. SGK kayıtlarına girenleri biliyoruz, bunların önemli bir kısmı etik ameliyatlar ama kayıtlara girmeyen özel alanda SGK’da yapılan ameliyatların en az iki katı ameliyat yapılıyor” dedi.
Fahri Bayram, SGK kayıtlarına göre 2016’da 10 bin 202 obezite cerrahisi yapıldığını, bunun bir önceki yıla göre yüzde 35 artış anlamına geldiğini vurguladı. Kayıtlı ameliyatlara göre 10 bin 202 ameliyatın 2 bin 61 ile Elazığda gerçekleşti. Bu ili bin 659 ile İstanbul izledi. Diğer illerde yapılan ameliyatlar ise, Adana’da bin 11, İzmir’de 990, Ankara’da 720, Samsun’da 681, Antalya’da 521, Malatya’da 446, Balıkesir’de 419, Bursa’da 345, Sakarya’da 105, Gaziantep’te ise 103 oldu.
Gündemdeki önemli hastalıklara ilişkin bilgi verildi
Öteyandan basın toplantısında Türkiye sağlık alanında önem taşıyan hastalıklara yönelik gelişmeler değerlendirildi.
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı Sevim Güllü, osteoporoza ( kemik zayıflaması-erimesi) ilişkin bilginin arttığını ancak bunun sadece kadınlarda görülen bir hastalık zannedildiğini belirtti. Erkeklerin de risk altında olduğunu vurgulayan Güllü, “Osteoporoz sadece kadınlarda görülen bir hastalık değildir. Türkiye’ de yapılmış olan fraktür çalışmasında 50 yaş ve üzeri kadınların yüzde 12,9 unda Osteoporoz görülürken, erkeklerde de yüzde 7,5 oranında osteoporoz saptanmıştır” dedi. Osteoporozun Türkiye için ciddi bir sağlık sorunu olduğunu hatırlatan Güllü, nüfusun yaşlanmasıyla riskin de yükseldiğini anlattı. Güllü, “Osteoporozun en önemli sonucu kemik kırıklarıdır. Aynı çalışmada 50 yaş ve üzerinde yılda 24.000 kalça kırığı oluştuğu ve bunların çoğunun da 75 yaş üzeri kadınlarda görüldüğü bulunmuştur. Her geçen yıl yaşlı birey sayısı arttığı için 2010 yılında yıllık 6554 olan erkekte kalça kırığı sayısı 2035 yılında yıllık 14,860’a, kadında ise 2010 yılında yıllık 17,807 olan kalça kırığı sayısının yılda 49,029’a çıkacağı öngörülmektedir. Kırıklar yaşam kalitesini bozarak bireyleri bakıma muhtaç hale getirebildiği gibi ölümlere bile neden olabilmektedir. Kalça kırıklarında iki yıl içerisinde ölüm oranı yüzde 12-20 olarak bulunmaktadır” dedi.
Füsun Saygılı: 20 yaş altı ve 60 yaş üstü ortaya çıkan hipertansiyona dikkat
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği, Araştırma Sekreteri Füsun Saygılı da aniden ortaya çıkan hipertansiyona dikkat çekti. “Hipertansiyona sebep olabilecek birçok endokrin(hormonal) hastalık vardır. Hipertansiyon, bazı hormonal hastalıkların başlıca belirtisidir ve bu durumlarda kesin tedavisi de söz konusu olabilir” diyen Saygılı şu bilgileri verdi:
Yirmi yaşından küçük ya da altmış yaşından büyüklerde aniden ortaya çıkan, çoklu ilaç tedavileri ile kontrol altına alınamayan, aile öyküsünde yüksek tansiyonlu insanların bulunmadığı, kan testlerinde potasyum düşüklüğü, böbrek fonksiyonlarında bozulma saptanan kişilerde hormonal kökenli hipertansiyon düşünülmelidir. Hormonal hipertansiyonlardan böbrek üstü bezi hastalıklarına bağlı olanlar ayrıca değerlendirmeyi hak ederler.”
Reyhan Ersoy: Endokrin bozucular çevre kirliliğiyle artıyor
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Veznedarı Reyhan Ersoy da hormonal dengeye etki eden endokrin bozuculara dikkati çekerek, “ Sanayi atıklarından tarım ilaçlarına, kozmetik ürünlerden ağır metallere kadar pek çok endokrin bozucu, her gün deri, solunum ya da yiyecekler yoluyla vücudumuza giriyor. Endokrin bozucular, hormonal sistemler üzerinde olumsuz etki göstermekte ve pek çok hastalığa neden olmaktadır” dedi. Endokrin bozucuların yağ dokusunda depolanabildiğini ve biriktiğini vurgulayan Ersoy, bebek ve çocukların daha duyarlı olduğunu belirterek, “Bu kimyasallara anne karnında ve yaşamın ilk yıllarında maruz kalmak vücuttaki yağ hücresi sayısında ve enerji metabolizmasını düzenleyen hormonal sistemin çalışmasında anormalliklere yol açarak hayatın ileriki safhalarında obeziteye neden olabilmektedir. Bunun yanı sıra endokrin bozucuların bilinen en önemli etkisi üreme sistemi üzerinedir. Anne karnında genital organların gelişiminde bozukluklara, çocukluk çağında ise özellikle erken ergenliğe neden oldukları bilinmektedir” bilgisini verdi.
Reyhan Ersoy, endokrin bozuculardan korunmanın neredeyse olanaksız olduğunu hatırlatarak, yaşam tarzının değiştirilmesini fiziksel aktivite, endokrin bozucularla teması mümkün olduğunca azaltmayı, meyve ve sebzeleri iyi yıkamayı, kirliliği yüksek bölgelerden deniz ürünleri tüketimini azaltmayı, saklama kaplarının vb. besinle temas eden ambalajların içeriğine dikkat edilmesini tavsiye etti.
Sait Gönen: Önlenebilir zeka geriliğinin en önemli nedeni iyot eksikliği, gourmet denilen iyotsuz tuzları önermiyoruz
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği üyesi Mustafa Sait Gönen de önlenebilir zeka geriliğinin en önemli nedeninin iyot eksikliği olduğunu vurguladı. Tiroid bezinin vücudun hormon dengesi için büyük önem taşıdığını hatırlatan Gönen, “Tiroid hormonlarının üretimi için iyot gerekli elementtir. Yeterli iyot alımı normal büyüme ve gelişme için elzemdir. İyot eksikliği yetersiz tiroid hormonu üretimine yol açarak tiroid hastalıklarına sebep olabilir” bilgisini verdi.
Sofra tuzlarının iyotlanması yönündeki dünya programlarının devam ettiğini belirten Sait Gönen, Türkiye’nin orta derece iyot eksikliği bölgesinde olduğunu vurguladı. Gönen, “Sofra tuzlarının zorunlu olarak iyotlanması ile problem şehir merkezlerinde önemli ölçüde çözülmüştür, ancak problemin özellikle kırsalda devam ettiği düşünülmektedir. TEMD olarak ülke çapında rafine iyotlu sofra tuzu tüketimini önermekteyiz.Yoksa Rafine edilmeyen, içeriği net olarak bilinmeyen veya diğer katkı maddelerinin doğal veya artifisyel olarak eklendiği, kaya tuzu, gourmet tuzları gibi tuzların kullanılmasını önermemekteyiz” dedi.
Oğuz Deyneli: Diyabetli hastaların yaptırması tavsiye edilen aşılar var
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Saymanı Oğuzhan Deyneli de 2010 yılında yapılan bir çalışmada Türkiye’de 20 yaşından büyük her 7 kişiden birinin diyabetli olarak tespit edildiğini hatırlattı. Türkiye’de en sık görülen hastalıklardan biri olan diyabetin kontrol edilmesinin büyük önem taşıdığını anlatan Deyneli, “Diyabetli bireylerde özellikle kan şekeri kontrolsüz seyreden, sağlığı çeşitli nedenlerle bozulmuş diyabetlilerde hem daha sık hem de karşılaşıldığında daha şiddetli bir seyir izleyebilmektedir” uyarısında bulundu. Oğuz Deyneli, uluslararası sağlık otoritelerinin diyabetli hastalara influenza, hepatit B ve pnömokok aşılarının yapılmasını önerdiğini belirtti.