Korksam da hep ileriye bakarım
İki çocuk babası 40 yaşındaki Başeğmezler, iş hayatında ne kadar hırslı ve yenilmeyi hazmedemeyen biri de olsa, günün sonunda “Her şeyin başı sağlık” diyor. Bu yüzden hayattaki asıl büyük planının dünyadaki gerilim ortamında hayatta kalmak, çocukları korumak olduğunu söylüyor.
YASEMİN SALİH
Ata, Teksan ve Başeğmezler ailelerine ait Teksan Jeneratör’ün ikinci kuşak temsilcilerinden Burak Başeğmezler, şirketin vitrini olarak kendine iyi bakan bir iş insanı. 40 yaşındaki Başeğmezler, formunu ve sağlığını korumak için düzenli olarak spor yapıyor. Bunun için de kendine Tayland kökenli bir savunma sporu olan muaythai’yi seçmiş. Çünkü bu sporun bütün kasları çalıştırmanın yanı sıra beyni de tüm düşüncelerden arındıran bir teknik gerektirdiğini söylüyor.
Burak Başeğmezler’in Çekmeköy’de düzenli olarak ders aldığı muaythai koçu ile buluşmasına biz de tanık olduk. Hem bu sporu tanıdık hem de Kıbrıs kökenli iş insanının kariyer ve hayata dair beklentilerini öğrendik…
Aile şirketinde yönetim kurulundasınız. Nasıl hazırlandınız bu göreve ?
Babam mühendis, ben de elektronik mühendisi olarak onun mesleğini devam ettireyim dedim. Bizde bir kural var; kim olursa olsun tepeden işe başlayamaz. Ben de önce Proto Mühendislik’te bakım grubunda çalıştım. O dönemde Garanti Bankası ve Tansaş'ların bakım sorumlusuydum. Beş yıl bu görevi yürüttükten sonra Teksan’a geldim. Önce Ar-Ge’de başladım.
Arkasından üretim, yurt dışı satın alma, yurt içi satın alma bölümlerini gördüm. Yani tüm bölümleri deneyimledim. Şimdi de şirketin iç ve dış tüm satın alma ve pazarlama faaliyetleri bana bağlı. Şirketin vitriniyim diyebilirim.
Ortaklık, malum, iş dünyasında sürdürmesi zor bir ilişki. Teksan’ın sihri nerede?
Öncelikle üç ortağın da eşit payları var ve çok iyi dostlar. Başta sekiz ortakla çıkılan yolculuğu bugün üç kişi devam ettiriyorlar. Bu şirket insani hassasiyetler üzerine kurulmuş. Şu anda üç ortağın da ikinci jenerasyon temsilcileri şirkette görevde. Aramızda çok güçlü bir dostluk var. Birlikte tatile gidiyoruz. Yaşlarımız yakın, hepimizin çocukları var, ihtiyaçlarımız, tercihlerimiz çok benziyor. Küçük yaştan bu yana yakın görüşüyorduk zaten ama büyüdükçe birbirimize daha çok bağlandık, daha da yakınlaştık.
Bu yapıyı sağlama almak için bir aile anayasası var mı?
Şu anda yazılı bir anayasamız yok ama sözlü kurallar çok belirgin biçimde var. Bunlardan biri az önce söylediğim gibi kim olursa olsun aileden hiç kimse tepeden yönetici olarak şirkette işe başlayamıyor. Gelin ve damatlar da şirkete giremiyor. Bunu şimdiye kadar kusursuz uyguladık ama yine de yazılı olmasını istiyoruz kuralların. Bunun için TAİDER’e (Türkiye Aile İşletmeleri Derneği) başvurduk. Bir anayasamız olsun istiyoruz. 1994’te kurulan bir şirket bu, daha çok genç ve üçüncü, dördüncü jenerasyona da kalsın istiyoruz.
Satmayız, belki alırız
Peki yeni bir ortak, satın alma teklifleri, yeni yatırımcılar devreye girerse?
Giriyor zaten, teklifler geliyor sürekli. Başarılı bir şirketiz çünkü. Öte yandan çok genç bir ekibiz. Bu, bildiğimiz ve yapmak istediğimiz bir iş. Şu anda büyük yada küçük hisse satmayı düşünmüyoruz. Biz tam tersi satın alma fırsatlarına bakan bir şirketiz. Daha çok yeni ikinci fabrikamızı yaptık. Sancaktepe’deki fabrikaya Kocaeli Serbest Bölgesi’ndeki ikinci fabrikayı ekledik. Hatta onun da ikinci faz çalışmalarına başlayacağız. Tüm bunların büyük kısmını da öz kaynaklarımızla yapıyoruz.
Kendinizi nasıl patronlar olarak tanımlıyorsunuz?
Biz ihtişam ve gösterişe düşkün yöneticiler değiliz. Örneğin ofis yaklaşımımız minimalist. Makam odalarımızla değil üretim tesislerimizle övünmek istiyoruz. Ben bir satışçı olarak müşteriyi fabrikaya getirdiğimde işin büyük kısmını halletmiş sayıyorum kendimi. Çünkü o kişiyi kaçırma ihtimalim yüzde 10-15. Şu anda 128 ülkeye ihracatımız var. İhracatta da İSO 500 sıralamasında da 432’nci olduk 2016’da.
İşler yoğun belli, peki günlük hayat nasıl?
Sekiz yaşında bir oğlum ve 19 aylık bir kızım var. Çocukları bölüştük eşimle. O kızımızla ilgileniyor ben de oğlumuzla. Oğlumu sabahları okula hazırlamak, servise bindirmek, akşam onunla oyun oynayıp ödevleriyle ilgilenmek benim görevim. Bunlar elbette eğer Türkiye’deysem yapabildiklerim. Çünkü yılın üç ayı yurt dışındayım.
Yemek için spor yapıyorum
Kendiniz için ne yapıyorsunuz? Spor yapıyorum. Çocuklardan sonra işler de çok yoğun olduğundan sporu bırakmıştım bir süre. Çok kilo aldım, üç haneli kilolara ulaştım, halimden memnun kalmadım. Öte yandan diyet yapamıyorum, yemek yemeyi seviyorum. Bu nedenle spor yapmaya karar verdim. Haftada üç-dört gün spor yapıyorum. Çocuklar uyuduktan sonra da bol bol kitap okuyorum. Bir de eşimle ölmeden önce gidilmesi gereken 100 yer belirledik. 50’sini öncelikli listeye aldık. 1 Mayıs’tan itibaren en yakından başlayarak listeyi eritmeyi hedefliyoruz. İlk adım Pamukkale olacak.
Neden muay thai?
Kilo sorunum vardı. Kardiyo ağırlıklı bir spor yapmak istedim. Bu en uygunu geldi. Çünkü muaythai yaparken başka bir şeye odaklanmanız mümkün değil. Beyninizi boşaltıyor, sakinleştiriyor sizi, rahatlıyorsunuz. Bir de üç yıldır “fit in time” adında bir spora gidiyorum. Yine spor yapıyorsunuz ama vücudunuza elektrik bağlanıyor. 25 dakikada 2-2.5 saatlik sporun harcayacağı efora mal oluyor. Bunun dışında bisiklet sürmeyi seviyorum. Oğlumla bisiklete biniyoruz. Eskiden ralli de yapıyordum, ileri sürüş eğitimleri aldım. Sonra baba oldum, hız tutkum yavaş yavaş azaldı. Şimdi off road’a merak sardım.
Sizi neler korkutur?
Dünya, dünyanın kendisi beni korkutuyor. Dünya hakkında karamsarım. Kötü senaryolarım var ve ne yazık ki bunların gerçekleşeceğine inanıyorum. Bence dünya şu anda üçüncü büyük savaşı yaşıyor. Bu da tüm ülkelerde gerilim yaratıyor. Bu gerilimin bir yerde patlayacağını düşünüyorum. Bazen çocuk yapmakla bencillik mi ettim diye düşünüyorum. Sonra da “yaşa ve gör” diyorum. Bu senaryoda Türkiye’den başka bir ülkeye gitmenin de anlamı yok. Çünkü kaçacak yerin yok.
Peki plan ne?
Plan hayatta kalmak. Çocukların hayatta kalmasını sağlamak. Sürekli savunmada kalamıyorsunuz ama öte yandan. Her zaman daha iyisini hedefliyorsunuz. Bu yaradılışımızda var. İleri bakıyor, gelişmek istiyorsunuz.
Hırslı biri misiniz?
Evet, çünkü başarısızlık beni demoralize ediyor. Yenilmeyi sevmiyorum. Yenileceğimi anladığımda zararı azaltmaya çalışırım. Eğer bir işi kaybediyorsam, bunu düzeltmeye odaklanırım. Yoksa öyle rakibe çamur atmak gibi yollara başvurmam. Beni, benim neyi iyi yaptığım ilgilendiriyor. Bendeki artıları parlatırım. Bir kez herkese jeneratör satabilirsin , sürdürmek önemli.
Dertlerimi en çok ortağımla paylaşırım
40 yaşında bir baba ve iş insanısınız. Dost çevreniz kalabalık mı?
Çocuklar olmadan önce öyleydi. Çocuklardan sonra onların ihtiyaçları, mutlulukları öne geçti. Artık çocuklu arkadaşlarımızla plan yapıyoruz. Dert ortağı olarak ilk adresim ortağım Yunus (Teksan) oluyor. Odalarımız karşılıklı. Artık bir bakışla bile birbirimizi anlıyoruz. Onunla her şeyi konuşuruz. Bunun dışında seyahatlerim çok fazla. Ayda bir hafta başka bir şehirde oluyorum.
Bir Porsche istiyorum rengi fark etmez
Kendiniz ve çocuklarınız için hayaliniz nedir?
Bir Porsche istiyorum. Rengi fark etmez, motoru güçlü olsun. Bunun dışında sağlık için çalışıyoruz. Gerisi boş. Çocuklarımın iyi eğitim almasını istiyorum bir de.
Mülteci kamplarına da jeneratör yetiştiriyoruz!
Jeneratör çok stratejik bir araç aslında. Bana “Revolution” isimli diziyi çağrıştırıyor. Sizin de dünya için çizdiğiniz senaryoda enerjiye ulaşımın zorlaşacağını öngörebiliriz. Mesleğiniz için nasıl bir gelecek görüyorsunuz?
Geçen yıl bir elektrik kesintisi oldu, jeneratörler kıymete bindi. Ama insanlar genellikle jeneratöre yatırım yapmayı düşünmezler. Kesinti olmadan bunu yapmazlar. Biz de talebe yetişemedik. Oysa jeneratörler en ucuz ve kolay yedek güç. Teksan’ın 20 yılda yaptığı jeneratörlerin ürettiği elektrik Keban’dan daha fazla. Yakıtınız varsa jeneratör sizi en uzun süre idare eder. Yakıt olarak da doğalgaz, biyogaz, hibrit, rüzgar, güneş gibi güçlü kaynaklar var. Biz off shore platformlara jeneratör veriyoruz. Bu işin benim için kişisel tatmini çok önemli. Yaptığınız işten tatmin olmazsanız hayat geçmez. İş bitince karşısına geçip “benim de tuzum var” demek çok güzel. Mülteci kamplarına da ürün veriyoruz. Bazen Birleşmiş Milletler’e de ihtiyaç dahilinde yardımcı oluyoruz. Savaşlar bizler için fırsatmış gibi görülebilir ama jeneratörler kamplar, evinden uzak olanlar için hayati değer taşıyor. Keşke hiç olmasa biz de sadece petrol platformları gibi yatırımlara ürün versek.