"İstanbul'da kendimi buluyorum"
Ağrı Patnos'da ticaret yaparken İstanbul aşkına söz geçiremeyen Cemal Özen, şimdi Onur Marketleri ile tüm Türkiye’ye yayılma planları içinde. Genç işadamı, ilk günlerdeki sert, çabuk parlayan yapısını zamanla törpülediğini, artık daha sakin olduğunu söylüyor. Özen, sıkı bir sigara karşıtı.
Yasemin SALİH
Perakende sektörünün en genç patronlarından Cemal Özen'le İstanbul Florya ormanında yürüyoruz. O da bölgenin tüm sakinleri gibi Suriyelilerin çevrede yarattığı kirlilikten şikâyetçi. Ancak herkesi koruyan bir çözüm için adımlar atılması gerektiğinin altını çiziyor. "Anadan doğma tezgahçıyım" diyen Özen, memleketi Ağrı'nın Patnos ilçesinde beyaz eşya, gıda perakendeciliği ve konfeksiyon işleri yaparken bütün ailesini İstanbul'a taşımış. 17 yaşındayken gelip gördüğü İstanbul'a sevdalandığını anlatan Özen Şirketler Grubu'nun patronu 1996'dan bu yana Onur Marketler Zinciri'yle bu koca şehirde hızlı bir büyümeye imza attı.
Geçen yıl Bursalı Şaypayı satın alan grubun bünyesinde Onursal Tarım, Monet, Rapata, Filoport ile Özen Gayrimenkul ve Yatırım, Ayşe Hatun Özen Dayanışma ve Eğitim Vakfı var. Hedefi ise sektörün ilk beş şirketinden biri olmak. Özen'le memleketinden ayrılmasını, İstanbul'daki 21 yıllık macerasını ve hayallerini konuştuk.
- Her şey yolundayken tüm işleri memlekette bırakıp gelmenizin arkasında ne yatıyor?
Ağrı Patnos'ta doğdum. 5 kardeşiz. Üç erkek olarak şirkette işin içindeyiz. Anamdan doğduğumdan beri ticaretin içindeyim. Tezgah çocuğuyum. İlkokuldan bu yana hep çalıştım. İstanbul'a ilk kez 17 yaşındayken gelmiş ve aşık olmuştum. Resmen İstanbul sevdalısıyım. Buranın tarihi geçmişini, yoğunluğunu çok seviyorum. Medrese, kilise, cami... nereye gitseniz ana-baba günü. Nereye baksanız illa ki kendinizden bir şeyler bulabiliyorsunuz.
- Gelirken hayaliniz neydi?
Organize perakendede büyümek istiyordum. Doğduğum bölgede pazarın belli bir hacmi var, bunu kıramıyorsunuz. Oradan tüm Türkiye'ye yayılan bir yapıyı yönetmek zor. Burada bir yönetim sistemi, kültürü var. Bu nedenle aileme "İstanbul'a gitmeliyiz" dedim. X Evin en küçüğü olarak sözünüzü dinletmek zor olmadı mı? Evet evin en küçüğüyüm ama çocukluğumdan bu yana aile içinde etkin bir rolüm var. Bu doğal gelişen bir şey. Ailem bana hep çok güvenmiştir. Kararlarıma saygı gösterirler. Bizim ailede "yapabilen ön plana çıkar" anlayışı vardır, küçük ya da büyük olmanıza bakmazlar. Bu bakımdan bizim aramızdaki kardeşlik bağı özeldir.
- "Şirketimi satmam" diyenlerden misiniz?
Evet. Büyümeye odaklı bir şirketiz. Perakende sektöründe 2023'te ilk 5'te yer almak istiyoruz. Bunun için de satın alma planlarımız var. Geçtiğimiz sonbaharda Bursa'nın yerel zincirlerinden Şaypa'yı satın aldık. Devamı gelecek, önce Marmara Bölgesi'nin kılcal damarlarına yayılacağız, sonra bütün Türkiye'ye. İşimize sevdalandık. Yurtdışından teklifl er geliyor ancak değerlendirmeye bile almıyoruz.
- Sizinle ilgili küçük bir piyasa araştırması yaptım. Tüketici sebze ve meyvede güçlü olduğunuzu söylüyor. Peki siz zirai kalıntı konusunda ne söylüyorsunuz?
Evet, bu konuda komisyonculuk günlerimizden gelen bir gücümüz var. Antalya'da iki depomuz var. Aracısız olarak direkt üreticiden aldığımız için avantajlıyız. Ürünler yıkanıyor, boylanıyor, ambalajlanıyor ve lojistik birimine aktarılıyor. Köylüden alırken de bir denetim sistemimiz var. Yine de tüm bunlara rağmen mağazalarımda satılan ürünlerin yüzde 100 GDO'suz ya da kalıntısız olduğuna dair garanti veremem.
- Bu sizin ötenizde bir durum mu, Rusya'da işleyen sistem neden bizde geçersiz kalıyor?
Türkiye'de yasal düzenleme eksikliği ya da var olan yasanın uygulanma sıkıntısı var. Devlet "yeşil reçete" tedbirleri alıyor ama başarılı olamıyor. Genetiğiyle oynanmış gıda konusu derin mevzu. Yasal boşlukları çok. Örneğin, ürün bana geliyor, irsaliyesi kesiliyor, her türlü belgesi var. Yani ben tüm belgelerimi tamamlamışım. Anlaşmalı olduğum denetim şirketi denetimini yapmış ama üründe bir problem çıkarsa devlet cezayı bana kesiyor, asıl musluğu kapatmayı düşünmüyor.
"Eldivenler daha pis"
- Bir de hijyen meselesi var...
Evet, Türkiye'de hijyen kuralları kağıt üzerinde Avrupa'dan daha sert. Bazı şeyler yanlış ama kemikleşmiş. Örneğin eldiven meselesi. Kurallara göre gıdaya eldivensiz dokunmak yasak. Bu Avrupa'da kaldırıldı, çünkü eldivenin daha kirli olduğu tespit edildi. Elleri sık yıkamak daha güvenli. Ama bunu değiştiremiyoruz.
- Monet adında et markanız da var. Et konusunda neden bir türlü evdeki hesap çarşıya uymuyor?
Devletin iyi bir planlama yapıp arz sunması lazım. İthalat iyi bir planlama değil bence. Talep yoğunsa arzı kısamazsınız. Elmasta, yatta KDV oranı sıfır ama ette yüzde 8. Et, sebze-meyve gibi ürünlerde de KDV'nin en azından yüzde 1 olması gerek ama olmuyor.
- Kendi kendinize kaldığınızda ne yaparsınız, nasıl dinlenirsiniz?
Kitap okumayı seviyorum, en çok da kişisel gelişim konusunda olanları. İyi bir kitap koleksiyonum var. Şu sıralar hızlı okuma kursuna gidiyorum. Seyahat etmeyi de çok seviyorum. Hatay'ı görmek istiyorum. Bir de Singapur'a yeniden gitmeyi düşünüyorum.
"Hayatım dört ayaklı bir dengede..."
- Hayatı nasıl yaşıyorsunuz, yaşam felsefeniz ne üzerine kurulu?
Hayat benim için paylaşmak, vermektir. Nefes alana kadar bunu yapacağım. Bir de denge çok önemli. Hayatımı dört ayaklı bir denge üzerine kurdum. İş, aile, arkadaşlar ve sağlık. Her birinde iyi iz bırakmak isterim. Ailemde vicdanlı, adaletli, güvenilen biri olmaya gayret ediyorum. Çocuklarımla sağlam bağlarımız var. Beni sert bulabilirler ama değilim, hafta sonları bir yat kiralayıp onlarla denizde vakit geçirmeyi seviyorum.
Arkadaşlarım arasında aranılan biriyim. Sohbetlere, toplantılara mutlaka davet edilirim. Dostluklarımda statüye değil karşımdaki kişinin değerlerine bakarım. Benim için karakter ve samimiyet çok önemli. İş hayatına gelirsek; sektörden arkadaşlarım var ama samimi olduğum insanlarla ticaret yapmayı tercih etmiyorum. Sektördeki oyuncular zaten benim dostlarım, onları rakip olarak görmüyorum.
"Kolay kilo alıyorum, dikkat ediyorum"
- Peki sağlığınıza dikkat ediyor musunuz? Beslenme, spor...
Etmeye çalışıyorum. Düzenli olarak yürüyorum. Eskiden skuaş oynardım ama parmağım sakatlanınca bıraktım. Haftada bir kez mutlaka saunaya gidiyorum, iyi geliyor. 20 yıl önce Acar Baltaş tavsiye etmişti düzenli spor yapmamı, hiç bozmadım ben de. Önce tiroidlerimi aldırdım, çünkü sıkıntı vardı, kolay kilo alıyordum. Sigara içmiyorum. Hatta bu konuda çevreme mahalle baskısı uygularım. Ata binmeyi de çok severim. Daha 1.5 yaşında ikizlerim var. Sağlığıma önem vermeliyim.
"Yemek anlayışım değişti"
- Mutfağa meraklı mısınız, yemekle aranız nasıl?
Mutfaktan hiç anlamam. Yemek konusunda hayatım tamamen değişti, artık çok daha farklı düşünüyorum. 10 yıl öncesine kadar doymak kavramı vardı, beslenmek diye bir bakış açım yoktu. Artık yediklerim konusunda daha bilinçliyim. Vücudumun istediği gibi yemiyorum, dikkat ediyorum çünkü yapım gereği hala kolay kilo alıyorum. En sevdiğim yemek ise makarna.
"Hâlâ sivri taraflarım var"
- İstanbul sizi değiştirdi mi?
Ben tepkileri, refl eksleri çok ani ve yüksek biriydim. Genelde sektörde çok sevilen ama bir o kadar da bu ani, sert çıkışlarından çekinilen biriyim. Bu tarafım biraz törpülendi. Artık hataları daha kolay hazmedebiliyorum. Bu konuda kendimi eğitttim. Hâlâ bazı konularda sivri tarafl arım var. Yalana, dedikoduya tahammül edemem. Gelişim fırsatları varken süreci aşağı çeken insanlara tahammülüm yok.
Ev kadınlarına markette iş fırsatı
- Ev kadınlarıyla ilgili bir projeniz var...
Kadın dostu bir şirketiz. Kadın çalışan oranımız yüzde 42. Bunu daha da artırmak istedik. Ev kadınları kendi belirledikleri part-time bir çalışma takvimi ile evlerine yakın bir Onur Market'te çalışabiliyorlar. Projeyi daha çok kadına ulaştırmak istiyoruz.
En büyük korkum bir gün başkasına muhtaç kalmak. İki çizgi arasında kalan bir tip değilimdir. Öte yandan paylaşmayı severim. 7 çocuğum var, onlara da bunu öğütlüyorum