Her derde deva
İnsanı “delirtecek” kadar güzel kokan bu çiçekler, kurutulup da sıcak suya atıldıklarında özellikle soğuk algınlıklarına bire birdir.
FARUK ŞÜYÜN
“Diyorlar ki, deli olan sensin, ağaç değil. Ağaçlar delirmez diyorlar” diye anlatmaya başlar Pınar Kür, “Bir Deli Ağaç” isimli öyküsünde penceresinin önündeki ıhlamur ağacını... Öykülere girmiş, şiirlere konu olmuş, romanlarda söz edilip masallarda anlatılan ıhlamur ağacı, çiçeklerinin başdöndüren kokusuyla sıcak yaz gecelerinin habercisidir...
İnsanı “delirtecek” kadar güzel kokan bu çiçekler, kurutulup da sıcak suya atıldıklarında özellikle soğuk algınlıklarına bire birdir. Ihlamurun gölgesi ise, yaz güneşinden saklanmak isteyenlerin koruyucu şemsiyesidir.
Latince adı ‘tilia cordata’ olan ıhlamur, ıhlamurgiller familyasından. Anavatanı Kuzey Yarımküre, 30’a yakın çeşidi var. Ülkemizde çoğunlukla bunlardan 3’ü, hemen hemen her bölgede yetişiyor...
Uzun ömürlü bir ağaç, yüksekliği 30-40 metreyi bulduğundan heybetli bir görünümü var. Eski İstanbul’un bahçelerinde, Anadolu’nun bütün köylerinde rastlarız ıhlamur ağaçlarına... Dünyaya gelen bebekler için dikilen adak ağaçlarından birisi de ıhlamurdur. Köyün kahvesi de bu ağacın altındandır, şenliği de onun koyu gölgesinde yapılacaktır...
Haziran ve temmuz ayları, ıhlamur hasadının zamanıdır... Çiçekler, sap kısmındaki ince uzun yapraklarla birlikte toplanır (normal yapraklar kullanılmaz), direkt güneş almayan aydınlık, havadar bir yerde bir kâğıt veya bez üzerine serilerek kurumaya bırakılır. Çiçekleri, üst üste gelmemesine dikkat ederek her gün altüst etmelidir. Bir hafta sonra, kış günlerinde hastalıklara karşı kullanacağınız ıhlamurlarınız hazırdır. Bez bir torba veya kapaklı bir cam kavanozda muhafaza edilebilir...
Çiçeklerinden endüstride kolonya, sabun, krem, şampuan, tütsü, yapraklarından gübre yapımında yararlanılır. Evde hazırlanacak sirkesi, etleri marine ederken kullanılır. Gürcistan’da turşusu da yapılır ki lezzeti bir başkadır... Ihlamur maskesinin yaşlanmaya karşı bire bir olduğu söylenir...
Ağacı da pek makbuldür. Oymacılığa en uygun malzemelerden birisidir. Çivi kabul etmediğinden birleştirirken tutkal kullanılır ki bu sayede farklı tasarımlarda estetik mobilyalar üretilebilir...
İp yapımında ve kaba kumaşları dokurken de kabuğundaki lifl erden yararlanılır.
Bir de ıhlamur balı vardır ki tadı, kokusu ve kıvamı diğerlerinden farklı olan bu balın sağlığa çok yararlı olduğu söylenir... Kestane ağaçları da aynı günlerde çiçek açtığından saf ıhlamur balı bulabilmenin epey güç olduğunu söylemeliyim...
Beşiktaş’ta bulunan ve 1849-1855 yılları arasında Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılan Ihlamur Kasrı, adını vaktiyle burada çok miktarda bulunan ıhlamur ağaçlarından alır. O yıllar İstanbul’unun yaz başlangıcında parfümü, ıhlamurmuş… Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer!
Sohbetimizi Edip Cansever’in Melisa Gürpınar’a yazdığı bir mektuptan birkaç satırla bitirelim:
“Bir ıhlamur ağacı gerekir mi dünyaya? Ihlamur ağacı olmasaydı olmaz mıydı? Bilmem. Ama var ıhlamur ağacı. İnsanın bir ‘yazmak’ olarak olması gibi. (...) Bir ıhlamur ağacını kesmekle, kendimi yazmaktan alıkoymak aynı şey. Ya da ıhlamur ağacının olmasıyla benim olmam anlam bakımından farklı değil. Bundan sonrası ayrıntılar...”
İyi ki ömrü zeytin gibi uzun ıhlamur ağaçları var ve biz, onların her şeyinden yararlanıyoruz... Şimdi mutfağa gitmenin, “şifa niyetine” bir ıhlamur çayı demlemenin tam zamanı... Grip olacakmış gibi hissediyorum...