Meyvelerin nazlı sultanıdır çilek
Bazılarınızın "Nerede o eski çilekler" diye özlemle yakındığını duyar gibiyim. Mis kokulu, narin Arnavutköy çileklerini bulmak artık zor. Raflardaki melez iri ve şekli muntazam çileklerin tarihi ise Fransa Kralı XIV. Louis'ye kadar uzanıyor.
FARUK ŞÜYÜN
Baharın habercilerinden biri de mayıs ayında tezgâhlarda boy göstermeye başlayan çileklerdir. Görünüşleri moda dergilerine bile kapak olacak kadar güzeldir; sağlıklıdırlar çünkü C vitamini deposu oldukları bilinir. Tarlada yetişenini bulursanız son derece de aromatik ve lezzetlidirler…
Günümüzde seralarda üretildiği için yılın her günü manavlarda karşımıza çıksa da bahar çileğinin tadı bir başkadır… Hele İstanbulluysanız “Ah, nerede o eski Arnavutköy çilekleri?” veya “Of, Osmanlı çileğine hasret kaldık!” dersiniz ama yine de şöyle kırmızı bir çileği “eski ağza yeni taam, hah hah haaa!” sözcükleriyle ağzınıza attınız mı bahar, sizin için de başlamıştır…
Ah Arnavutköy çileği
Tatlı, mis gibi kokan, üzerine pudra şekeri dökmeden yiyebileceğimiz çilekleri bulmak artık pek kolay değil. Zaten yıllar önce de bir-iki haftacık kalırlardı tezgâhlardaki sepetlerin içinde… Çocukluk zamanımızdı, bu kısa sürede bile ne kadar çok yerdik!
Bugün, ehlikeyf bir manav dostunuz varsa ve epey misli bir fiyat ödemeyi göze alırsanız belki size tadımlık ayırabilir seradan gelmeyen çileği. O da kendisi bulabilmişse… Ama inanın, değer…
Nakliyesi çok güç
Çileği mayıs veya haziran aylarında Mersin, Bursa, Antalya, Aydın veya İzmir’e gitmişsek bulduğumuz yerde, tarlada, manavda hemen yerdik. Çünkü İstanbul’a kadar taşımak mümkün değildi gerçek çilekleri… Ne kadar iyi korunsalar da marmelada dönüşürlerdi uzun yolculuklarda!
Erken toplanıyor
Günümüzde ise söylediğim gibi durum çok başka. Günlerce bozulmayan örneklerini rafl arda buluyoruz çileğin. Çünkü uzun yıllardır seralardan erken toplanıyor çilekler, amaç yurdun dört bir yanına sağ-salim taşınmaları. Nakliye sırasında kızarıp olgunlaştıklarından aromalarından ve lezzetlerinden epey değer kaybederek bize ulaşıyorlar. Zaten melezler, bu nedenle de epey dayanıklılar günümüzdeki çileklerin neredeyse tamamı. Öyle dayanıklılar ki, bir salatalık gibi kıtır kıtır yiyebilirsiniz! Bu daha iri ve görünüşü muntazam olanlara Amerikan çileği deniliyor.
Güney Amerika'da, ağırlıklı olarak Şili'de yetişen, Avrupa'dakilere göre daha büyük bir çilek çeşidinin genleriyle, ABD'deki dayanıklı ve kırmızı "Virginia çileği"nin birleşiminden oluşmuş melez bir tür bu büyük ve güçlü ürünler.
Saray onu yiyince...
Bu melezleme sürecinin de bir hikâyesi var elbet. Fransa Kralı XIV. Louis olayın sorumlusu olarak tarihi bir figür niteliğinde karşımıza çıkıyor. Onun döneminde her halde daha gösterişli olsun, saray erkanı kıpkırmızı, kocaman çilekler yesin diye bu melezleştirme yapılmış.
Hatta o dönemde çilek yemenin bir modası da varmış. 16'ncı yüzyılda üzerinde dövülmüş kremayla çilek yemek pek rağbetteymiş…
Saray halkının yediği gösterişli çileklere özenen sokaktaki insanlar da zamanla ufak tefek, tam kırmızı olmayan ancak çok lezzetli kendi çileklerine tercih etmişler bu melez ırkı… Aradan geçen 600 yıllık süreçte bu tür tüm dünyaya yayılmış, almış başını yürümüş…
19'uncu yüzyılda geldi
Türkiye'de çileğin hikayesi 19'uncu yüzyıla dayanıyor. Yani Fransa'dan 500 yıl sonraya. 19'uncu yüzyılda Arnavutköy'e yerleşen Aleksandros İpsilantis adlı bir Osmanlı yöneticisi, bu semtte çilek yetiştirmeye başlamış. Arnavutköy çileği adı da oradan geliyor. Bugün Arnavutköy’de bırakın çilek tarlasını veya kendiniz için bir metrekarede çilek yetiştirmeyi aracınızı park edeceğiniz alan bile yok… Neyse ki Arnavutköy çileği az da olsa hâlâ üretiliyor ama Arnavutköy’de değil, mikrokliması yakın Boğaz’ın başka bölgelerinde…
Taş Devri'nde bile çilek izleri var!
Veriler çileğin Taş Devri’nde bile bilindiğini gösteriyor. Latince adı “fragum”. Doyurmadığından insanlar uzun asırlar rağbet etmemiş. Bilinçli çilek üretimi ise kokusunun afrodizyak etkisi keşfedilince Ortaçağ'da başlamış.
Karadeniz Ereğlisi festivale taşıdı
Çilek Festivali düzenlenen Karadeniz Ereğli’sini de atlamamak gerekiyor… Arnavutköy ve Osmanlı çileklerinin akrabası bugün orada üretilip tüketiliyor… Annelerimizin yaptığı çilek reçelinin tadına ise doyum olmuyor.
Yemeden önce yıkayın, altına kağıt serin
Bir önemli not da çileğin muhafazası ve nasıl yenileceğiyle ilgili: Çileğin keyfini çıkarmak için onu sofraya getirmeden az önce yıkamak gerekiyor. Çünkü, önceden yıkanmış çilekler çok çabuk bozulabiliyor. Satın alınan çileklerin olabildiğince uzun süre korunabilmesi için altına birkaç kat kâğıt yayılmış büyük bir kaba yerleştirilmesinde yarar var. Oda sıcaklığında servis yapılması da lezzetini ve aromasını algılamak için önemli.